Guggenheim’ın torunu Santralistanbul’a niye geldi

Güncelleme Tarihi:

Guggenheim’ın torunu Santralistanbul’a niye geldi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 22, 2011 00:00

Çağdaş sanatın efsane kadını Peggy Guggenheim’ın felce meydan okuyan torunu Sandro Rumney Santralistanbul’da açılan ‘20. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı’ sergisi için İstanbul’a geldi. Sandro Rumney için sergiyi bu kadar ilginç kılan felç geçirdikten sonra desteğini üzerinden hiç çekmeyen dostu Ömer Uluç’un tabloları.

Haberin Devamı

Mart başından beri işadamı Öner Kocabeyoğlu’na ait özel koleksiyondan seçilen ‘20. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı’ başlıklı sergiye ev sahipliği yapan Santralistanbul, geçen hafta çok özel bir buluşmaya sahne oldu. Geçen yıl hayata veda eden ressam Ömer Uluç’un dünya sanat piyasasında hatırı sayılır yeri olan iki yakın yabancı dostunun sergi için soluğu İstanbul’da alması vesilesiyle Uluç’un eserleri önünde gezili bir konferans düzenlendi. Konferansın konuşmacısı o iki yakın dosttan biri olan Amerika’nın önemli sanat eleştirmenlerinden Robert C. Morgan’dı. Morgan’ın Uluç’un resimlerine dair sıcak ve çarpıcı yorumlarını tebessümle izleyen diğer dost ise meşhur Guggenheim Ailesi’nin çılgın ismi Peggy’nin torunu Sandro Rumney’di. 90’lı yılların sonundan itibaren Ömer Uluç’un eserlerini galerilerinde sergilemeye başlayan Rumney’nin hayatında Uluç ile eşi Vivet Kanetti’nin bambaşka bir yeri var. Ömer Uluç’un resmini konuşmak için oturduğumuz sohbet sırasında Sandro Rumney’nin içinden gurur, keder ve azim geçen hikayesinin peşine düştük. Rumney’nin anlatmakta tıkandığı yerlerde boşlukları bu filmin neredeyse her karesini ezbere bilen Kanetti doldurdu.

Haberin Devamı

TENEKE KUTUDAN SARDALYE YİYEN SARAYLI

Venedik’te anneannesi Peggy Guggenheim’ın daha sonra müzeye dönüşecek olan ‘palazzo’su yani sarayında dünyaya gelen Sandro Rumney, ressam Peguine Vail ile sitüasyonist akımın kurucularından İngiliz ressam Ralp Rumney’nin oğlu. Vaftiz babası Jean Cocteau olan Sandro, hakiki Picasso’lar, Marx Ernst’ler, Brancusi’ler, Calder’ler arasında büyüdü. Annesi Peguine öldüğünde Sandro henüz dokuz yaşındaydı. İsviçre’de bir yatılı okulda geçen kışların ardından Sandro’nun yaz tatillerindeki adresi yine anneannesi Peggy’nin yanıydı. Sandro, annesiz kalmanın yarattığı yoğun psikolojiyle baş etmeye çalıştığı o yıllarda kendisine kucak açan anneannesinin küçük bir çocukla iletişim kurmakta ne kadar zorlandığını bugün gülerek anlatıyor. Hafızasında yer eden sahnelerden birinde anneanne Peggy sarayının içindeki upuzun masalardan birinin ucunda etrafındaki ihtişama, duvarlardaki paha biçilmez tablolara aldırmadan teneke kutudan sardalye çatallıyor.

Haberin Devamı

GALERİCİLİĞE GİDEN YOL

Çağdaş sanat tarihine damgasını vuran anneannesinin fırtınalı iç dünyasına yakından tanıklık ederek büyüyen Sandro’nun kendine has bir alaycılık geliştirmesinde İngiliz babası Ralph Rumney’in düzen karşıtı özgürlükçü sanat çizgisi de önemli rol oynuyor. Böylesi bir ortam içinde büyürken genç yaşta Andy Warhol ile tanışıyor. Küçük yaşta kaybettiği ressam annesinin anısını koruma refleksi üzerinden başlayan profesyonel hayatının mihenk taşı, Paris’te kurduğu ve 2000’lerin başında New York’a taşıdığı galeri oluyor. Tam bu sıralarda Guggenheim Müzeleri’nin direktörü, annesi Peguin’in tablolarının sergilendiği odayı kapatıp tabloları depoya kaldırınca Sandro, dava açıyor. Üç yıl süren mahkeme süreci Amerika’daki sanat çevrelerini epey meşgul ediyor. Ailenin bir ferdiyle düştükleri ihtilaf nedeniyle müzelerin itibar kaybettiğini fark eden müze yönetimi geri adım atmak zorunda kalıyor. Anneannesinin efsanevi galerisi ‘Art of This Century’nin adını verdiği galeride Anish Kapoor, Louise Bourgeois, Jeff Koons gibi isimlerle birlikte Ömer Uluç eserlerini de sergiliyor. Sanatçıların gözbebeği olduğu, büyük paralar kazandığı, tempolu ve şaşalı bir hayat sürdüğü dönem, 2006’da çıktığı Meksika seyahatine kadar sürüyor.

