Dondurmam Gaymak, anası gızından oynak

Güncelleme Tarihi:

Dondurmam Gaymak, anası gızından oynak
Oluşturulma Tarihi: Kasım 18, 2006 00:00

Dondurmam Gaymak, küçük bir dondurmacının büyük markalara karşı hayatta kalma mücadelesini komik bir dille anlatan film. Filmde oynayanların neredeyse hepsi yönetmen Yüksel Aksu’nun çocukluktan arkadaşı. Arkadaşı olmayanlar da belediye hoparlöründen, yerel radyolardan yapılan anonslarla bulunmuş. Aksu ile Muğla’ya gittik, filmin yıldızlarıyla konuştuk.

"Dondurmam Gaymak" Muğla’dan bir hikayeyle yola çıkan, küçük bir dondurmacının büyük markalara karşı hayatta kalma mücadelesini komik bir dille anlatan ve tüm oyuncuları Muğla-Ula halkından oluşan sahici bir film. Filminin yönetmen ve senaristi Yüksel Aksu, filmini tek bir cümleyle özetliyor: "İstedik ki Dondurmam Gaymak küçük esnafın, küçük kasabanın, küçük insanların büyük filmi olsun." Aksu da doğma büyüme Muğlalı. Küçükken, şimdi hayatını film yaptığı dondurmacı Ali Usta’nın yanında yedi yıl çıraklık yapmış. Filmin adı da Ali Usta’nın babasının dondurma satarken bağırdığı o cümleden çıkmış: "Dordurmam gaymak, anası kızından oynak." Aksu filmde tamamen kendi hikayesini anlatıyor. "Bir yönetmenin ilk filmi, en samimi ve en iyi bildiği şeylerden biri olmalı" diyor. Yüksel Aksu’yla birlikte Muğla- Ula’da filmin oyuncularını tek tek ziyaret ettik. Küfürbaz keçi çobanıyla da tanıştık, gençken kasabada çırılçıplak dolaşan Son Mohikan’la da... Türk seyircisi Oscar’a aday adayı olan Dondurmam Gaymak’ı 24 Kasım’dan itibaren sinemalarda izleyebilecek.
/images/100/0x0/55ead255f018fbb8f898dd9d


FİLME İLHAM KAYNAĞI NASİP DONDURMA

Dondurmam Gaymak filmine ilham veren gerçek dondurmacı ustasını bulduk. Ali Özsoy (56) hálá Ula’daki "Nasip Dondurma" dükkanında dondurma satmaya çalışıyor. Kışları yine pamuk helva işine giriyor, bir de büyük baş hayvan satıyor. Filmde onu tiyatro sanatçısı Turan Özdemir oynuyor. Doğma büyüme Ulalı. Dondurmacılık babasından miras: "Babam dondurmayı elde döverek yapardı. Ya güllü ya da beyaz. Sabah beşte uyanır katırlarla Muğla’ya gider kar alırdık. Karın içine tuz koyar şiddetini arttırırdık. Misal, eksi 25 ise, eksi 30 olurdu. Döve döve dondurma yapardık. Ama sonra hazırlar çıktı, mahvetti bizi. Ama azimliyim, hálá çalışıyorum, ölünceye kadar da çalışacağım." Ali Özsoy’un elinden çok çırak geçip gitmiş. Kimi büyüyünce mühendis olmuş, kimi öğretmen. "Çok şükür yönetmenimiz de oldu" diyor ve Yüksel Aksu’yu anlatıyor: "Sokakta oynarken baktım; ufak, sarışın bir şey. 16 kilo falan. Gittim babasıyla konuştum. Eti senin kemiği benim, deyince, kaptım bunu, koydum dükkana. Ticareti çok güzeldir. Yırtıktır yani. Hakimle hakim, dansözle dansöz, imamla bir bakarsın müftü oluvermiş, hepsini doldurmuş dükkana. Ben o hallerini görünce kaçardım zaten, gelmezdim. Çünkü hesabı kitabı bilen adam, asla hakkını yedirmez. Sen farkında değilsindir; sana bir kahve ısmarlar, icabında senden bir tane büyük kola içer. Nasıl zarara düştüğünü hiç anlamazsın." Ali Usta bu filmde oynamamış: "Yüksel sordu, yapamam dedim. Bende şeker var, bir sürü hastalık var. Göstermesi ayıp, nah bu şeker hapı, bu da sinir hapı. Hayatımızı böyle sürdürüyoruz. Sıkkınım yani. Ama filmdeki dondurmacıya danışmanlık yaptım. Külah nasıl tutulur, dondurma nasıl konulur falan." Filmi izlemiş Ali Usta. "Aynen benim hayatım, hiçbir abartma yok. Börek yiyişim bile aynıdır" diyor. Börek yerken ortak kabul etmezmiş. Bir parçasını bile paylaşmazmış. Sormadan alana ise düşman olurmuş.

