Herkes bir gölge taşır

Güncelleme Tarihi:

Herkes bir gölge taşır
Oluşturulma Tarihi: Ekim 06, 2013 00:33

Fotoğraf sanatçısı Lale Tara, yeni serisini ‘Everyone Carries a Shadow/ İnsan Kendi Gölgesinde Yaşar’ başlığıyla Galeri x-ist’te sunuyor.

Haberin Devamı

Sanatçının Macaristan’ın metruk mekânlarında vitrin mankenleriyle kurguladığı 12 sahne, Lale Tara’nın ikincil varlığının manifestosundan başkası değil...

‘İnsan Kendi Gölgesinde Yaşar’ başlığıyla C.G.Jung’un bastırılan ve bilinçdışına itilenlerin yok olmayıp, insan ruhunun gölge olarak bilinen kısmında saklandığını kabul eden ‘insanın gölgesi’ öğretisine gönderme yapıyorsunuz. Sergiye neden bu başlığı verdiğinizle başlayalım...
- Bu başlığın özü, Psikiyatrist C.J. Jung’un şu sözlerle betimlediği gölge öğretisinde yatıyor: “Herkes bir gölge taşır ve bu gölge kişinin bilinç düzeyinde ne kadar az yer bulursa o kadar karanlık ve yoğun olur”. Ve devam ediyor: “...gölge kapısından içeri bir adım atarsak, görünmeyen etkenlerin nesnesi olduğumuzu korku içinde fark ederiz. Bunun ne kadar rahatsız edici olduğunu kesin bir şekilde bilmek için, kendi yetersizliğimizi keşfetmekten daha aydınlatıcı bir şey olamaz”.
Bir kadın olarak sizin de var mı toplumsal baskılar dolayısıyla ötelediğinizi fark ettiğiniz arzu ve korkularınız?
- Farkındalık sürecine girdiğimizde ötelenen, bastırılan arzu ve korkuların sadece kadına atfedilecek bir durum olmaktan çok hepimizi, herkesi ilgilendirdiğini düşünüyorum.

Herkes bir gölge taşır
Dünyanın farklı ülkelerini gezip, fotoğraf çekimlerini oradaki terk edilmiş mekânlarda gerçekleştiriyorsunuz. Bu kez durağınız Macaristan’dı. Neden hep terk edilmiş mekânlar? Bir de metruk yapıların sizde yarattığı his ülkeden ülkeye değişiyor mu?
- Duygu alanına dönüşebilen her türlü mekânda çekim yapıyorum. Bu serinin mekânlarına Macaristan’da Budapeşte ve civarında ulaşabildiğim için çekimler orada gerçekleşti. Terk edilmiş mekânlar kendi başına bırakılmış, bir diğer anlamda kendi gölgeleriyle baş başa kalmış alanlar. Elbette, çeşitli ülkelerde başıboş bırakılmış mekânların hikâyeleri, dönüşüm süreçleri, şimdiki halleri çok etkileyici. Misalse Amerika Birleşik Devletleri’nin Michigan eyaletinin Detroit şehrinde 1998-2002 yılları arasında belli aralıklarla yaşadım. Bugünkü Detroit, iflasını ilan etti. Bir sürü mekân kaderine terk edilmiş halde geleceğini bekliyor. Şehrin bu hali farklı sanatçılar tarafından fotoğraf, video, filmle belgelendi. Herkesin anlatısı farklı. Detroit daha iyiye gitmeye başladığında mutlaka yeniden programıma alıp orada bir proje gerçekleştirmek ve şehre geçmiş olsun, demek istiyorum.
Genellikle seks bebeği ve vitrin mankenleri gibi ‘cansız bedenlerle’ çalışmayı tercih ediyorsunuz. Bu sergide de seçiminiz aynı. Niçin?
- Kameranın önüne kendi benliğimi temsilen yerleştirdiğim nesneler, kurgularımın kahramanları teknolojik kökenli insansı replikalar. Onlara yüklediğim anlamlar, çeşitli kostümler, peruklar, maskeler sayesinde altı çizilerek onların farklı karakterlere bürünmelerine yardımcı oluyor. Her bir seride başka bir görsel hikâye anlatıyor olsam da özünde sessiz nesnelerle iletişim kurma, ikililik, bir varlığın tersi olan diğerini deneyimlemesi, iç içe geçebildiği bir anın görsel anlatıya dönüşmesini replikalar üzerinden paylaşıyorum. ‘İnsan Kendi Gölgesinde Yaşar’ serisineyse erkek figürler de katıldı.
İşlerinizin birer fotoğraftan ziyade, birer performans ya da prodüksiyon olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Siz nasıl tanımlarsınız?
- Çalışmalarım sahnelenmiş, kurgulanmış fotoğraf kategorisine giriyor. Çünkü gerçek olaylar değiller, bir fotoğraf yaratmak amacıyla kurgulanmış sahneler hepsi. Bununla beraber bir nesneyle çalıştığım için ‘yerleştirme fotoğrafı’, kameranın önündeki nesneyi kendi replikam olarak sunduğum için de ‘performans fotoğrafı’ deniyor. Her iki disiplinin de flu sınırları içinde dolaşıyor. Elbette hangi noktadan baktığınızla ilintili.
Prodüksiyon aşaması sizin için nasıl bir süreç?
- Prodüksiyonun tüm aşamaları meşakkatli bir süreç. Birkaç ay yaşamımda her şey duruyor, sadece çekim hazırlığı üzerine yoğunlaşıyorum. Bu serinin setine girmeden kurgulanacak kareler en ince ayrıntısına dek planlanmıştı. Yani çekim başlamadan bitmişti. Macaristan’da Budapeşteli bir prodüksiyon firmasıyla çalıştım. Çok olumlu bir deneyim oldu. Tüm ayrıntılarıyla plan/program yapıp çekimlere başlamak benim tercihim olduğu için bu yönde gelişti. Zaman içinde iyi bir ekip oluştu, bu da sonuca olumlu yansıyor.
Bir sanatçı, bir kadın ve her şeyden önce bir insan olarak sizce; kadının kesin özgürlüğü ile katı cinsiyet algılarının sonu ne zaman ve nasıl gelecek?
- Herhalde hissettiğimiz kadar özgürüz.

Haberin Devamı

Lale Tara’nın sergisi, 16 Ekim’e dek Galeri x-ist’te görülebilir. (212) 291 77 84

Haberin Devamı

Gölgesi Olmayan Kadın

‘İnsan Kendi Gölgesinde Yaşar’ serisi özünde bastırılmış olanın geri dönüşünü işaret eden 12 farklı kurgudan oluşan görsel bir anlatı. Serideki replikalar gölge yansımasının bir ürünü olma işlevini görüyor. Strauss’un ‘Gölgesi Olmayan Kadın’ operası seriyi yapmamı tetikleyen bir başka neden. Librettosu Hugo von Hofmannsthal’e ait eser, masal diyarı ve masal zamanında geçer. Ruhlar diyarının kızı evlenip imparatoriçe olduktan sonra hayvana dönüşme yetisini kaybeder, gölgesi olmadığı için insan da sayılmaz. Belirlenen süreç dolmadan bir gölgesi olmazsa taşa dönüşecektir. İmparatoriçe gölge kazanabilsin diye olaylar birbirini kovalar, sonunda içinden kopan insansı büyük bir çığlıkla hem imparatoru kurtarır hem de bir gölgesi olur. Hepsi ve fazlası, serinin ‘İnsan Kendi Gölgesinde Yaşar’ ismini almasına vesile oldu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!