Güncelleme Tarihi:
Bu hafta salonlara adeta ‘sessizlik’ hâkim. Perdeye, akıp giden dünyanın gürültüsüne kulak kabartamadan kendi izlerini bırakmak isteyenlerin öyküsü yansıyor. Lakin aynı parantezde buluşuyor gibi görünen bu söz konusu filmler (‘Kabile’ ve ‘Hayatımın Şarkısı’) aslında öncelikle ifade bakımından değişik sinemasal tercihlerin ürünü. Tabii karakterlerinin hayatla muhasebesi de farklı. ‘Kabile’ (‘Plemya’) üzerinden meseleyi açarsak:
Geçen yıl Cannes’da gösterilen ve büyük övgüler alan yapım, Ukrayna’da sağır ve dilsizlere ait özel bir okulda eğitime adım adan Sergey adlı bir gence odaklanıyor. Miroslav Slaboshpitsky’nin imzasını taşıyan yapım 130 dakikalık süresince öyküsünde hiçbir diyaloğa yer vermiyor -altyazı da geçmiyor-. Film boyunca bütün karakterler kendi aralarında işaret diliyle anlaşıyor. Kısaca öykü: Sergey’in, çok geçmeden önemli bir parçasına dönüştüğü okulda her türlü kirli ticaretin döndüğü bir tür çete hayatı hüküm sürmektedir. Alt sınıflar yollarda trenlerde vs. oyuncak satmakta, üst sınıflar ise kadın ticaretiyle iştigal etmektedir. Sergey, işleyen çarkın önemli ve sorunsuz dişlilerinden biriyken çete tarafından pazarlanan iki kızdan Anna’yla yatar ve peşi sıra ona tutkuyla bağlanır. Bu, duygusallığa yer olmayan bir sistemde sorun yaratacaktır.
AŞIRI ‘BİÇİMCİ’