Kahvaltı nimeti

Güncelleme Tarihi:

Kahvaltı nimeti
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2002 00:00

BEN sabahları kahvaltı etmem. Zaten eskiden de daima hep şöyle bir geçiştirirdim. Ama yirmi yıldan fazla oluyor, adeti tamamen kaldırdım.Bazen ‘Sütiş’ masasının has kaymaklı ve ala ballı ‘komple’lerini, bazen de cumartesi mahmuru pazar aşklarının zorunlu istisnalarını saymıyorum.Fakat uyanır uyanmaz, gözümün çapağıyla iki tane kivi yiyorum.Artık bizde de pek bol bulunan egzotik meyvayı sevdiğimden falan değil...Yeni Zelanda kökenli yemiş C vitamini bombası addediliyor ve hekimler de aşırı tütün müptelalarının kanserden bir nebze korunabilmek için bu vitaminden fazlasıyla alması gerektiğini öğütlüyor ya, işte sırf ondan dolayı...Biliyorum benimkisi züğürt tesellisi ama n'apim, yine de kalbe kuvvet...Kahveye çıkmadan önce iki tanesini atıştırıveriyorum.Sonra gelsin espressolarım ve tütsün cigaralarım...*İŞTE salı günü de yine erkenden müdavimi olduğum kahveme gitmiş ve gazetelerimi hatmetmeye başlamıştım ki, burnuma kızarmış ekmek kokusu geldi.Çocukluğumun kokusu... Ebeveyn güvenliğindeki sukunetli kahvaltı kokusu...İlk vakitler henüz elektriklisi falan yok, annem sabahları ekmeği havagazı alevinde ve amyant ızgara sathında kızartırdı.Dilimin üzerinde eriyen tereyağı; çilek, vişne veya incir reçeli; biraz da beyaz peynir... Pazarları ise mutlaka kaşar... Belki de, şimdi uzun dilimlere kesilmiş kızarmış ekmeğin batırılacağı rafadan yumurta...Sonra, ben altı - yedi yaşındayken akrabadan Gülfem Hanım Teyze vefat etmişti ve mirasçılar arasında tatava çıktığından, eşyası mezatta satıldı.‘Aile yadigarlarını kurtarmak’ isteyen annem açık arttırmaya beni de götürmüştü. Bu arada da, teyzenin elektrikli ekmek kızartma makinasını aldı.Büyük ayrıcalık! Ayrıcalık ne kelime, süper lüks!‘General Electric Cymet’ marka aparatın fişini prize takıyorsunuz, rezistans kırmızılaşıyor ve birazdan kızarmış ekmek önünüze geliyor.Tamam, bu rezistans tek olduğu için yan kapakları iki defa açıp dilimleri çevirmek gerekiyor ve zaman ayarlayıcısı ve ısı termostatı bulunmadığından da dalgaya düştüğünüz an makinadan kömür kokusu yayılıyor ama, ne gam...Bugün kuşkusuz ‘sanayi dizaynı’ müzesinde önemli bir yer işgal edebilecek olan bizim makina artık sabah kahvaltılarımızın ‘star’ına dönüşmüştü.Zaten, buzdolabından önce miydi, sonra mıydı tam çıkartamıyorum ama, ekmek kızartma aletinin evimize giren ilk elektrikli edevattan biri olduğuna eminim.Neyse, kahvedeki kokuya geleyim...*KAHVECİYE bu güzelim koku ne diye sordum, kendisine kahvaltı hazırladığını ve arzularsam bana da getirebileceğini söyledi.Canım öylesine çekti ki, kendi kendime ‘bugün de ekabirlik yapayım’ dedim ve yalnız birazcık terayağıyla iki ince dilim istedim.Getirdi. Tuz da istedim. Önce yağ sürdüm, sonra tuz ektim. Çok severim.Portekizliler de sabahları sırf böyle yerler. Fakat orada dilimler hem kalın ve kabadır, hem de mısır unu karıştırıldığından ekmek sarıya çalar.Kapı komşusu ama işte gustosu daha fazla gelişmiş, İspanya'ya geçtiğinizde garson koca bir kızarmış dilimi önce biraz sarımsak ve bolcana domatesle ovar; sonra da fırçayla zeytinyağı sürer ki, gel keyfim gel, tezgahta iyi bastırılmış kahve ve elde ilk sayfası çevrilmiş ‘El Pais’ gazeteyle taamına doyum olmaz.Anglosakson ülkelerdeki ‘breakfast’ kahvaltının ve kızarmış tost ekmeği üzerindeki zencefilli portakal marmeladının töreselliği ise hepimizin malumudur.İsviçre'de de Protestan pazar ayinlerine gitmeden önce, elma ve ceviz karıştırılılmış ‘apfel nussbrot’ namlı yulaf ekmeğine pek bir rağbet ederler.Ne tazesi, ne bayatı, ne kızartılmışı, aman istemez, onlara afiyet olsun.*KAHVALTI kokusu falan derken de aklıma ekmeğe ilişkin başka bir şey geldi.Yıllar önce Goethe'nin ‘Fransa Taşrası’ adlı kitabında okuduğumu sanıyorum ama belki yanılıyorumdur, yazar orada kendi Töton ülkesini kıstas belleyerek, Avrupa'daki çavdar-buğday ekmeği coğrafyasıyla sarışın-esmer kadın coğrafyası arasında irtibat kuruyor ve, ‘günbatımına doğru gittikçe kadınlar esmerleşip, ekmekler beyazlaşıyor. Gündoğusuna doğru gittikçe de tersine, kadınlar beyaz, ekmekler esmer...’ gibisinden bir şeyler söylüyordu.Doğrudur. Ren Nehri'ni hat tutun, solda kalan Latin tarafın ekmeği genelde bembeyazdır. Sağdaki Cermen ve Slav diyarların lokması ise gri, hatta karadır.Tekrardan ak ekmeğe kavuşmak için daha daha doğuya gitmeniz, Tuna'nın bile ötesine, suyun bizim tarafına geçmeniz gerekir.Şoven değilim ve ağız alışkanlığıyla da konuşmadığıma inanıyorum, dünyanın yedi bucağında ve yetmiş yedi cins somun yedim, bizim ekmeğimiz gibisi yoktur.Ramazan pidesinden çörekotlu francalasına, nimetimizin tadı başkadır.Hele hele, sabah kahvaltısında kızartılmış ekmeğimizin kokusu bambaşkadır.Bayram sabahı kahvaltınızda ekmeğiniz bol, rızkınız bereketli, lokmanız bahtiyar olsun...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!