Jülide'ye hayranım

Güncelleme Tarihi:

Jülideye hayranım
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2012 00:00

21 Aralık’ın tek özelliği kıyamet beklentisi değil. O gün yönetmen Ahmet Sönmez’in ilk filmi “Elveda Katya” gösterime girecek. Filmin başrolünde Kadir İnanır var. Arka arkaya geçirdiği üç operasyon sonrası, daha tam anlamıyla iyileşmeden sete döndü, Yunus Kaptan’a hayat verdi. İnanır ile film, hayat, yaşlılık, ölüm, siyaset, aşk ve futbol üzerine konuştuk. Geriye ne kalıyor ki zaten...

Haberin Devamı

BU FİLME EVET DEMEM MANTIKSIZ BİR ŞEYDİ 

* “Elveda Katya”nın senaryosu elinize geçtikten 1.5 saat sonra rolü kabul etmişsiniz. Sizi bu kadar çarpan ne oldu? Üstelik yönetmen Ahmet Sönmez’in ilk filmi...      

- Benim zaten o aşamada film çekmem mantıksız bir şeydi, hastaneden yeni çıkmıştım. Ancak senaryo gelince, o filmin hemen çekilmesi gerektiğine inandım. Prensip olarak, ilk filmini çekecek olan yönetmen adaylarına çok inanırım. Düşünebiliyor musunuz, ilk filmini çekecek bir insan ne kadar heyecanlı olur. İlk filmler yoğun emek harcanan projelerdir. Konu da benim çok iyi bildiğim bir konuydu. Rus kadınlarına karşı Türkiye’de çok açığa çıkmış bir önyargı var. İrdelenmesi gereken, önyargılara dayalı, çağın gerisinde kalmış, insanoğlunu zedeleyen ne kadar yapılanma varsa onun tartışılması, açığa çıkarılması ve sonlandırılması gibi dramatik çatışmaların olduğu senaryoları tercih ediyorum. Yapacağım filmlerin bir söylemi, bir dili olmalı. Sinematografime bir katkı sağlayacak olması lazım. Elveda Katya’yı da bu yüzden kabul ettim; savunduğum değerleri içerdiği için.

* Teklif geldiğinde henüz nekahat evresindeydiniz, tereddüt etmediniz mi?

- Ben hastane sürecinde ölümü gördüm, cenazeme gelecek insanları gördüm. İnançlı bir insan oluşumu da bunun üstüne koyarsak, hayata bakış felsefemde büyük sarsıntılar olmadı. Tanrı tam beni alacaktı, “Dur ya, yanlış yapıyoruz. Sen git, ben seni sonra alacağım” deyip geri gönderdi. Aramız onunla iyidir bizim. “Senin daha yapacağın işler var” dedi. İşte “Elveda Katya”nın o işlerden biri olduğuna inandım.

* Canlandırdığınız Yunus Kaptan için ne dersiniz?

- Yunus Kaptan’ı çok iyi tanıyorum ben. O yüzden oynarken hiç zorlanmadım.

* Ailesinin içinde bile yalnız ve kendini anlatmaktan vazgeçmiş bir adam...

- Şeytanın teki aslında. Evli barklı olmasına rağmen bir aşk macerasına giriyor. Zaten “ben evliyim, sadece çocuklarıma, karıma bağlıyım, hiç yaramazlık yapmıyorum” diyecek insan azdır.

* O zaman Yunus için şeytanın teki değil, içimizden biri demek lazım...

- Sen nasıl kabul edersen. Ama Hac’ca gittikten sonra değişiyor. Muhafazakâr bir yapının içinde kıvranıyor. Bu kaderi kabul etmiş. İbadetle ömrünün sonunu bekleyen bir karakter. Derdini söyleyemiyor. Toplumun değer yargıları içerisinde inleyen gerçek bir karakter.

* Pek az konuşup bakışlarla canlandırmışsınız Yunus’u...

- Filmde anlatmak istediğinizi sürekli diyaloglara dökerseniz, karşınızdakini de gerizekalı yerine koyarsınız. Her şeyi kelimelerle anlatırsanız, izleyiciye düşünme payı bırakmazsınız.

TEVEKKÜL SAHİBİYSEN SARSINTIDA PANİKLEMEZSİN

* Hastalığınızı ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?

- Eğer bir gün bu dünyadan göçüp gideceği gerçeğine inanmamışsa insan, o zaman çok büyük bir sarsıntı geçirir. Tevekkül sahibi olursanız, hangi sarsıntı gelirse gelsin paniklemezsiniz.

* Yarım bırakmaktan, yapmamış olmaktan pişmanlık duyacağınız bir şeyler gelmedi mi aklınıza?

