Mevláná’nın oğlu Şems’i niye öldürdü Derin devlet mi aşk cinayeti mi

Güncelleme Tarihi:

Mevláná’nın oğlu Şems’i niye öldürdü Derin devlet mi aşk cinayeti mi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2008 00:00

"Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı." Etkileyici bir bölümle ve bu cümlelerle başlıyor Ahmet Ümit’in son romanı Bab-ı Esrar. Açılışta anlatılan sahne, Mevláná’nın unutulmaz arkadaşı Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi. Yedi kişi bir araya geliyor ve öldürüyor Şems’i. Üstelik katillerin arasında Mevláná’nın ortanca oğlu Alaaddin de var. Ahmet Ümit 700 yıl öncesinin sırrını koruyan bu cinayetle günümüzde geçen bir olayı paralel kurguyla anlatıyor Bab-ı Esrar’da. Bir yandan da mezhep savaşlarından aşk ve ihanete, doğu-batı tartışmalarına kadar pek çok konuyu roman örgüsü içinde tartışmaya açıyor.

Mevláná ve Şems’in ilişkisinden yola çıkarak bir roman yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

-Romanlarımı Anadolu’daki etnik ve dini kültürlerden yola çıkarak yazıyorum. Üç yıl önce bir Anadolu gezisinde Konya’ya gittim. Önce Mevláná türbesini, sonra Şems-i Tebrizi’ninkini ziyaret ettim. Şems’in türbesinin girişindeki bir yazıya takıldım. Şöyle yazıyordu: "Yüce Peygamberimiz ile Hazreti Ali arasındaki dostluk, muhabbet, yakınlık ne ise, Hazreti Şems ile Hazreti Mevláná arasındaki dostluk odur." Bu yazı niye kondu ve neden bu vurgu yapılmak istendi? Ben de Şems ve Mevláná ilişkisini tekrar araştırmaya başladım. Okudukça gördüm ki acayip bir adam var orada; Şems. Mevláná’yı Mevláná yapan kişi. 700 yıldır dünyada okunan bir şairi şair yapan adam. O büyük dönüşüm Şems sayesinde oluyor. Tamam Mevláná çok bilgili bir adam, babası da alim, ama 37 yaşına kadar bildiğin ulema. Şems’ten sonra şiire başlıyor. Doğu edebiyatında çök önemli bir köşe taşı oluyor. Beni etkileyen işte bu dönüşüm ve Şems’in buradaki görevi.

Bir polisiye yazarı olarak cinayetten önce aşk teşvik etti o zaman sizi romanı yazmaya?

-Birincisi o, ama ikincisi de Şems’in yedi kişi tarafından öldürülmesi. Ondan da önemlisi o yedi kişiden birinin Alaaddin olması, yani Mevláná’nın ortanca oğlu. Cinayetin ardında bir aşk ilişkisi de var.

ŞEMS CİNAYETİ SELÇUKLU DERİN DEVLETİNİN İŞİYDİ

Siz de Mevláná ve Şems arasındaki ilişkinin ısrarla ruhani bir aşk olduğunu vurguluyorsunuz...

-Tanrı’ya ulaşmak için bir aşık bir de maşuk lazım. Sonra tarikatlarda kadın yok ki, Tanrı’ya ulaşmak için yaşanan aşk iki erkek arasında da yaşanır. Dolayısıyla burada net bir şey söylemek zor. Mevláná’nın Şems’e yönelik şiirlerine baktığın zaman inanılmaz aşk şiirleri vardır ve bu şiirlerin tensel mi yoksa tinsel mi olduğu çok tartışma götürür. O zamanki Konya halkının da bu ilişkiyi eşcinsellikle suçladığı rivayet olunur. Şems’in ilk kaçışı da o yüzdendir. Ama Şems’in öldürülüşünü de sadece buna bağlamamak lazımdır.

Siz neye bağlıyorsunuz?

-Şems’in düşüncesi Kalenderilik, Selçuklu resmi İslam’ına karşı bir düşüncedir. O bir heterodoksi dervişi. Bir de otorodoksi dervişler var, onlar Kuran’da ne varsa ona inanıyor, yoruma karşılar. Heterodoksi dervişleri ise yorumdan yana. Devrimci bir derviş Şems. Mevláná da hetorodoksiye yakın biri. Katı bir Sünni anlayışı yok onun da. Bu görüşe göre önemli olan hakikate ulaşmaktır, izlediğin yol ne olursa olsun. İbadet de olur, aşk da, müzik de... Şems dönemin Selçuklu resmi dinine karşı ve gelip Mevláná’yı etkiliyor. Cinayet de asıl bu yüzden işleniyor. Yani Selçuklu derin devletinin işiydi diyebiliriz.

Şems’in öldürülmesiyle yeni bir şey söylüyor musunuz burada?

-Sadece az bilinen bazı şeyler açığa çıkartılıyor. Şems’i öldürenlerin arasında Mevláná’nın oğlunun olduğu vurgulanmaz mesela. Bir de cesedinin bulunamadığı bilinir, Şems bıçaklanır, sonra ortadan kaybolur. Sabah kalkıp baktıklarında bıçaklandığı yerde sadece bir damla kan vardır. 20. yüzyılda bulunur cesedi, Abdülbaki Gölpınarlı ve müze müdürü tarafından.