Metin Yıldız (44, Milli Piyango satıcısı. Filmde seyyar gazeteci)

Zevk olsun diye oynadım rol için çok da çalışmadım ucunda para yoktu
/images/100/0x0/55ead255f018fbb8f898dd9f


Lakabı topal Metin. İki yaşında geçirdiği bir hastalık ve sonrasında yediği dayaklar yüzünden omurilik kemiği eğri, her iki kalçası da çıkık. Milli Piyango satıcılığı yapıyor, pazarda tezgáh açıp oyuncak satıyor. Yüksel Aksu’yu çocukluğundan beri tanıyor: "Birlikte büyüdük. Aynı ustaya çıraklık yaptık. Dondurmacı kışın ek iş tutardı. Sobacılık, tenekecilik yapardı, ben oradaki çırağıydım. Yüksel, dondurmacılık çırağıydı. Aynı adam ara mevsimlerde keten helva satardı, oradaki çırağı da başkaydı." Metin çok küçükken ailesinin zoruyla dilencilik yapmış ama aklı erince evi terk edip hayatını kazanmaya başlamış. Arı kovanı çerçevesi çakmaktan tutun, koyun çobanlığına kadar. Ama asıl parayı motosikletle köy köy dolaşıp gazete satarken kazanmış, çünkü çok iyi bahşiş topluyormuş. Özürlü olmasına rağmen şahane motosiklet kullanıyor. Yüksel Aksu, "Zaten çocukken içimizde ilk bisiklet süren oydu, otomobil de kullanıyor" diyor. Filminde de seyyar gazeteci. Aksu bu karakteri Metin’e özel yazmış: "Dondurmacı motorunu kaybetmiş. Çok büyük sıkıntıda. Onu teskin ediyor, hayatta daha önemli sıkıntılar olduğunu söylüyor. Anlamayınca da ’Benim ayaklarım sakat ama senin gönlün sakat’ diyor." Metin Yıldız gerçek hayatta da böyle. Herkes onu azmin sembolü olarak görüyor. Yıldız, rolünü "Parasal yönden değil de bir zevk, bir anı olsun diye" kabul etmiş. "Zaten çok da çalışmadım rolüme. Ezber falan yapmadım. Ucunda para olmadığı için!"

Fevzi Tuna (47, balıkçı. Filmde mısır satıcısı)
/images/100/0x0/55ead255f018fbb8f898dda1

Yaz geceleri 55 bira falan içerim, sete erken gelmek zor oldu

İki tane lakabı var. Arap Fevzi ve Son Mohikan. Arap, çünkü kökenleri Sudan’a dayanıyor. Son Mohikan, çünkü bir zamanlar köy meydanında çırılçıplak, elinde mızrakla dolaştığını söyleyenler var. Mesleği balıkçılık. Ama ağ ya da olta atıp beklemiyor. O hangi kayanın altında balık olduğunu sezebiliyor, isterse 15 dakikada yağmur yağdırabiliyormuş! Onu denizde yakaladık. 1,60 metre boyunda, 100 kilo bir adam. İki seneden beri saçlarını kesmiyor, çim gibi biçiyor. Oksijenli suyla yıkadığı için bu aralar biraz sarı ve çok kabarık. Hiç evlenmemiş. "Bir Alman’la dost hayatı yaşadım ama arkası gelmedi. Almanya’ya gitmemi istedi, ne işim var benim Almanya’da. Orda deniz var mı?" diyor. Yüksel’in çocukluğunu biliyor. Yüksel, Fevzi’nin gençliğini şöyle anlatıyor: "Her zaman balıkçılar arasında efsane oldu. Bizim köyde punk hareketini başlatan kişidir Fevzi. Hatta bir ara kafasına kuş kafesi yapmış içine de iki tane yapay kuş koymuştu." Filmde mısır satıcısını oynuyor. Dondurmacının yakın arkadaşı, dert ortağı. İki ana görevi var. Teselli etmek ve kavgaları ayırmak. Fevzi, çekim günleri çok zorlanmış: "Eee mevsim yaz, ayıptır söylemesi gecede 55 bira falan içerim ben. Sabahları kalkamıyordum tabii. Herkes beni arıyordu."

Sultan Tolgu Kadem (67, keçi çobanı. Filmde kendini oynuyor)
/images/100/0x0/55ead255f018fbb8f898dda3

