Mezarımı taştan oyun beni içine alkışsız koyun

Güncelleme Tarihi:

Mezarımı taştan oyun beni içine alkışsız koyun
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2006 00:00

Türkiye’de son yolculuk, yani cenaze adabıyla ilgili tartışmalar var. Köşe yazılarında, ahbap sohbetlerinde farklı düşünceler diye getiriliyor. Tartışılmayacak gibi de değil. Mesela cami avlusu görüntüleri gittikçe renkleniyor: Keyifle puro tüttürenler, kulaktan kulağa dedikodular, ayaküstü sohbetler, hatta kikirdemeler. Cami avlusu değil sanki bir kokteyl atmosferi. Matemi hiçe sayıp karnaval renklerine bürünenler, cenazeyi ilişki tazeleme ya da iş bitirme seanslarına dönüştürenler...

Bunlar işin bir yanı. Diğer yanında ise özensiz tabutlar, döküntü cenaze arabaları, mezarlıkta konuşlanıp cenaze sahiplerinin üstüne üşüşen fırsatçılar ve diğer mezarların kutsallığını hiçe sayıp üstünü çiğneyen vandallar var. İlk kez Uğur Mumcu’nun cenazesinde şahit olduğumuz, sonra sanatçı cenazelerinde gelenek haline gelen alkışları da unutmamak gerek. Öyle ki, "Cenazemde alkışlamayın" vasiyetinde bulunmak zorunda kalan ünlülere şahit olduk: Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın Marksist yazarı Attila İlhan, soldan gelip hak yolunu aramaya yönelen Cem Karaca, gelmiş geçmiş en dilbaz sunucu Cenk Koray bu vasiyete uyulmasını isteyenlerdendi. İster alkışlansın, mezara şarap dökülsün, isterse müzik çalınsın, cenazelerde kültürel ya da dinsel tercihlerin çeşitlenmesi bakın bu konuda kafa yoranlara neler dedirtiyor.

PROF. DR. İLBER ORTAYLI (Tarihçi)

Kültürel şaşkınlığımızı sergiliyoruz

Genellikle cenaze törenlerimiz bir felakettir. Hay huyla geçer. Hele mezarlıkta. İnsan mı gömüyoruz yoksa bir mahlûk mu? Bu millet cenazeden anlamaz, demek kolay değil ama bir yandan da gayet kaba saba. Son saygının olmadığı cenazelerimiz var. Cenaze alkışlamayı sevmiyorum. Daha sessiz ve hüzünlü olmalı. Örneğin, çiçek atarsın. Hoş ve alçak sesle tekbir getirmek hiç de kötü değil. Cenazede ve mezarlıkta kültürel şaşkınlığımızı sergiliyoruz. Geçen asrın güzelim kazasker taşları atılıyor, üzerine aile mezarı ihdas ediliyor. Cenaze ilanları bir alem. Soy sop, bütün sülalenin unvanları, varsa mastır, doktora sıralanıyor. Halbuki birinin öldüğünü haber vereceksin, bu kadar. Doğru örnek olarak Doğramacı Ailesi’nin verdiği ilanı hatırlıyorum. "Profesör" gibi unvanlar geçmiyor, kişiler İhsan, Emel gibi isimleriyle anılıyordu.

ERTUĞRUL ÖZKÖK (Sosyolog, gazeteci)

İslam pejmürdeliği onaylayan bir din olamaz

İki yıl önce, Türkiye’de yaşayan Belçikalı bir arkadaşım, Anadolu’da bir tanıdığının cenaze törenine gitti. Dönüşte şöyle bir şey söyledi: "Böyle bir cenaze töreni ile AB’ye girmeniz zor."

Bazılarımıza abartılı gelebilir ama, ben de onun gibi düşünüyorum. Çünkü katıldığım her cenaze töreninde hem kaybettiğimiz yakınımıza, hem de mezarlıkta yatan öteki insanların anısına çok hoyratça davrandığımızı görüyor, çok üzülüyorum. Bir kere cenazeye saygımız yok. İnsan hayatında en önemli üç an vardır: Doğum, düğün ve ölüm. Eşimin benden bir isteği var: Benden önce hayata veda ederse, cenaze törenine kravatsız gelenlere cami kapısında nazik bir dille bunun anlatılmasını istiyor. Eğer bir tanıdığımın cenaze töreni varsa, o sabah kalktığımda koyu renk takım elbisemi, beyaz gömleğimi ve siyah kravatımı odamda asılmış bulurum. Unuturum diye eşim geceden mutlaka hazırlar. Ben, "İslam böyle emrediyor" bahanesini kabul edemiyorum. İslam ölene saygısızlığı, pejmürdeliği onaylayan bir din olamaz. Bu dini değil, kültürel bir mesele. O yüzden kültürel davranış düzeyinde, eğitimle, örnekler yaratarak ölene saygılı bir biçim bulmalıyız.