- Benim öyle büyük pişmanlıkların, yapamadıklarım yok. Dolu dolu bir hayat yaşadım. Büyük özlemlerim kalmaz geride.

* Daha önceki söyleşilerinizden “hayatı istediğim gibi yaşayamadım” dediğiniz oldu ama...

- O başka, orada özel hayattan bahsetmiyorum.

* Özel hayat ayrımını nasıl yapıyorsunuz, kafam karıştı?

- Sokakta, toplumun içindeki hayatımı özel hayat saymıyorum. Herkes sana bakıyor, o senin hayatın olmuyor ki, insanların hayatı oluyor. Kendi hayatımı yaşayamadım dediğim odur. “Ben özgürce yaşarım, her istediğimi yaparım, kural tanımam, bana ne toplumun değerlerinden” deme şansın olmadığı zaman, kendi hayatını yaşamamış oluyorsun.

DRAMATİK DERTLERİM YOK GERÇEKTEN MUTLUYUM

* Hastalık sonrası mesleğinizle ilgili yeni hedefler koydunuz mu?

- Bu ülkede çok yaşlı insanların da star olabileceğini ispatlayacağım. Dünyada bunun örnekleri var. 75-80 yaşındaki insanların hikayesi yok mu?

* Madem konuyu siz açtınız hemen sorayım. Yaşlanmakla aranız nasıl? Aynaya bakınca “Kim bu adam” dediğiniz oluyor mu?

- Yerçekimi kanununa karşı değilseniz, yaşlılığı da kabul edeceksiniz. Çekiyor aşağı doğru insanı. Estetiğe asla karşı değilim. Bir sinema oyuncusunun estetik yaptırıp daha dirençli gözükmesine karşı değilim. Ama ben yaptırmam çünkü yüzümdeki çizgileri elde edebilmek için ömür tükettim. Nasıl ortadan kaldırayım şimdi onları? Ben iyi insan olmaya çalışarak, kalbimi temiz tutarak yaşlanmaya direniyorum.

* Yakışıklı erkekler, güzel kadınlar için daha zordur yaşlılığı kabul etmek. Beğenilmeye alışıktırlar. Siz mesela, bir gün şu restorandan içeri girdiğinizde hiçbir kadın dönüp bakmazsa diye endişe etmiyor musunuz?

- Hayır böyle bir endişem yok. Zaten böyle bir şey başıma gelmez, çünkü yakışıklılıkla alakası yok bana gösterilen ilginin. Yaptığım işin alkışlanması, arkamda iyi bir iz bırakmak, toplumda saygın, onurlu bir kişilik olarak anılmak... Bunlar benim için daha önemli. Benim dramatik dertlerim yok, çok mutluyum. Gerçekten...

* Filmde Katya, babanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek için karşınıza çıkıyor. Siz evlat sahibi olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyor musunuz?

- Kısmet olmadı bana ama kendi ailemde çok çocuk büyüttüm. Yeğenlerimi büyüttüm. Tam da olmasa bu zevkin ne anlama geldiğini biliyorum.

DÜNYANIN EN GÜZEL ADAMIYDIM ARTIK ÇOK SIK GÜLEMİYORUM

* Set yokken sıradan bir gününüz nasıl geçer?

- 07:30’da kalkıyoruz, 08:00’de kahvaltı. Sonra iki saat gazeteleri okuyorum. Karşı taraf ne diyor, bu taraf ne diyor, ortada ne var? Bir meseleyi her açıdan anlamak için 12 ayrı gazete okuyorum. Günün arta kalan zamanının tamamını Türkiye’nin sorunları, geçirdiği siyasi gerginlikler, bozukluklarla ilgili tartışarak geçiriyorum.

* Kiminle tartışıyorsunuz?

- Jülide’yle (Kural). Bütün sorunlara karşı duyarlı olmadığı zaman sanatçı, asla kişiliğini saygın kılamaz. Filmlerimde işlediğim içerikler tam da bu duyarlılıkla alakalı. Filmde anlatırken dilimde de paralellik olmalı. Dünyanın en güzel gülen adamı bendim ama çok sık gülemiyorum artık. Bütün Anadolu’dan türküler söylerdim. Bu kadar acı ve sorun varken neye türkü söyleyeyim? Daha evvel dedim ya mutluyum diye, işimle ilgili mutluyum da hayatın içinde mutlu değilim.

HERKESE BAĞIRIYORUM BENİM DE GÖREVİM BU

* Otomobil kullanıyor musunuz?

- Çok az. Uzun zamandır şoför kullanıyorum. Trafiğin keşmekeşi yoruyor beni.

* Herkesin rahatlamaya ihtiyacı var. Bunun için siz ne yaparsınız?

