Jonas

Güncelleme Tarihi:

Jonas
Oluşturulma Tarihi: Nisan 14, 2012 20:32

Mart ayında bu sayfada şöyle yazmıştım; “Yaz aylarından beri beklenen, biletleri Paris için rekor sayılabilecek bir hızla sadece birkaç saat içinde tükenen ve 2012’nin hem en çok konuşulan, hem de hiç konuşulmayan en olağanüstü konserini ise önümüzdeki günlerde bu sayfada yazacağım...”

Haberin Devamı

İşte Theatre des Champs Elysees’de verilen bu konser Alman tenor Jonas Kaufmann’ın 2012 resitaliydi. 2010 yılının ekim ayında bu sayfada Jonas Kaufmann’dan bahsederken ‘Günümüzün en çok konuşulan tenoru’ demiştim... Jonas Kaufmann’ı tanımamanız sürpriz değil, çünkü Alman tenor Türk basının okurlarından çok iyi sakladığı sırlardan biri. Jonas’ın statüsünü anlatmak için şöyle diyebiliriz: Sinema dünyası ve hayranları için Ryan Gosling neyi ifade ediyorsa, müzik dünyası için de Jonas Kaufmann aynı şeyi ifade ediyor... Konser öncesi ‘Le Nouvel Observateur’ dergisi Jonas için şunları yazdı; “Bir tenor değil de sanki bir şair, bir tenisçi, bir aktör dersiniz. Oysa o bir tenor. Belki en becerikli, en Latin ya da en iyi sesli değil, ama her lisanda en kuvvetli, en etkileyici tenor...”
Jonas, klasik müzik dünyasının dışında popüler medyanın da büyük yıldızlarından biri. Amerikan ‘Vanity Fair’ dergisinin yanı sıra saygın edebiyat dergisi ‘The New York Review of Books’ da Jonas’a büyük ilgi gösteriyor. Edebiyat dergisi 26 Nisan 2012 tarihli sayısında opera yıldızıyla yaptığı bir söyleşiyi yayınladı ve derginin kapağından ilan etti...
Jonas’ın sihri nedir peki diye soracak olursanız ‘Opera Now’ dergisinin ağustos kapağı için Viyana Devlet Operası’na giden İngrid Gäfvert’in izlenimlerine yer vermeliyiz. Werther’in 3. perdesinde Jonas ‘Pourquoi me réveiller’yi söylerken gazeteci yanındaki koltuğa bakıyor ve 50’li yaşlardaki bir adamın hıçkırıklarla ağladığını fark ediyor. Etrafına baktığı zaman bu sefer birçok müzikseverin gözyaşlarına boğulduğunu görüyor. Operanın yeni tenor süperstarını görmek için gelmiş müzikseverler şimdi Werther’in acıları için ağlıyorlar!...
SAYGISIZLIK
Paris resitaline gelince... 42 yaşındaki Jonas, ilk kez 2009 yılında resital verdiği Theatre des Champs Elysees’de üçüncü kez sahneye çıkıyordu o akşam. Piyanoda aynı zamanda öğretmeni olan Avusturyalı Helmut Deutsch vardı. Kaufmann ekim sonunda Metropolitan Operası’nda verdiği resital programını Paris’te de tekrarlayıp Liszt, Mahler, Duparc ve Strauss’un eserlerini seslendirmesine rağmen piyanisti Helmut Deutsch’la hayatının belki de en zorlu resitalini veriyordu bu bahar akşamı.
Her büyük sanatçı ve kendine güvenen her insan gibi Jonas Kaufmann da olabildiğince sıcak, nazik, mütevazi bir adam sahnede. 22 farklı şarkıyı -lied olsun, chanson olsun lisan engeline hiç takılmadan- büyük bir başarıyla seslendiren Jonas, dinleyenlerine duygu dolu anlar yaşatıyor. Münihli tenor, şarkı aralarındaki boş saniyelerde nefes alıp kendini bir başka hikâyeye hazırlamaya çalışırken arka sıralardan, balkonlardan bir dinleyici öksürmeye başlıyor ve o kişiyi diğerleri izliyor. Resital başlayana kadar kimseyi tutmayan öksürük krizleri şimdi sürekli Jonas ve Helmut’u izliyor.
Öksürükler ilk başladığı zaman anlayışla gülümseyen Jonas bir sonraki sefer iç çekiyor, üzülmeye başlıyor. Helmut Deutsch artık liedler arasında da, chansonlar arasında da hiç duraksamıyor... Her şeye rağmen Jonas Kaufmann verdiği resitalde o kadar başarılı ki genç tenorun neden Placido Domingo’nun varisi olarak gösterildiğini o akşam bir kez daha anlıyoruz. Öksüren bir avuç densiz seyircinin varlığı sonlara doğru klasik müziğin büyüsü ve Jonas’ın büyük performasıyla tümüyle siliniyor. Jonas Kaufmann konserlerinde CD’lerinden çok daha iyi bir performans veriyor...
KAUFMANNMANİA
Paris seyircisi ayakta alkışlamayı pek sevmez, istisnalar dışında bir oyunu ya da bir klasik müzik konserini çok beğense bile ancak dakikalar boyunca bıkmadan alkışlar, ama o kadar, ayağa kalkmaz. Jonas ve Helmut Deutsch dinleyenleri selamlamak için sahneye çıktıkları zaman Theatre des Champs Elysees’de hem yaşanan densizliğe içerlemiş, hem de Jonas ve Helmut’un muhteşem resitali karşısında duygulanmış müzikseverler teker teker ayağa kalkıp alkışlamaya başlıyorlar ve salonun her yerinden ‘Bravo’ çığlıkları yükselmeye başlıyor. Bu ayakta alkışlama, iki müzisyenin bizleri selamlamak için geri gelmeleri ve bisler dahil toplam 35 dakika sürüyor. 15 defadan fazla sahneye geri gelen Jonas ve Helmut’un yaptıkları bis sayısı 6’yı bulduğu zaman, Jonas ‘Au Pays du Sourire’i söylerken iki bin klasik müzik dinleyicisinin kendinden geçmek üzere olduğunu fark ediyoruz. Bu unutulmaz müzik gecesi Jonas Kaufmann’ın emin adımlarla yükselmeye devam edeceğinin bir kanıtıydı...

