Dikenlerimi ve bana acı veren şeyleri seviyorum

Güncelleme Tarihi:

Dikenlerimi ve bana acı veren şeyleri seviyorum
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2006 00:00

"O Şimdi Mahkum" filmindeki rolüyle "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" Altın Portakal’ını alan Fadik Sevin Atasoy, şimdilerde KANAL D’de yayınlanan "Sev Kardeşim" dizisindeki Fatoş rolüyle izleyici karşısında... Genç oyuncu, manevi anlamda canının yanmasından korkmadığını "Dikenlerimi de bana acı veren şeyleri de seviyorum" sözleriyle dile getiriyor.

Sev Kardeşim dizisinde canlandırdığınız Fatoş karakterinden biraz söz edebilir misiniz?

İstanbul’dan kasabaya gelen ailenin kızlarından biri. Bütün ailenin yükü sırtında... Kamyon kullanıyor ve neredeyse bütün aileye o bakıyor.

- Geçtiğimiz bölümde bir tango okudunuz dizide, çok da başarılıydınız.

Evet, "Sarhoşum" tangosunu okudum ve çok beğenildi. Eğitimliyim bu konuda. Müzikallerde oynadığım için, oyunculuk eğitiminin yanında şan eğitimi de aldım.

- Sizi sürekli farklı rollerde görüyoruz. Tanıdığım kadarıyla da renkli ve değişken bir karakteriniz var...

Evet, okul yıllarımdan beri zaten lakabım bukalemun. Farklı rollerin bana teklif edilmesinden dolayı şanslıyım. Bu sayede kendimi ifade edebiliyorum. "O Şimdi Mahkum"da Katarina, "Döngel"de Müstesna, burada Fatoş... Ama ben sinema aşığıyım. Dizi oyunculuğu beni tatmin etmiyor.

CAMBRIDGE’DE CAZ DANSI EĞİTİMİ

- Sinema için yaratıldınız!

Öyle bir megalomani yok tabii, ama sinemayı çok seviyorum. Dizi oyunculuğu içimdeki oyunculuk arsızlığını arttırıyor! Bu, diziyi küçümsediğimden değil... Bir kere ciddi emek harcayan bir teknik ekip işin başında, zor bir iş yapılıyor. Dolayısıyla saygı duyuyorum. Ama oyunculuk anlamında tatmin olmuyorum. Oyuncu arsızlığımı giderebildiğim tek yer sinema.

- Babanız Sönmez Atasoy... Bu bazı kapıların daha kolay açılmasını sağladı mı?

Hayır, hiçbir zaman torpil durumu söz konusu olmadı. Zaten torpilin olsa da eğer sende yetenek yoksa bir işe yaramaz. Kulislerde büyüdüm. Üzerime kostümler örterlerdi. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdim. Antalya Devlet Tiyatrosu’nda birçok oyun ve müzikalde oynadım. Bu arada Bulgaristan Devlet Dram ve Müzikal Tiyatrosu’ndan gelen teklif üzerine, Carmen müzikalinde Carmen’i oynadım. Özel törenlerinde sunuculuk, Cambridge’de caz dansı eğitimi, Ankara’da blues orkestrası solistliği gibi farklı deneyimlerim de oldu. Bunların hiçbiri torpille olacak şeyler değildir. Ciddi bir oyunculuk, dans ve müzik deneyimim var. Oyunculukla müzik hayatımda paralel gidiyor. İngilizce, Almanca, İtalyanca’nın yanı sıra Bulgaristan’da kaldığım zaman zarfında Bulgarca da öğrendim. Bunlar tesadüfi değil, birikimimle oldu.

- Dört dil bilmek bu büyük avantaj. Yurt dışından oyunculuk teklifleri geliyor mu?

Evet, Almanya ve Kanada’dan teklifler geldi. Strazzburg’dan önümüzdeki yaz için müzikal teklifi aldım. Yurt dışında yaşayan bir Türk kızının trajikomik hikayesi bu. Yarı Fransızca yarı Türkçe konuşup, İngilizce şarkılar söyleyeceğim. Ama ben diğer oyuncuların aksine, öncelikle bu coğrafyada bir şeyler yapmak istiyorum.

- Peki yakın zamanda bir sinema projesi var mı?