Bu tür tezleriniz, cinayette Mevláná’nın oğlunun parmağının bulunması örneğin, ne kadar belgeye dayanıyor?

-Mümkün olduğunca gerçeklere sadık kalmaya çalıştım. Gerçek derken neyi kastediyorum? Kitabın arkasında da listesini verdim. Mevláná’nın kendi metinleri, o dönem yaşamış olan Feridun bin Ahmed-i Sipahsalar’ın Risalesi, Mevláná’nın büyük oğlu Sultan Veled’in kitabı ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin Ahmed Eflaki’ye yazdırdığı Ariflerin Menkıbeleri. Mevláná da, Şems de çok büyük insanlar, onlara hakaret etmek, hayatlarını çarpıtmak gibi bir niyetim olamaz. Tam tersine dikkati buraya çekmek, hatta bugün İslam’la, dinle, laiklikle ilgili yaşadığımız şeylerin kaynağının oralarda aranması gerektiğini göstermek istedim.

Mevláná gıyabında var sadece, Şems ise hem kendi döneminde hem de günümüzde çıkıyor karşımıza, neden?

-Kitapta da anlattığım gibi Mevláná’yı yaratmayı Şems’in bir ilahi projesi olarak görüyorum. Şems geliyor ve Mevláná’yı Mevláná yapıyor. Başından beri projesi bu. Ölmeden de belki bunu yapabilirdi ama Şems’i öldürenler bu projenin gerçekleşmesine çok daha fazla yardımcı oluyorlar. İsa’yı çarmıha gerenlerin İsa’nın projesinin gerçekleşmesine yardımcı olması gibi. Bu kitap umarım vesile olur da bilmediğimiz o heterodoksi dervişlerini, Şems-i Tebrizi, Baba İlyas, Baba İshak, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre’yi daha iyi tanırız. Bunların sadece folklorik ve turistik öğeler değil çok önemli düşünce insanları olduğunu keşfederiz. Günümüzdeki inançla ilgili sorunlarda, laik, anti laik, türban vs. gibi konularda bu insanların ön açıcı olacağını düşünüyorum.

Elif Şafak da Mevláná ve Şems ile ilgili bir roman yazdığını söylemişti bir röportajında. Nedir yazarlarımızın bu kadar ilgisini çeken?

- Bakir bir alan bu. Bu insanların yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Mevláná bile yeterince anlaşılmadı ki. İnsanların Mevláná’ya bakışı ne yazık ki turistik bir bakış açısından öteye gitmiyor. "Kim olursan ol gel" sözcüğünün ötesine bir türlü geçilemiyor. Mevleviliğin altındaki düşünce, tasavvuf nedir bilinmiyor. Şems ise görmezden geliniyor ve ondan hálá çekiniliyor. Çünkü Şems’i öldürenler bir şekilde Selçuk resmi İslamının adamlarıydı. Mevlana ile Şems birbirlerini çok etkilemiştir falan diye geçer kitaplarda ama Şems’in de şeyh olduğu söylenmez bir türlü. Yani hálá Şems’e karşı bir çekince var. Bırakın Şems’i günümüz resmi İslamında Mevlana’ya karşı bile bir soğuk hava vardır. O yüzden farklı yazarlar bu konuya ilgi gösterebilirler.

Mevláná-Şems ilişkisi kıskançlık uyandırıyordu

Ahmet Ümit romanında Mevláná ile ilişkilerinin neden kıskanıldığını Şems’in ağzından şöyle anlatıyor:

"Anlamadılar. Onlar anlamadıklarını kötü sayarlar. Ulemalarını ellerinden alacağımı sandılar. Oysa ben Celaleddin’i dünyanın sultanı yapmaya gelmiştim. Babası gibi sadece o zamanın değil, gelmiş geçmiş bütün zamanların sultanı. Ama anlamadılar, çünkü onların din diye bildikleri küfürdü. İbadet diye bildikleri günah. İnsan eti yiyorlardı, insan kanı içiyorlardı, üstelik bunu Allah adına yapıyorlardı. Din zannettikleri, kitapta yazılanları harfiyen yerine getirmekti, sanki yaradanın gönüllü kölelere ihtiyacı varmış gibi. İbadet zannettikleri hoşgörüsüzlüktü, sanki Yaradan nefretten hoşlanırmış gibi. İnanç zannettikleri, onların kurtuluş garantisiydi her iki cihanda, tövbe tövbe sanki Yaradan tüccarmış gibi."

Tanıtım filmini damadı ve kızı çekti, 10 aylık torunu oynadı

Doğan Kitap tarafından ilk basımı 50 bin adet yapılan kitabın tanıtımı için de bir film hazırlandı. Ahmet Ümit’in sinemacı olan kızı Gül Ümit Gürak ile damadı Gürkan Gürak’ın çektiği filmde 10 aylık oğulları Rüzgar Gürak ve Ahmet Ümit rol aldılar. Ahmet Ümit böylece torunuyla ilk kez kamera karşısına geçmiş oldu. Film metro istasyonlarında ve çeşitli tanıtım çalışmalarında kullanılacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!