Edebiyata inanmıyorum

Güncelleme Tarihi:

Edebiyata inanmıyorum
Oluşturulma Tarihi: Haziran 08, 2002 01:34

Günday'ın ilk kitabı ‘‘Kinyas ve Kayra’’ uyuşturucu satan, adam öldüren şantaj yapan ve adlarını kendileri seçen iki Türk'ün Afrika'daki hikayesini anlatıyordu.

26 yaşındaki yazar bu sefer Berlin'de yaşayan, gece aleminin tozunu attıran ve büyük bir aşk yaşayan tuhaf karakter Zargana'yı yazdı. Hayranlarına duyurulur.

23 yaşındayken oturup üç ayda tam 580 küsur sayfalık bir kitap (Kinyas ve Kayra) yazdınız. Bu nasıl oldu?

-Bunun hiçbir açıklaması yok. Ama o zaman oturmamış bir yazıcıydım, belki daha kısa yazmalıydım. Demek ki insanda bir patlama noktası oluyor oturuyor, yazıyorsun ve sonra kalkıyor, bitti diyorsun. Öyle kapı kapı yayınevi dolaşmadım, bir yayınevine götürdüm. Beğendiler ve bastılar.

İlk romanınız Afrika'da ve Meksika'da, ikincisi Berlin'de geçiyor. Neden Türkiye değil?

-Kitapların ilginç olması açısından insanların bilmediği coğrafyalardan bahsetmekte fayda var.

Bu ülkelere gittiniz mi?

-Bazılarına gittim. Ama eğer romanın kurgusu Nazilli'de yaşanmasını gerektiriyorsa Nazilli de yazılır.

İlk kitabınızda da vahşet, kan, şiddet ve kötülük vardı. Zargana da içinde kötülük taşıyor.

-Çok sıkılıyor ve çok aşık oluyor Zargana ama insanlarla başka hiçbir ortak noktası yok. Büyük hayal kırıklıkları yaşıyor, o yüzden hayatını ve insanları kırıyor. Çok büyük delikleri çok büyük yamalarla kapatmaya çalışıyor.

Zargana, Jerzy Kozinski'nin kahramanlarına benziyor. Orada da insanlar doğaları gereği sofistike bir kötülük sergiler. Etkilendiniz mi?

-Kozinski'yi severim ama benim en çok sevdiğim yazar Celine'dir. Gecenin Ucuna Yolculuk kitabı Türkçe'ye de çevrildi galiba, ben Fransızca'sından okumuştum. Afrika'ya giden ve hayatın kötü taraflarını gören genç bir doktorun hikayesini anlatıyor. Benzer sıkıntıları çeken insanların benzer şeyler yaratması bir tesadüf değil. Bir heba döneminde yaşıyoruz, kimsenin uğrunda koşacağı bir ideali yok. İnsanlar kendilerini çözmek için kendilerini parça parça ediyorlar.

Bütün acımasız kahramanların kırılma noktası aşk mıdır? Zargana'ya da aynı şey oluyor.

-Aşk kontrol dışı bir canavar gibi, Alien filmi gibi. Bütün kontrollü hayatların yangın çıkışı aşk. Ama aşık olurum, hemen akabinde de mutlu olurum diye düşünmemeli.

Kendinizi ben bir edebiyatçıyım diye tanımlar mısınız?

-Ne iş yapıyorsunuz diye sordukları zaman roman yazarıyım diyorum. Edebiyatçı, sadece Türkçe'de olan bir kelime, edebiyat satmak gibi. Benim edebiyatla tek ortak noktam roman. Mani, koşma filan yazmıyorum. Romanlarla da bir iş ilişkim var. Ama yazmamayı düşündüğüm bir gün var.

Hangi gün bu?

-Benden sonra doğmuş bir insanın yazdığı çizdiği şeyleri anlamadığım zaman. İşte o zaman yazmama gerek yok. O zaman okumam lazım. Tıpkı benim şimdi bahsettiklerimden pek çok insanın anlamaması gibi. Bir gün gelecek hepimiz anne-babalarımız gibi olacağız.

Peki anneniz babanız anlıyor mu yazdıklarınızı?

-(Gülüyor) Hayır tabii ki. En azından hepsini değil yani.

Türkiye'de yavaş yavaş bir yeraltı edebiyatı oluşuyor gibi, siz de bunun bir parçası mısınız?

-Bilmiyorum buna okuyanlar karar versin. Her şey yazılmalı, yemek kitapları da korku romanları da. Ama kendimi sokak edebiyatı ya da yeraltı edebiyatına ait hissetmiyorum.

Yazarlar da star muamelesi görüyor. Sizde de böyle bir arzu var mı?

-Kesinlikle hayır. Benim egomun tatmin olması için insanların yazdıklarıma şaşırması yeterli.

Yani edebiyatın genç yıldızı olmak gibi bir iddianız yok.

-İddia yetmez, yetenek de gerekir.

Sizde böyle bir yetenek olduğunu düşünüyor musunuz?

-Evet. Celine'in lafını taklit ederek kendime uyarlayayım. Edebiyata yeteneğim var ama edebiyata hiç inanmıyorum. Meslek seçerken çok rahattım, ben bu hayatta en iyi neyi yaparım diye düşünüp yazarlığı seçtim. Siyaset bilimi okuyordum, siyaset bilimci de olabilirdim.

Siyasetbilim okuyan biri olarak gündelik siyasetle ilgileniyor musunuz?

-Hayır. Apolitik değilim, olmama da imkan yok. Politikaya dair fikirlerim var, hem de yoğun ve karmaşık fikirler. Var olan hiçbir siyasi oluşuma uymayan.

Sizi hep siyahlar içinde görüyoruz. Bütün kıyafetleriniz siyah mı?

-Gardrobumda iki tip kıyafet var, siyahlar ve tatil kıyafetleri, bol bermudalar ve müzik gruplarının tişörtleri filan. Ben 15 yaşımdan beri punk dinliyorum. Müzikle çok ilgiliyim, kendim de gitar ve piyano çalıyordum. İnsanlar bana bakıp ‘Vah vah punk dinliyor yazık, sana doğru dürüst bir albüm verelim’ diyorlar. Bir ara Türkçe punk ile uğraşayım diye de düşündüm.

Olmayınca punk müziğin edebiyat karşılığını mı yaratmaya çalıştınız?

-Olabilir. Çünkü punk kışkırtma, çelişme ve kafa karıştırma üzerine kurulmuştur, edebiyatta da kışkırtma güzel sanatlar seviyesine ulaşmışsa bu söylediğin olabilir. Bunun parçası olabilirsem eğer her gün o insanların evlerine temizliğe bile gidebilirim.

Afrika'da kaçırıldığınız yolunda hikayeler anlatılıyor.

-Kaçırılmak mı? Afrika'ya gittim ama başımdan böyle şeyler geçmedi. Celine Afrika'dan bahsediyordu ben de çok etkilenip, arkadaşlarımla gidip iki ay dolaştım. Fildişi Sahilleri, Burkino Faso, Gana filan... Orada yaşadığım en büyük macera, turizm danışma bürosunu falan bulamamak!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!