Ekranın gezginleri önerilerinizi bekliyor

Güncelleme Tarihi:

Ekranın gezginleri önerilerinizi bekliyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2008 00:00

CNN Türk’te yaz boyunca hafta içinde her gün yayımlanan gezi programı Sahil Günlüğü üçüncü sezonunu geride bıraktı. Program ekibi, gelecek ay yine kış rutinine dönecek ve her cumartesi "Görmeniz Gereken 50 Yer"le ekrana gelecek. Programın yapımcısı ve sunucusu Fatih Türkmenoğlu "Bir geziyi en özel, en güzel kılan şey, insanlarda yakaladığım bilgelik. Anlık dostluklarda yakalanan o sıcak ve çok gerçek paylaşımlar. İnsanını sevemezsem, oraya bir daha gitmem" diyor. Türkmenoğlu, izleyici önerileri doğrultusunda biçimlenen program için mesajlarınızı bekliyor.

Büyük kentlerin sıcağında bunalanlar, tatil arzusuyla yanıp tutuşanlar yaz boyunca Fatih Türkmenoğlu’nu CNN ekranlarında imrenerek izledi. Her gün Türkiye’nin farklı bir sahil kasabasından sesleniyor, denize dalıp çıkarken "görev icabı" diyordu. Kimi izleyiciler dayanamadı, bilgisayarının başına oturup mesaj gönderdi: "Yahu kardeşim biz sıcaktan bunaldık, klima bozuk, sen sürekli görev icabı kendini denize atıyorsun..." Türkmenoğlu bu mesajların her birine cevap yazmakla kalmadı, ekrandan da espriyle iletti cevabını. "Şimdi ofiste bunalıyorsunuzdur, yazık size. Bu da hayat mı, diye düşündüğünüz oluyor mu? Yoksa tam sırasıdır, düşünün..."

HER GECE YOLDAYDIK

Oysa program ekibinin durumu ekran başında bunalan izleyicilerden pek farklı değildi. Yaz boyunca çılgınca bir tempoyla çalıştılar. Her sabah başka bir otelde uyandılar. Bir günde sahil kasabasının ya da ilçenin önemli mekanlarını görüntüleyip, yaklaşık 30-40 kişiyle röportaj yapıp, programın anonslarını hazırlayıp merkeze geçtiler. Ardından yeni bir ilçeye doğru yola çıktılar.

"Nefes alacak zaman kalmıyordu" diye anlatıyor Fatih Türkmenoğlu yaz aylarındaki çekim temposunu. "Sabah kahvaltıda, üç ayrı kaynaktan, çekim yapacağımız yerin tarihini çalışıyorum. Saat 9.00’da ilçenin ya da kasabanın merkezinde karşılaştığım kişilerden bilgi derlemeye başlıyorum. Orada yaşayanlar kimler? Enteresan ne var? Bize oranın ruhunu en güzel kim yansıtır? Bu program sonuçta bir TV şovu. İzleyiciyi sıkmamak, üzmemek, bilgilendirmek ama eğlendirmek lazım. Bütün bunlar için de önce benim öğrenip eğlenmem gerekiyor... Bu sırada kameraman arkadaşlarım Ümit Sertabiboğlu ve Gökhan Bölükbaş çevrede çekim yapıyor. Sonra bir araya gelip röportajlara başlıyoruz. Bu sırada kilometrelerce yürüyüp, her gün en az 30, en fazla 50 kişiyle röportaj yapıyorum. Bazen iki cümle, bazen dakikalarca. Ardından oturup metin yazıyorum, sessiz bir odada anons kaydını tamamlıyorum. Program görüntülerini, anonslarını İstanbul merkezinde montajı üstelen arkadaşımız Onur Akhan’a aktarınca, gece yarısı yola düşüp bir sonraki durağımıza koşturuyoruz."

KIZIM, TÜM BABALARI MİKROFONLU GEZGİN SANIYOR

40 yaşındaki Fatih Türkmenoğlu, masabaşında, kapalı mekanlarda çalışmak yerine sahaya çıkmayı tercih eden, gezgin ruhlu bir gazeteci. Boğaziçi Üniversitesi’nde aldığı psikolojik danışmanlık eğitiminin etkisiyle olsa gerek, insanlarla
/images/100/0x0/55ea2cc2f018fbb8f86fac75
temas etmeyi, haberini günlük hayatın küçük ayrıntılarından çıkarmayı tercih ediyor. "Bu benim için bir iş değil. Ben zaten böyle yaşıyorum, şansa bakın ki bunu paylaşabiliyorum" diyor. Çocukluğunda bindiği minibüslerin, otobüslerin son duraklarını merak edermiş. Sonrasında ise "hep gitme eylemi içinde" olmuş. NTV’nin kurulduğu dönemde Haşmet Topaloğlu’yla başladığı "Sesler ve Renkler"den bu yana hep yollarda. Bu arada haftada iki gün Milliyet Gazetesi’nde gezi yazıları yazıyor.

