En Güzel Hikayem’de ne anlatılıyorsa satır satır yaşadım

Güncelleme Tarihi:

En Güzel Hikayem’de ne anlatılıyorsa satır satır yaşadım
Oluşturulma Tarihi: Haziran 05, 2004 00:21

Best Of olarak yola çıktığı projesinde üretim gücüne karşı koyamayınca, ortaya Teoman’ın ‘En kısa sürede tamamladığım albümüm’ dediği En Güzel Hikayem çıkmış. Karanlık tonların hem şarkıları hem de görsel duruşu esir aldığı albüm için Teoman ‘Önce dibe vurdum, sonra da yüzeye çıktım’ diyor.

Albüme ismini veren şarkı ise Şebnem Ferah’la birlikte söyledikleri en sert baladlardan biri. Bu albümün diğer albümlerinden daha sert olduğunu kabul eden Teoman, söz yazarlığındaki gücünün farkında. Ama bir yandan da kendini müziğe ilk aşık olduğu zamanki gibi şarkıcı olarak tanımlamayı daha çok seviyor. ‘Yalnızlığına çok alışma’ demiş annesi. O ise yalnızlığın ‘kekremsi tadı’yla söylemeye devam ediyor şarkılarını. Bu altıncı albümü ve ona göre ‘en güzel hikayesi’. Aşağıda okuyacağınız satırlar bir müzisyenden, bir albümden ve bir yalnızlıktan derleyebildiklerimiz. Yoksa bir röportaj koskoca bir hayatı ne kadar anlatabilir ki?

Best Of olarak başlayan proje nasıl oldu da yeni bir albüm noktasına geldi?

- Eski şirketimle düşündüğümüz Best Of projesinin içine birkaç tane de yeni şarkı koyalım dedik. Duş şarkısı hazırdı. Bir de Papatya’nın yeni bir versiyonunu yapacaktık. Sonra ben bir gece Bugün şarkısını yazdım. Derken yeni şarkılar çorap söküğü gibi gelmeye başladı. Parti yazıldı. En Güzel Hikayem şiir formatında oluştu. Bir de daha önce bir türlü albümlerime koyamadığım Dedi Annem ve Tuzak vardı. Sonra NR1’e gidip yeni albümümün oluştuğunu, Best Of projesini ertelemek istediğimi söyledim.

Ama NR1 Best Of’u yayınlamayı tercih etti...

- O projeyi 6-7 ay ertelemek istedim ama Murat Akad, plak şirketi olarak biz kendi takvimimizi yaptık ve bunu çıkarmak istiyoruz, dedi. Halbuki benim kafamda düşündüğüm Best Of projesi benim için önemliydi.

En Güzel Hikayem en kısa sürede yaptığınız albüm değil mi?

- Evet. Çok kısa sürede yazıldı şarkılar. Organizasyon da iki ay gibi kısa bir zamanda oldu. Mesela Güzel Bir Gün’ü on dakikada, Bugün beş dakikada yazıldı. En Güzel Hikayem bir gecede bitti.

Albüm adı olarak En Güzel Hikayem’in seçilmesi çok iddialı değil mi? Bir şeye ‘en’ demek daha bitişe yakın bir söyleyiş değil midir?

- Bu benim en güzel albümüm, bundan da daha iyisini yapamam gibi hissettiriyormuş. Ama ben şarkı yazmaya devam ediyorum. Şarkı olarak baktığımızda En Güzel Hikayem Şebnem Ferah’la yaptığımız İki Yabancı’nın bir sonraki adımı gibi. İki Yabancı’da problemler ilişkinin içinde konuşulmaya başlamıştı. Bu şarkıda ise artık her şeyin bittiğini görüyoruz ve ben ‘en güzel hikaye’ olduğunu söylüyorum.

En Güzel Hikayem dinleyenlerin kanını donduracak bir şarkı. Nasıl bir hikayesi var bu şarkının?

- Orada şarkıda satır satır ne anlatılıyorsa yaşadım. Gerçekten tam dibine kadar hissettiğim bir şarkı. Şebnem Ferah’ın bana şarkıda söylediklerinin benzer bir versiyonu bana söylenmişti. Ben de onu daha şiirsel bir hale getirdim. Her zaman bana söylenenleri şarkıda daha güzel duracak bir şekilde kullanıyorum. Ben bu şarkıyı insanlar nasıl olsa çok fazla dinlemezler diye albümün en sonuna koydum. Ama bir yandan da küçük azınlığın bu şarkıyı çok fazla seveceğinin ve hatta hayatlarının şarkısı yapabileceğinin de farkındayım. Başkası yapsaydı benim hayatımın şarkısı olurdu bu.

Şarkılarınızın ve albümlerinizin arasında geçişler, bazı gizli kapılar var. Bu albümde de bizi başka kapılara çıkaran şarkılar var mı?

- Şarkılardan ikisi daha önce yazılmasına rağmen hepsi yine birbiri ile ilintili. Bu bir konsept albümü yine. En Güzel Hikayem az önce de söylediğim gibi İki Yabancı’nın devamı gibi.

Sert bir albüm bu. Nasıl bir Teoman’ın şarkıları bunlar?

- İçerik ve müzikal anlamda da epey sertleştiğini söylemek mümkün. Genel sertliğinin nedeni de sert bir kış geçirmiş olmam.

Şarkılarınızda ısrarla ‘çok mutluyum’ diyorsunuz, diğer yandan ‘güzel bir gün ölmek için’ gibi sözler var. Nasıl bir ruh hali bu?