- Hiç rahat değilim valla, çok gergin bir hayat sürüyorum. Televizyonu açıyorsun ortalık birbirine girmiş, gazeteyi açıyorsun çarşaf çarşaf çile dolu. Bana ne deyip tatil yöresine mi yerleşeyim? Anlamsız buluyorum böyle bir hayatı. Karakter meselesi. Böyle bir karakteri temsil ettiğim için sürekli bağırıp çağırıyorum. Benim de görevim bu.

* Kime bağırıp çağırıyorsunuz?

- Herkese.

* Evdeki herkese mi mesela?

- Bunlara sebep olan herkese. Ortadan kaldırmayan, altını besleyen herkese her zaman, her yerde bağırırım. Yoksa ben niye sanatçıyım ki!

* Anladım, yaşamak sizin için ciddi bir mesele. Kendinizi hiç bıraktığınız olmadı mı?

- Yok yok bırakamıyorum. Tercih meselesi. Bunun ortası falan da yok.

* Hangi noktada yaptınız o tercihi?

- Ben çocukluğumdan beri böyleyim.

Haberin Devamı

JÜLİDE’YE HAYRANIM

* Aşkla ilgili soru sorulduğunda bugüne kadar hep hiç aşık olmadığınızı, aşkın çok yüce bir duygu olduğunu söylediniz...

- Aslında tam olarak öyle söylemedim. Aşkın tarifini bence daha tam yapamadılar. İlahi aşkların dışında, kişiler arasındaki ilişki giderek tutkuya dönüştüğü zaman ben ona aşk diyorum. Daha önceki evrelerinde birliktelik, ten ilişkisi denebilir. Artık o iki insan birbirinden farklı hiçbir şey düşünemiyorsa, bir bütün gibi yaşamak gerçeğini kabul etmişse aşık demektir. Aşk budur.

* Jülide Kural’la çok uzun zamandır birliktesiniz. Onun varlığı hayatınızda neleri değiştirdi?

- Jülide çok iyi bir aktivisttir. Daha dün Diyarbakır’a, ölüm oruçlarına destek vermeye gitti. Kadınlardan yola çıkarak, tüm insanlığın mutluluğu için kendini adamış bir aktivist o. Bizim ilişkimizde de müthiş bir saygınlık var. Ben ona gerçekten hayranım. Türkiye’de onun bilincine sahip olan kadınlar arttığında bu ülkede her şeyin değişeceğine inanıyorum. Özel hayatımda da bana çok büyük katkıları olan, varlığıyla güç veren biri. Çok büyük bir oyuncudur aynı zamanda. Bunu canım olduğu için söylemiyorum, böyle olduğuna inandığım için söylüyorum. Aramızda hiçbir sorun yok ama çok kavga ediyoruz.

* O neden?

- Olaylar karşısında ben daha derin düşünüp, deneyimlerim nedeniyle daha sakin kalmayı tavsiye ettiğim zaman kıyamet kopuyor. O daha ateşli davranıyor.

Haberin Devamı

ALEX GİBİ FUTBOLCULAR KAHRAMANIM

* Koyu Fenerbahçeli’siniz. Aziz Yıldırım ve Alex krizini nasıl izlediniz?

- Fenerbahçe kulübü Yüksek Divan Kurulu üyesiyim ben, öylesine taraftar değilim. Daha saygın bir yaklaşımla Fenerbahçe kulübünün onurunu, takıma toplumun duyduğu sevgiyi saygıyı yüceltebilirlerdi. Yöneticilerin hiçbirinin babasının malı değil o kulüp. Bu olumsuz gelişmelerden çok fazla rahatsız olduğumu söyleyebilirim.

* Bir futbolcu olarak Alex’i severdiniz diye biliyorum...

- Ben iyi bir futbolseverim, Alex’i de seviyordum. Sanatçı olduğum için futbolu estetik oynayanları çok severim. Bilimsel futbol oynayarak başarıya ulaşan anlayışı ise sevmem. Estetik değerleri kullanan futbolcular, hangi takımda olursa olsun, benim kahramanım gibidir. Alex de bunun profesörüydü. Bir yabancı ülkede sevgi bağı oluşturmuş, ailece bu kadar saygın bir futbolcu böyle gönderilmemeliydi. Futbolu burada bırakabilirdi, Alex gibi bir futbolcuyu iki yıl daha tutmak zor olmasa gerek.

* İstanbul’da maçlara gidiyor musunuz?

- Türkiye’deki futbolun kalite bakımından çok iyi durumda olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir takım çok iyi değil. Başarısız bir maçı izlemek için de niye gideyim ki stada?

* Televizyonda izlerken sakin misinizdir?

- Yok heyecanlanırım. Bağırır çağırırım.

* Küfreder misiniz?

- Hem de nasıl.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!