Haberin Devamı

YALNIZ TANRI BİLİR...

Haberin Devamı

Sesiniz ne kadar kuvvetli olsa da, ne kadar başarılı bir yorumcu olsanız da bazı şarkılara dokunmamak gerekir. Adele’in, hayranı olduğu Bonnie Raitt’in en güzel şarkılarından ‘I Can’t Make You Love Me’sini söylediği zaman büyük bir Adele hayranı olmama rağmen böyle düşünmüştüm... 1971 yılından beri müzik yapan Bonnie Raitt’i ben ancak 1989 yılında Grammy ödüllerini topladığı ‘Nick of Time’ albümüyle dinlemeye başladım. ‘Slipstream’ adlı yeni albümünü çıkaran 62 yaşındaki yorumcu, 41 yıllık kariyerinin en iyi albümlerinden biriyle karşımıza çıkıyor bu sefer. Blues türündeki şarkıların yanı sıra Gerry Rafferty’nin 70’li yıllarda radyolarımızda sık sık çalınan ‘Right Down the Line’ şarkısını reggae türünde söyleyen Bonnie Raitt, albüm boyunca çaldığı slide gitarda müzisyenliğinden de bir şey kaybetmediğini kanıtlıyor. Bonnie Raitt her albümünde olduğu gibi ‘Slipstream’de de ‘Standing in the Doorway’, ‘Take My Love With You’, ‘You Can’t Fail Me Now’ ve ‘Not Cause I Wanted To’ gibi yavaş tempodaki şarkılarla dinleyenlerini fethediyor ve kalp acısı, ayrılık, özlem, aşk temalarındaki şarkıları bağırarak söylemeye devam eden genç şarkıcılara benzersiz, üstün yorumuyla bir müzik dersi veriyor.
‘Slipstream’in sekiz şarkısının prodüktörlüğünü Bonnie Raitt kendi üstlenirken albümün dört şarkısının prodüktörlüğünü 1986 yılından beri müzik yapan Joe Henry yapıyor. Kendi albümlerinin yanı sıra Aaron Neville, Salif Keita, Meshell Ndegeocello, Rodney Crowell ve Elvis Costello gibi sanatçıların prodüktörlüğünü de yapan Joe, 1987 yılından beri Melanie Ciccone’yle evli. Anlayacağınız Joe Henry aynı zamanda Madonna’nın hayatının vazgeçilmeyenlerinden.
Joe 1999 yılında ‘Stop’ şarkısı üzerinde çalışırken Melanie ablasına bu şarkıyı yollamış, Madonna da 2000 yılında şarkıyı ‘Don’t Tell Me’ adıyla seslendirmişti. ‘Guilt By Association’ şarkısında düet yapan Joe ve Madonna’nın işbirliği bugün de  devam ediyor. Madonna’nın yeni albümü ‘MDNA’nın kapanış şarkısı ‘Falling Free’de Joe Henry’nin de imzası var...
Joe Henry’nin müzik hayatındaki en büyük başarılarından biri bence ‘God Only Knows’ şarkısı. Joe, 2007 CD’sinin kitapçığında ‘Civilians’daki şarkılarda sürekli Tanrı’dan bahsettiğini, kendisi için bu Tanrı’nın Shakespeare’in, Oscar Wilde’ın, Moliere’in ve Buster Keaton’ın Tanrısı olduğunu ve Gene Hackman tarafından canlandırılabileceğini yazıyor... Bonnie Raitt ‘Slipstream’ albümünün finalini aynı şarkıyla yapıyor. Joe bu kez Bonnie Raitt’in benzersiz sesinin şarkı için yeterli olduğunu düşündüğü için olsa gerek ‘God Only Knows’da sadece Patrick Warren’ın piyanosuna yer veriyor. Anlamlı sözleri ve Bonnie Raitt’in üstün yorumuyla ‘God Only Knows’ 2012’nin en iyi şarkılarından. Sesi gittikçe daha da güzelleşen Bonnie Raitt’i dinlemelisiniz...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!