Gündüz geceye karışınca

Güncelleme Tarihi:

Gündüz geceye karışınca
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2001 00:00



Haberin Devamı

Bunca yıldır dünyanın en uzak köşelerine gider gelirim, şu jet lag denen zaman karışmasına bir türlü ayak uyduramam. Aldığım her türlü önleme rağmen, jet lag yüzünden başıma garip şeylerin gelmesini önleyemem.

Bugünlerde herkes, Bakan Kemal Derviş'in ekonomik performansına yoğunlaştı. O, zaman zaman yaptığı açıklamalarla, ekonomi bilgisiyle veya yarattığı umut ve hayal kırıklıkları ile herkesi şaşırtıyor. Ben de Kemal Derviş'in şaşırttığı kişilerden biriyim. Ama benim şaşkınlığımı bambaşka bir konu oluşturuyor. Ben Derviş'in, "jet lag" denen olayı nasıl çözümlediğine akıl erdiremiyorum. Uzun uçuşlardan sonra aklı-fikri karışmadan en önemli toplantılara katılmasına şaşırıyorum.

Ben, yıllardan beri dünyanın en uzak köşelerine uçuyorum ve aradaki saat farkı yüzünden her seferinde de perişan oluyorum. Jet lag'i yenebilmek için önerilen herşeyi yaptım ama nafile. Melatonin kürü, kafein yüklemesi, açlık sınırında diyet... Hiçbirinin faydasını görmedim.

UÇAKTAKİ MACERAM

Konforlu bir uçuşa bayılırım. Olanaklarım dahilinde, uçağın hep ön bölümünde uçmaya çalışırım. Koltuğa oturup uçuş öncesi servisini beklerim. Hostesin uzattığı tepsiden bir bardak şampanya alıp, böyle bir yolculuğa çıktığım için kendimi kutlarım.

Uçağın içinde kendimi, hiçbir zaman olmadığı kadar yalnız hissederim. Bu yalnızlığı, yaşamımı sorgulamak, yaşamımı oluşturan şeyleri düşünmek için bir fırsat bilirim. Bu eylemi yaparken dinlemek için klasik müziği seçerim. Gözlerimi yarı yarıya kapatır, geçmişimin gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçmesini beklerim. Nedense yaşamımı sorgulamaktan çabuk sıkılırım veya kaçarım. O zaman hemen, ekranda film ararım.

O sırada servis başlar. Atlantik üstü uçaklarda, mutlaka bir kaç çeşit iyi şarap bulunur. Ben sırasıyla onların tadına bakarım. Seyrettiğim filmleri hiç bitiremem. Bir kanaldan diğer kanala geçip dururum.

Uçakta ikram edilen yemekleri pek sevmem. Salatayı ve peyniri tercih ederim. Bu arada şarap tadımını da sürdürürüm. Yemek sonrasında, kalvados ve kahve ile yeme-içme faslını bitiririm.

Işıklar sönünüce bir adet melatonin yutup, uyumaya çalışırım. Ama beceremem. Tam dalacakken tuvalete gitmem gerekir. Yerime oturunca susadığımı farkedip, hostes ararım. Bütün gayretlerime rağmen uyku tutmadığını görünce, tepe ışığını yakıp kitap okumaya çalışırım. Uçak yolculuklarında bir türlü kitaba konsantre olamam. Bütün bu kavga dövüş içinde zaman geçer ve yolculuk sona erer.

VÜCUT SAATİ ŞAŞIRINCA

Eğer Amerika'ya doğru uçmuşsam, kolumdaki saat Türkiye'de geceyarısını gösterirken, geldiğim yerde henüz öğleden sonra olmuştur. Yani vücut saatim yatmaya hazırlanır ama uyku vaktine daha çok vardır. Böyle durumlarda mümkün olduğunca uyanık kalmaya, bulunduğum ülkenin zamanına adapte olmaya çalışırım.

Ama çoğunlukla bu konuda başarılı olamam. Yazının bundan sonraki bölümünde bu başarısızlığım yüzünden başımdan geçenleri anlatacağım.

Bir Miami gezimde, vakit geçirmek için deniz kıyısındaki ünlü Ocean Drive caddesinde, bir aşağı bir yukarı yürüyordum. Ocean Drive öylesine baştan çıkartıcı manzaralarla doludur ki insanın uykusu gelmez, tam aksine kaçar. Akşama kadar caddedeki "şenliği" seyrettikten sonra, yorulup bir bara girdim ve sarışın bir afetin yanına oturdum. Heyecan olsun diye, benimle bir içki içip içmeyeyeceğini sordum. Kabul etti. Birer Margarita ısmarladım. Kendimi öylesine yorgun hissediyordum ki, kullanacağım İngilizce kelimeleri bile bulmakta zorlanıyordum.

En son hatırladığım, yemeği birlikte yiyeceğimiz oldu. Barmenin sarsmasıyla uyandığımda, yanımda ne sarışın kız, barda da müşteri kalmıştı. Anladığım kadarı ile barın üstüne başımı koyup, mışıl mışıl (veya horultulu) uyumuştum. Kendimi lanetleyerek otele gittim ve yattım.

YEMEKTEKİ REZALET

Bir başka seferinde de Şikago'da, geldiğim günün akşamı "resmi" bir yemeğe katıldım. Daha yemeğin başında, masanın üstüne başımı koyup uyumaya başladım. Beni öyle hareketsiz gören davet sahibi, fenalaştığımı düşünüp hemen bir ambulans çağırtmış, davetliler de başıma üşüşmüştü. O gün ne kadar rezil olduğumu anlatamam. Hatırladıkça hala yüzüm kızarır.

Aramızda 11 saat fark olan Alaska'da da, bavullarımın çıkmasını beklerken havalanında uyuyup kalmış, beni uyuşturucudan sızmış birisi sanan polisin sorgusundan zor kurtulmuştum. Özetle bu kadar yıldan beri uçmama rağmen, bu jet lag denen zaman değişimine bir türlü ayak uyduramadım. Onun için Kemal Derviş'in ekonomik performasına değil de, jet lag uyumuna hayranım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!