PROF. DR. NİLÜFER NARLI (Sosyolog)

Cenaze neden alkışlanır anlayamıyorum

Türkiye’de cenazelerin paldur küldür gömülmesi biraz da Müslümanlıkta cenazelerin bekletilmemesi gerektiğinden kaynaklanıyor. Halbuki bu bir vedalaşmaysa, ilgililerin duyması ve törene gelebilmesi için süreye ihtiyaç var. Cenazelerin ardından alkış tutulmasını anlamsız buluyorum ve niçin alkışlanıyor henüz anlayabilmiş değilim. Türkiye’de cenaze kültürü çok hızlı değişiyor. Eskiden kadınlar cenazelere daha az sayıda gelirken, şimdi daha fazla geliyor. Avrupa’da bir tabuta harcanan para bile çok büyük. Cenazeler için ayrı bir bütçe yapılıyor. Türkiye’de ölüye saygı var ama cenaze törenleri çok basit.

PROF. DR. HÜSREV HATEMİ (Doktor)

Ayet okumak yerine Montaigne anlatıyorlar

Türkler bir zamanlar ağırbaşlılığıyla övülürdü. Şimdi gülünçlüklere saplandık. İslami cenaze töreni istemeyen, erkekçe söylesin. Ateistliğini açıklayan, camiye götürülmemeyi vasiyet eden kişi caminin eşiğine bile sokulmamalı. Bunlar artık korkusuzca yapılabilmeli. İslami törende ise kurallara uyulmalı. Katiyen alkış olmaz. Hıristiyanların klasik cenaze törenlerinde, hep aynı sure ve ayetler okunur. Ama bizde ölen kişi felsefeci, sanatçı olunca, "Montaigne der ki, Pascal der ki" konuşmaları yapılıyor. Cenaze törenlerimizin şaşaalı olmaması Müslüman’ın tevazusundan, hızla toprağa karışma arzusundan kaynaklanır. Ayet işlenmiş yeşil örtü örttüğümüz için, cilalı tabuta ihtiyaç duyulmaz. Şimdi yeşil örtünün üzerine Türk Bayrağı seriliyor. Ayet bayrakla, bayrak da ayetle örtülmez. İkisinden biri seçilmeli. Daha da gülüncü, futbol takımı bayrağı seriyorlar.

AHMET HAKAN COŞKUN (Gazeteci)

Sorun teoride değil pratikte

Hiçbir din, cenaze törenlerinin nasıl yapılması gerektiğini detaylara inerek anlatmaz. Genel bir form verilir, ayrıntı gelenek, örf ve kültüre bırakılır. Müslümanlar, ne yazık ki, bugünün inceliklerine uygun cenaze töreni formu ortaya koyamadı. Sorumluluk teoriyi pratiğe aktarmakla mükellef olanlardadır. Öyleyse mükelleflerin durumuna bakalım: Geri kalmışlık almış başını gitmiş. Organizasyon olgusu ortada yok. Hayatın incelikleri ıskalanmış, detaylar göz ardı edilmiş. Kaba sabalık her alanda egemen olmuş. Kısacası bir uygarlık yaratılamamış. Böyle bir ortamda tabii ki doğru dürüst cenaze törenleri çıkmaz. İslam pratiklerinin Batı’ya gidildikçe nasıl zengin ve derin bir içerik kazandığını, Makedonya’da düzenlenen bayram törenlerinde görmek mümkün. Kentin en büyük tiyatro salonunda yapılan kutlamanın, teoriye aykırı hiçbir tarafı yoktur, bugünün insanını yakalayacak kadar inceliklidir. Şunu söylemek istiyorum: Cenaze törenlerinde imrendiğimiz Hıristiyanlara özgü incelik, dinden değil, Batı’nın gelişmişliğinden kaynaklanmaktadır. Eğer İslam, Batılıların dini olsaydı, ortaya bambaşka pratikler çıkacak, bizler bunları imrenerek seyredecektik.

SİBEL ERASLAN (Yazar)

İslami içerikli konuşmaları da istemiyorum

Yasa hürmeten evlerde ateş yakılmayan, ocak tütmeyen, siyahların giyildiği, makyajların silindiği, sesten ve nümayişten uzak, tütsü yakılan evlerde büyüdüm. Cenaze arabalarından çok korkarım. Alkışlı cenazeye rastlamadım. Ama konuşmalı, sloganlı ve nutuklulara katıldım. Alkış gibi bunları da istemiyorum. İçeriği İslami de olsa. Veda ve ayrılığın hakiki sızısını duymayanların yapacakları şeyler bunlar. Cenazeler hüznün, sessizliğin ve çaresizliğin renginde olmalı.

FATMA KARABIYIK BARBAROSOĞLU (Sosyolog, yazar)

Cenaze, şov kültürüne eklendi

Modern kültür "öte dünya" şuurunu yok eden bir süreç. Türk toplumunda ölümün evcilleştirilmesi, yani öte dünyadan koparılması ilk TV dizileriyle oldu. Süper Baba’da mahalleli el ele verip daire içine alarak İpek’i pozitif enerjiyle ölümden döndürdü. İkinci Bahar’ın dedesi türküyle uğurlandı. Oysa eski Türk filmlerinde, ölüm döşeğinde sükunet yaşanırdı, ölmekte olanlar yavaşça başını yana çevirirdi. Gittikçe dilini kaybeden Türk halkı ve aydınları sevinci de öfkeyi de alkışla karşılamaya başladı. Seküler zihniyet ölümü evcilleştirip alkışlarken, dindarlar kandilde iki rekat fazla namaz kılmak yerine, ekrana kilitlenip kulağını popçuların "melez" nağmelerine veriyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!