Var, Alican Yaraş’ın çekeceği bir film... İki kişilik bir hikaye... Bir kadın ve bir erkeğin İstanbul gettosundaki aşk hikayeleri. Orada çöp toplayan ve o çöplerin içinden çıkanlarla yaşayan bir kadını oynayacağım. İngilizlerin bir sözü var; "Başkasının çöplüğü bir diğerinin hazinesidir." Filmin ana fikri de bu.

- Etkili bakmayı biliyorsunuz. Gözleri ve bakışlarıyla oyunculuğunu destekleyenlerden misiniz siz de?

Audrey Hepburn’ün bir sözüyle açıklayayım bunu. Diyor ki "Bir kadının güzelliği ne saçını tarayış biçimi, ne giydiği kıyafetleridir. Bir kadının güzelliği gözlerinden yansır. Çünkü gözler yürekteki sevginin ikamet ettiği yerdir. Eğer orayı sen samimiyetle ve tutkuyla beslersen, gerçek güzellik ancak yansır."

ÇIPLAK AYAKLA EVE KOŞTUM

- Çok güçlü görünüyorsunuz, buna rağmen canınızı acıtabilenler çıkıyor mu bu camiada?


Bilgiyle yürürsen asla yalnız yürümezsin! Dikenlerimi de bana acı veren şeyleri de seviyorum. Kaktüs dikenleri battıkça yaşarmış. Ancak öldükten sonra dikenleri yumuşarmış. Önemli olan sana bir şeyler batarken, sana acı verse bile durman... Bazen hiçbir şey yapmadan sağlam bir temel üzerinde durmak, kendi temelinin üzerinde durmak bile yeterlidir.

- Altın Portakal ödülü aldığınız zaman neler hissettiniz?

O gece tören sonrasında film ekibi ile birlikte kutlama yapmak üzere yola çıkmıştık. Fakat ben yakın arkadaşım Nur’un evinin önünde arabadan indim. Bir anda arkadaşımla sevincimi paylaşmak istedim. Üzerimde mavi tuvaletim vardı, ayakkabılarım elimdeydi. Çıplak ayakla evine koştum. Tören canlı yayınlanmadığı için ödül aldığımı da bilmiyordu. "Sana gelebilir miyim, moralim bozuk" dedim. Arkamda ödülü saklamıştım. İçeri girince "Al ödülün" dedim. Ağlayarak birbirimize sarıldık. Çünkü benim bu yolculuğumda bana herkesten çok inanan, neler yaşadığımı ve hislerimi bilen biriydi Nur.

POPÜLERLİK BİR TERCİH MESELESİ

- Popülerlik umurunuzda değil mi?

Popülerlik oyunculuğun kıstası olamaz. Popülerlik derecesinin iyi ya da kötü oyuncu olmakla uzaktan yakından alakası yok. Popülerliği doğru yöne çevirebildiğin müddetçe karşı değilim.

- Arkadaşlarınız arasında popüler misiniz peki?

Popüler değil, sevilen, sayılan ve korunan bir kişiyim. Çok zenginim bu anlamda... Gerçekten güzel dostlarım var. Benim sahip çıktığım, bana sahip çıkan insanlar... Onlarla bir sinema gibi yaşıyorum hayatı. Geçenlerde İstiklal Caddesi’nde yürürken yerde bir çivi bulduk. Sonra ormanda yaşıyormuşuz hayali kurduk, çivinin bir dinazor artığı olduğu üzerine saatlerce analizde bulunduk. Çok eğlenceli bunlar.

Rus sandıkları için ödül vermeyeceklerdi

- Altın Portakal kazandığınız yıl jüride bulunan Ferzan Özpetek’in, ilk gördüğünde sizi Rus sandığı doğru mu?

Evet, beni Rus zannettikleri için az kalsın ödül alamıyordum! Önce "O Şimdi Mahkum’daki Katarina rolü ödülü alır" demişler. Ferzan Özpetek de "Canım o en büyük ödülü zaten Rusya’dan gelip film yapmakla almış" demiş. Sonra jüriden beni tanıyan biri, sanırım Zuhal Olcay, "Olur mu canım! O bir Türk kızı, Türk oyuncu" diye itiraz etmiş. Ferzan Özpetek de o zaman, "Aaaa, tamam kesinlikle ödül onun" diye kabullenmiş. Yani kıl payı kaçırıyordum ödülü neredeyse.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!