Haberin Devamı

TEK SÖZCÜKLE GEÇEN AYLAR

Sandro Rumney felç indiğinde, Yucatan’da bir dağın tepesinde gezintide. Beyin damarlarından biri çatlayan Rumney ambülans uçakla apar topar Paris’e götürülüyor. Yoğun çabalar sonucu komadan çıkartılıyor ancak bundan sonrası meşakkatli bir tedavi süreci. Ömer Uluç ve eşi Vivet Kanetti bu süreçte ‘dostları Sandro’ya en büyük desteği verenler arasında. Durumunu aylarca akrabaları üzerinden takip ediyorlar. Ne zaman sonra nihayet telefon hattının diğer ucunda Sandro var ama duygularını sadece tek bir sözcükle ifade edebiliyor: Après (sonra). Farklı ses tonları kullanarak ve bu tek sözcükle hislerini, korkularını, şaşkınlığını, kederini anlatmaya çalışıyor. Bir süre sonra ‘après’ nin yerini ‘en haut’ (yukarda) alıyor. Her duygu ve durum için: ‘En haut’. Sandro “Yukarda” dedikçe önceleri Ömer Uluç ve Vivet Kanetti üst kattaki komşusundan söz ettiğini sanıyor. Kısa sürede anlıyorlar ki her durum ve duygu için geçerli bu ‘En haut’. Sandro biraz daha toparlayabildiğinde Ömer Uluç ve Vivet Kanetti’nin yanına Bodrum’a geliyor. Vivet Kanetti o ziyareti şöyle anlatıyor: “Sevdiği insanlar, doğa ve iki köpek arasında Sandro’nun morali düzeldi. Bir köpekle yaşamanın ona çok iyi geleceğine karar verdi. Paris’e dönüşünde aldığı küçük köpeğine, Bodrum’daki köpeğimizin adını (Bobo) taktı. Bobo yani ‘Bodrum Bohemi’, Ömer’in seçtiği addı.”

Haberin Devamı

TERAPİ BEDAVA DİYE PARİS’TE YAŞIYOR

Sandro Rumney’in bedeninin sağ tarafına vuran felç kısa sürede düzelse de beynin konuşma merkezindeki hasarın giderilmesi kolay olmuyor. Rumney beş yıldır haftada beş kez konuşma terapisi alıyor. Epey de yol kat etti. Yaşadığı sağlık kazasından sonra New York yerine Paris’te yaşamayı tercih ediyor. Neden mi? “Konuşma terapisi Fransa’daki sağlık sigortası kapsamında yani parasız, Amerika’da ise paralı” diyor ve gülüyor. Anneannesi Peggy’nin de para gidecek diye ‘Palazzo’nun ışıklarını açtırmadığını söyleyince Vivet Kanetti araya giriyor: “Sana öyle geliyordu belki de çocukken. Eminim ki karanlık merakının ardında biraz keder ve melankoli de vardır...”
Terapiler hala devam etse de Sandro çoktan sanat faaliyetlerine dönmüş durumda. 2006’da geçirdiği rahatsızlıktan sonra zorunlu olarak kapıları kapanan galerisini ‘Art of the Next Century’ adıyla iki yıl önce yeniden açan Sandro Rumney, şu sıralar Venedik’te Peggy Guggenheim’da John Armleder sergisini açmaya hazırlanıyor.

Haberin Devamı

Ömer ’in eserlerini görmek bir tür hasret giderme
VİVET KANETTİ

Ömer’i çok seven üç kişinin hayata geçirmeyi başardığı bir proje bu: Öner Kocabeyoğlu, Hakan Çarmıklı, Erdal Matraş. Öner Kocabeyoğlu koleksiyonuna ait çok sayıda Ömer Uluç eseri, yıllar sonra ve sınırlı bir süre için Santral İstanbul’da. Onları görmek benim için bir tür, Ömer’le, onunla geçirilmiş 30 yıllık bir zamanla, tanıklık ettiğim macerayla hasret giderme oldu. Sekiz- dokuz kez gitmişimdir onlara bakmaya. Uzun süredir bu eserlerin sadece röprodüksiyonlarını Ömer Uluç kitaplarında görebiliyorduk. Ömer’in 1983’ten sonra kalkıştığı ve çok önemsediği yurtdışı macerasında ona inanmış, sanatına güvenmiş, eserlerinden heyecan duymuş kişilerin bu vesileyle New York ve Paris’ten gelmesi, onların da bir tür hasret gidermesi çok önemliydi. Robert C. Morgan, Ömer’in işini çok iyi tanıyan, sanatı üzerine defalarca yazmış, 2000’lerden itibaren hemen her sergisini (son ikisi dahil) görebilmiş bir eleştirmen ve sanat düşünürü. Ömer Uluç eserleri önünde yaptığı gezili konferans bu açıdan da beni çok heyecanlandırdı. Bir anlamda, 7 Mayıs 2004 tarihindeki New York Chelsea ’deki ‘25. Sokak Takımı’ yeniden bir araya gelmiş oldu. Galeri Art of This Century adına Sandro Rumney, serginin küratörü Robert C. Morgan ve serginin sanatçısı Ömer Uluç...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!