Gelinliğimi diktirdiğim paraya keçi boku kadar dondurma veriyor

Dondurmam Gaymak filmini ilk onun sayesinde duydum. Çekimlerde asistan olarak çalışan arkadaşlarım İstanbul’a döndüklerinde keçi çobanı bir kadının hikayesini anlata anlata bitirememişlerdi. Yetmişine merdiven dayamış, bir deri bir kemik, şişe dibi gözlüklü. Dudağının kenarında her daim bir sigara. Günde üç paket bitirenlerden. Hayatını keçi çobanlığı yaparak kazanıyor. Doğuştan agresif. Sürekli herkese ana avrat küfür ediyor. Köyde film çekilmesine çok bozuluyor. Yönetmen deyyus, çalışanlar cenabet! Yüksel Aksu, bu kadına bayılıyor. Filmde oynaması için dökmediği dil kalmıyor, bir türlü ikna edemiyor. Son çare Memet Ali Alabora. Filmin oyuncu koçu olan Alabora, köylü kadını kandırmak için devreye giriyor. Ünlü, yakışıklı ve tatlı dilli ya; kendine çok güveniyor. Nafile, kadın tanımıyor Memet Ali’yi... Ona da okkalı bir küfür sallıyor. Memet Ali dönüp arkasını kös kös giderken kadın arkasından bağırıyor: "Leeeen sen Memeli (Memoli demek istiyor) değil misin, gözümü s...yim tanımadım." En çok onunla tanışmak istiyordum, sonunda tanıştım. Bütün gün dağlardaydı. Akşam evine geldiğinde buluşabildik. Yüksel’i görür görmez küfretmeye başladı: "Bilmemnesini bilmemnaptığım, niye hiç aramadın?" Yüksel’in getirdiği bir karton Samsun sigarasını görünce sevindi. 20 yıldır keçi çobanı. Önceden ev karısıydım, diyor. Kocası ölmüş. Özürlü bir çocuğu var. Filmdeki rolü gerçek hayattaki ile aynı. Sinirli bir keçi çobanını oynuyor. Dondurmacıya beddua ediyor. Sebebi ne? Çünkü dondurmacı dondurmayı pahalıya satıyor. "Benim gelinliğimi diktirdiğim paraya kuş boku kadar dondurma veriyor. Sapık mıdır nedir?"

Gülnihal Demir (53, emekli bankacı. Filmde sıska dondurmacının şişman karısı)
/images/100/0x0/55ead255f018fbb8f898dda5

O kadar başarılı ki başrolü hakkıyla kaptı

Filmde sıska dondurmacının şişman karısını oynayan Gülnihal Demir emekli bankacı. İki yıl önce Yüksel’in çektiği Büyük Yalan dizisinde Ağıtçı’ymış. Ağıtçı ne diyoruz, anlatıyor: "Bizim buralarda böyle bir iş vardır. Bazı kadınlar cenaze olan evlere gidip ağıt yakar. Ben altı yıl evvel yeğenimin cenazesinde başladım. Çok duygulanmıştım, kendimi tutamadım. O günden sonra tanıdığım biri vefat ettiğinde gidip cenazesinde ağıt yakıyorum. Ağlama sıkıntısı yaşayan, nutku tutulmuş insanları rahatlatıyorum." Dondurmacının karısı aslında bir başrol. Yüksel Aksu ilk zamanlar bu rol içinde profesyonel bir oyuncu düşünüyormuş. Gülnihal Demir’e de ayyaş kocasını döven kadın rolünü vermeyi planlıyormuş. Ancak Gülnihal Hanım provalar sırasında o kadar başarılı olmuş ki rolü kapmış. 113 kilo olması da işine yaramış tabii. Yönetmenin görüşü şöyle: "Sıska dondurmacı ile yan yana geldiklerinde çok komik bir resim verdiler. O Kibele, dondurmacı Fallik."

YÖNETMEN YÜKSEL AKSU

Bir yönetmenin ilk filmi en iyi bildiği şey olmalı ben 11-18 yaş arasında dondurmacı çırağıydım

Bu filmi 2000’de planlamaya başladım. Birkaç İran filmi izledim. Zaten İtalyan yeni gerçekçilerinden çok etkilendiğimi öteden beri söylerim. İtalyan taşrasıyla bizim taşramız birbirine benzer. Duygusal ve zihinsel akrabalık hissediyorum onlarla. Uzun zamandan beri böyle bıcır bıcır, neşeli bir film yapmak istiyordum. Durup dururken çıkmadı tabii. Çocukluğumda yedi yıl dondurmacı çıraklığı yaptım. 11-18 yaş arası. Kasabada büyüdüm. Bence bir yönetmenin ilk filmi, en samimi ve en iyi bildiği şeylerden biri olmalı. Bu hem çok riskli, hem de çok avantajlı. Riskli, çünkü size çok değen bir şey başkasına değmeyebilir. Avantajlısınız, çünkü çok sahicisiniz. Benim ustam çok komik ve çok ilginç bir adamdı. Çok da sevimliydi. Filmdeki kahramanımı pek sevimli yapmadım. Nostaljiye yenik düşmedim. Bu filmde "Ah eski dondurmacılar, canlarım" duygusu yok. Nostaljiden uzak durup sahici bir karakter yarattım. Günahıyla, sevabıyla, zaafıyla insan olsun istedim. Benimki üçkáğıtçı, cimri, savruk bir dondurmacı. En çok da gerçek oyuncularla çekilseydi ne olurdu, diye soruyorlar. Çok farklı bir film olurdu. Benimki şu anda organik tarım. Bu proje bu bölgedeki 3 bin yıla uzanan tragedya geleneğini ortaya çıkarıyor. Bu miras herhalde insanların gündelik hayatına sirayet etti diye düşünüyorum. Bence insan, insanı oynayan bir hayvandır. Dolayısıyla sadece yapılması gereken, nerede ne şekilde oynanacağını söylemektir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!