İş görüşmesindeki enteresan sorular

Güncelleme Tarihi:

İş görüşmesindeki enteresan sorular
Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2005 00:00

Hayatımın ilk iş görüşmesini, elimde bir adet 60’lık TDK kasetle kapısına dayandığım Nişantaşı’ndaki Cemre Müzik’te yapmıştım.Cemre Müzik o yılların sayılı müzik evlerinden biri. Ben de harçlık biriktirip kaset doldurtuyorum. Çünkü Cemre’nin sahibi Hayrullah Yurttaş (Erkin Koray’ın eski grup elemanlarındandır kendisi; şu sıralar bir şekilde yine kader birlikteliği yapıyorlar) dışarıda yeni çıkmış plakları en hızlı getirten kişi olarak nam salmış.Tıfıl bir müziksever olarak rüyalarımda bile billboard listeleri gördüğüm yıllar. Kaydetmek istediğim çok albüm, çok şarkı var ama o kadar param yok doğal olarak.Dükkana gelip gittikçe Hayrullah Abi, benim kafayı müzikle kırmış biri olduğumu anlıyor. O yaşta bu kadar çok şey bilmemi eğlenceli de buluyor.Ben doğmadan önce kurulup dağılmış grupların diskografilerini sayıyorum, şaşırıyor...Bir gün ‘Sen yeni çıkan şarkıları nereden takip ediyorsun?’ diye soruyor.Ben de cevap veriyorum: ‘BBC World Service, çarşamba geceleri TOP 20 listesi yayınlıyor. Oradan İngiltere listesini takip ediyorum, yeni şarkıları dinliyorum. Almanya’yı Bravo Dergisi’ni bayide karıştırarak, ABD’yi de TRT 3’te Yavuz Aydar billboard listesi yayınladıkça takip ediyorum. Bir de arada Amerikan Konsolosluğu’nun kütüphanesine gidiyorum...’*O haftadan sonra Hayrullah Abi’nin yanında çalışmaya başlıyorum. Haftalık önemli değil, istediğim albümü kaydetme yetkisi elde etmişim ki; bu o an itibarıyla hayatta en çok istediğim şey. Bir de Cimbom şampiyon olsun istiyorum, bir de Sophie Marceau gibi sevgilim olsun istiyorum (La Boum zamanı, anlayan anlar), bir de Adidas Top Ten istiyorum... O yaşta ne istenirse, onları istiyorum işte...Sonraları hayatımın ikinci iş görüşmesini de Cemre Müzik’e gelen Hey Dergisi muhabiriyle yapacağım zaten ve gazeteciliğe de böyle adım atmış olacağım...*Şimdi durup dururken niye böyle hatıra yazdığımı merak edebilirsiniz. Var elbette lafı bağlayacağımız bir iskele babası...ODTÜ Yayıncılık, William Poundstone’un ‘Fuji Dağı’nı Nasıl Taşırsınız?’ adlı kitabını (Çeviren: Eray Sarıot) yayınladı.Kitap, bizim İnsan Kaynakları Gazetesi’nin ilgi göstereceği türden; Microsoft ve benzeri şirketlerin iş görüşmelerinde eleman adaylarına yönelttikleri soruları konu alıyor.Bilen bilir, hakikaten insanı afallatan sorulardır bunlar.Örnek vermek gerekirse, ‘Dünyada kaç adet piyano akortçusu vardır?.. Aynadaki bir görüntüde neden yukarı ile aşağı yer değiştirmez de sağ ile sol yer değiştirir?.. Kanalizasyon kapakları neden kare değil de yuvarlaktır?.. Kayıktan denize çanta atıldığında su seviyesi alçalır mı, yükselir mi?.. Eğer ABD’den bir eyaleti çıkaracak olsaydınız, bu hangi eyalet olurdu?..’ gibi sorular.Merak edip kitabı okuyanlar, yukarıda sıraladığım sorular ve bunlardan daha acayiplerinin cevaplarını bulacaklar.Önemli olan doğru cevabı vermek tabii ki. Ama bazen doğru cevaptan çok, verdiğiniz cevabın arkasında durma şekliniz veya verdiğiniz cevabı bir mantık çerçevesine oturtup oturtamadığınız da etkili oluyor.Mesela ‘Hangi eyaleti çıkarırdınız?’ sorusuna cevap verirken, seçimi hangi kriterlere göre yaptığınız önemli.Eğer eyalette yaşayacak insanlar da yok olacaksa, en az nüfuslu eyaleti seçmeniz gerekiyor. Bu eyalet Wyoming. Ama Wyoming aynı zamanda ABD’nin en önemli doğal güzelliklerinden birini, Yellowstone Ulusal Parkı’nı da barındırıyor.Hem nüfusu az, hem de doğal güzelliği az bir yer önermeniz gerekiyor. Bu da Kuzey Dakota’yı işaret ediyor.Alaska’da da nüfus az, hem de ABD’nin birleşik topraklarının dışında derseniz de hata etmiş olursunuz çünkü Alaska’da petrol ve değerli madenler var.Kitabı okuyup bitirdiğimde, ‘ABD’de yaşasaydım, Microsoft’ta çalışabilir miydim?’ diye sordum kendime.Bu soruyu kendime sorduğumdan bu yana iki gün geçtiğine ve hálá cevap veremediğime göre, büyük ihtimal Microsoft’ta da çalışamazdım.İki taraf için de ne büyük kayıp ama di mi!(Not: Hayrullah Abi o gün bana ‘Googgol’da kaç sıfır vardır?’ diye sorsaydı da çuvallardım. Ben de bu kitaptan öğrendim, 1’in yanına yüz adet sıfır yazıyorsunuz. Ve merak edenler için söyleyeyim, meşhur arama motoru Google’ın adı da buradan geliyor...)Sezen Aksu’nun sırrıYiğiter Uluğ ile Teşvikiye’de toslaşmak suretiyle karşılaştık. Yiğiter kalıplı adam tabii, ben biraz sarsıldığımla kaldım.‘Kahve içelim mi şurada?’ dedi, Tatbak’a gitmek niyetindeydim ama ‘Olur’ dedim. Zaten kahve içmedik, o da açmış, yemek yedik.Teşvikiye Camii’nin yanındaki yer var ya; işte oraya kurulduk. Yiğiter’in arkasında sepetle afiş asılı. Bende de ne görsem okuma hastalığı olduğundan, bütün afişlere bakıyorum.Yiğiter hafiften kıllandı tabii, ‘Neye bakıyorsun birader?’ dedi.‘Yahu ne kadar çok Sezen Aksu faaliyeti yapılıyor baksana şuraya’ dedim.Hakikaten ilgi çekici boyuttaydı. Mükerrer olanları elesen bile, en az üç veya dört tane Sezen Aksu duyurusu var.İşin enteresan tarafı bunlardan sadece bir tanesi Sezen Aksu konserine ait. Diğerleri Sezen Aksu şarkılarının çalındığı partilerin duyuruları.Kiminde partide çalınacak şarkılar bile duyuruluyor.Yiğiter ‘Başka memlekette olsaydı şu ana kadar filmi, belgeseli çekilmiş, en az birkaç kitap yazılmıştı hakkında’ dedi.Çabuk tepki vermem gerektiğinde hep yaptığım gibi ‘Haklısın’ dedim.Sonra bu işi yapabilecek olan kişilerin isimlerini konuştuk. Az isim geldi aklımıza kitap konusunda. Ama şimdi burada isimlerini yazıp üzerlerinde ağırlık yaratmak istemem.‘Sezen Aksu’ya hak ettiği gibi biraz daha farklı bakmak gerekiyor’ diyerek konuyu kapattık. Hesabı Yiğiter ödedi!..
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!