Bu kadar çok gezmesinden tek şikayetçi olan, dört yaşındaki kızı Talia. Yaz aylarında çekim için kesintisiz turlara çıktığında her akşam telefonla arayıp, kızına uyumadan önce masal anlatıyor. "Yine de çok suçluluk duyuyorum" diyor. "Her eve dönüşte bakıyorum, biraz daha büyümüş! Herkesin babasının mikrofonla plajlarda dolaştığını, denize atladığını, televizyona çıktığını zannediyor."

Buna karşılık, birlikte binlerce kilometre yol yaptığı iki kameramanı, CNN Türk’ün İstanbul’daki merkezinde montajı gerçekleştiren yapımcısıyla akraba gibi olmuş. İzleyicilerden gelen destek mesajları da program ekibine enerji taşımış: "Çok çok az olumsuz mesaj aldım şimdiye kadar. Hep onore ediyorlar, hep yardımcı olmak istiyorlar. O kadar yardım görüyoruz ki, o kadar iyi insan var ki; şaşırıyorum. Bazen Türkiye’nin her köşesinde evimin olduğu hissine kapılıyorum."

BAZI BELEDİYELER MESAJ BOMBARDIMANINA TUTTU

2006 yazında Ege’nin en kuzeyindeki Enez’den yola çıkan Sahil Günlüğü, üçüncü yayın sezonunda 100’üncü programa ulaştı. Kimi yerlere iki kez uğradı. Bu yıl, yaz boyunca sabah saat 10.10, akşamları ise 17.30’da ekrana geldi. 30 dakikalık programın en çok ilgi çeken bölümleri, ramazan boyunca, aynı saatlerde tekrar yayımlanıyor. Bu arada program ekibi "Görmeniz Gereken 50 Yer"in çekimlerine başlamak üzere kollarını sıvadı. Kış boyunca her cumartesi saat 21.00’de ekrana gelecek 60 dakikalık programı, geçen sezonda olduğu gibi, yine izleyicilerin önerileri biçimlendirecek.

"Seyirci karar veriyor nereye gideceğimize. Bu senenin ilk iki programı belli. Geçen sezondan aldığımız mesajlarla Dalyan ve Kemaliye. Sonrasını ben de bilmiyorum" diyor Türkmenoğlu. Tercihi, mümkün olduğunca küçük, aktivite yapılacak yerleri tanıtmak. İzleyicisini lezzetli yemekleri tatmak, dağ yürüyüşüne katılmak, safariye çıkmak, horon tepmek gibi bir arzuyla harekete geçirip, seyahat zevkini yaşatmak istiyor. Bu nedenle gezginlerden, yaşadığı yörenin gizli değerlerini ortaya çıkarmak isteyenlerden öneri bekliyor. "Programda görmek istediğiniz yeri tanıtan, neden görülmeye değer olduğunu anlatan, yapılabilecek aktivitelerden bahseden bir mesaj yazın, elliyer@cnn.com.tr adresine gönderin, siz de bizim heyecanımıza ortak olun" diyor.

Sokakta karşılaştıklarım, Mehmet Yaşin tüm o yemekleri yiyor mu diye soruyor

Ne çok anı birikti şimdiye kadar... Tirilye’de arabaya bir teyze aldık, 70’inde vardı yoktu, ama çok hoş sohbetti. Kocası çok sene evvel ölmüş. Belli çocuklarının yanında pek mutlu değil. "Bak evladım, arkandan ağlayan varken gideceksin" dedi. Bunu öyle hemen, öyle inandırıcı söyledi ki, aradan yıllar geçti, hálá aklımdan çıkmaz. Geçenlerde 10 yaşında bir hayranımla tanıştım. Acayip akıllı bir çocuk, o yaşta bir kitap kurdu. Cunda’da ben Bekir Coşkun’la ayak üstü sohbet ederken, o da annesini çekiştirerek yanımıza geldi. Bütün programları seyretmiş, hatta Cunda’yı da bizim programda görüp annesini-babasını sürüklemiş. Çok mutlu oldum. Resim çektirenler, imza isteyenler oluyor. Kuşadası’nda tatile gelen ve İrlanda’da yaşayan bir Türk’le tanıştım. Adam boynuma sarılıp ağlamaya başladı. Karısı İrlandalı, tek kelime Türkçe bilmediği halde, baştan sona "Görmeniz Gereken 50 Yer"i seyrediyormuş. Onlarca fotoğraf çektirdik. "Abi devam et" dedi. Ben de "tamam" dedim... "Vay n’aber yahu" diye koluma giren çok oluyor. Alıştım artık ben de. "Bir sana bir de Mehmet Yaşin’e hastayım" diyenler de çıktı. "Abi sen hakikaten konuştuğun bütün insanları seviyor musun" diye soruyorlar. Yaşin’le ilgili en komik anım da "Abi o adam hakikaten o yemekleri yiyor mu" diye sorulması! Cevabını ben de merak ediyorum, zira ben çekimlerde yemeklerimi tadımlık yiyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!