- Bu albüm aslında önce dibe vurmak sonra da yeniden yüzeye çıkmak gibi. Benim sevdiğim konular hayat, ölüm, aşk, seks ve ben de bu konularda şarkılar yazmayı seviyorum. Beni geceleri uyutmayan temalar genelde Afrika’daki bir iç savaş değil de bir kızla yaşadığım şey oluyor. Dünyada olup bitenleri takip ediyor, kendimce analizler yapıyorum. Orada yaşananlar hepimizin canını acıtıyor ama eninde sonunda bir insanın sabaha karşı uyumama nedeni kendi ile ilgili bir şey oluyor. Bu ruh halim de bütün gelgitleriyle şarkılara yansıyor.

Kendinden bile çabuk sıkılan bir adam olduğunuzu söylüyorsunuz. İnsanların karşısına kısa aralarla yeni albümlerle çıkmak ‘İnsanlar benden acaba sıkılır mı’ diye korkutmuyor mu?

- Ben bu şarkıları sevdiğim için bazen kendime terapi olsun diye yapıyorum. Bazı insanlar ticari hata olarak da değerlendirebilir ama ben canım nasıl isterse öyle yapmaya devam edeceğim. Kariyer beni durduramaz.

Bir röportajınızda kendinizi müzisyenden önce şarkıcı olarak tanımladığınızı söylemiştiniz. Böyle yaparak şarkı sözü yazarlığına ve besteciliğinize haksızlık etmiş olmuyor musunuz?

- Benim müziğe olan aşkım şarkıcı olmak isteği ile ilişkili olarak başladığı için ben hálá kendimi on yaşında nasıl müziği seviyor ve onunla ne yapmak istiyorsam öyle birisi olarak tarif etmeyi seviyorum. Onun yanında ben kendimi şarkı yazarı olarak aslında şarkıcılığımdan ve besteciliğimden daha önde görüyorum.

Bazı insanlık durumlarını bile zarafetle sunduğunuzu söyleyebilir miyiz? Mesela bu albümün bir yerinde diyorsunuz ki ‘Aksın bacaklarından oluk oluk milyonlarca doğmayacak çocuklarım’.

- Evet. Daha da zarif anlatılabilir ama o zaman da içeriği kaybediyorsun. Daha kaba da anlatabilirim o zaman da o istediğim zarafetten çok uzaklaşırım. Anlatış skalamda istediğim bir doz var. Bu söylediğin de o dozu en iyi gösteren satırlardan biri.

ŞARKILARIMI SEVENLERİ SEVİYORUM AMA BİR YERE KADAR

Bu ülkede yaşayan insanların büyük bölümüyle tanışsam kesin onları sevmezdim demiştiniz. Asla sevmeyeceğiniz insanların şarkılarınızı çok sevmesi nasıl bir duygu?

Bir gün kız arkadaşım aradı ve dedi ki; ‘Teoman delireceğim, köprüdeyim, trafik sıkıştı. Yanımdaki araba beni sürekli taciz ediyor işin kötüsü adam bana senin ‘İstanbul’da Sonbahar’ şarkını dinletiyor.’ O ikilemi bundan daha iyi anlatacak bir örnek yok herhalde. Ben de adamı hem bir yandan öldürmek istiyorum ama hem de adam benim şarkımı dinliyor. Yapacak bir şey yok. Ben şarkılarımı yapıyorum ve şarkılarımı sevenleri bir şekilde seviyorum. Ama bir yere kadar.

YÜZ DOĞRU BİR YANLIŞI GÖTÜRÜR

Sahicilik, Türkiye’de kullanıldığı formuyla benim hoşuma gitmiyor. Çünkü Türkiye’de müzik yazarları, film eleştirmenleri bir tercih yapıyor, ona sahici diyor, onun gibi olmayanlara da yapay diyorlar. Bireysel tercihlerini evrensel gerçekmiş gibi sunuyorlar. Ben kendi anlamımla yaptığım şarkıları sonuna kadar sahici buluyorum. Yapay tarafı onu sunmaya başladığımız zaman ortaya çıkıyor. Onun da dozunu iyi ayarlamaya çalışıyorum. Şimdiye kadar da kritik bir hata yaptığımı zannetmiyorum. Ama ben de zamanında istemediğim televizyon kanallarına çıktım. Canım sıkılıyor diye istemediğim şeyleri de yapmış olabilirim. Yüz doğru bir yanlışı götürür diye düşünüyorum.

Her şeyin yan etkisi var bir şeyleri de kaybetmek zorundayım

Kazandığım konforla gidip albümü en iyi adamlarla en iyi stüdyolarda, en iyi imkanlarla yapıyorum. Bütün bunlar da bana acayip bir hız kazandırıyor, şarkıları en iyi şekilde sunabilme şansım oluyor. O yüzden ben büyümeyi tercih ediyorum. Ama bunun dezavantajı da tarif değerinizin azalması. İsmim, olduğum kişiden çok daha büyüdüğünde yoğunluğum azalıyor. 500 bin yerine beş bin satan bir adam olsaydım, insanlar için bugün adım hálá tarif değeri taşıyor olacaktı. Bu özelliğimi kaybetmemek isterdim ama her şeyin yan etkisi var. Bir şeyleri de kaybetmek zorundayım. Çok daha alternatif bir yerde durabilirdim ya da çok daha popüler olabilirdim, yapmadım. İstediğim yerde duruyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!