Çerçeve değil mekânın içine üretiyoruz

Güncelleme Tarihi:

Çerçeve değil mekânın içine üretiyoruz
Oluşturulma Tarihi: Mart 02, 2013 00:00

‘Arte Povera’nın yaratıcılarından ve yaşayan en önemli temsilcilerinden Jannis Kounellis’in sergisi Galeri Artist’te devam ediyor.

Haberin Devamı

Galeri Artist’te 15 Mart’a kadar sürecek kişisel sergisi için Jannis Kounellis, buraya çırılçıplak geldiğini ve işlerinde kullanacağı malzemeleri İstanbul’a bu son gelişine has bir tazelikle yorumladığını söylüyor. ‘Arte Povera’ akımı içinde anılan sanatçının bu akım içinde kendine has duruşunu belirleyen en önemli özelliği, bir işin kendisi için ve içinde üretildiği mekânla kuracağı diyalektik ilişki.
Yunan asıllı sanatçı Kounellis’in eserleri, Tate Modern Museum ve MoMA gibi dünyaca ünlü müzeler dahil dünyanın birçok noktasında sergileniyor. Kendisi İstanbul’a da yabancı değil. 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projelerinden biri olan, ünlü Yunan yönetmen Terzopulos’un sahneye koyup Yetkin Dikinciler’in Promete’yi canlandırdığı ‘Zincire Vurulmuş Promete’ oyununun da sahne düzenini tasarlamıştı. Ama daha öncesinde, 1989’daki 2. Uluslararası İstanbul Bienali çerçevesinde Süleymaniye İmareti’ndeki Süleymaniye Kültür Merkezi düzenlemesi için şehre ilk profesyonel ziyaretini gerçekleştirmişti.
Çağdaş sanatın en önemli isimleri arasında yer alan Kounellis; Joseph Beuys, Anselm Kiefer ve Enzo Cucchi ile birlikte 1985 yılında ‘Bir Katedrali İnşa Etmek’ adlı tartışma kitabına imza attı. Ahmet Cemal’in çevirisiyle dilimize kazandırılan kitap; yeni sanatın bütün kaygılarını, ölçütlerini, estetik ve etik çerçevesini içeren bir başvuru kitabı sayılıyor.
Galeri Artist’teki kişisel sergisinde kullandığı malzemeler arasında
İznik ve Kütahya seramik parçalarıyla, eski halı, kilimlerden ve
antika cam bulunuyor. Malzemelerin tamamı yerel kaynaklardan elde ediliyor.
Arte Povera’nın ilk yıllarına bir geri bakış yapmasını rica ettiğimizde sanatçı bağlamsal koşulların öncüllüğüne duyduğu inancın çerçevesinde cevaplıyor soruyu:
“60’ların sonlarında Arte Povera oluştuğunda dünyada pek çok şey oluyordu. Savaş sonrası dönemine has siyasal koşullar, yenilenme ve yeniden yapılanmaya duyulan bir eğilimin oluşmasını sağladığı gibi diyalektik bir bakışa da el veriyordu. Önemli sanat merkezlerinde Avrupalı ve Amerikalı sanatçılar olarak karma sergiler yaptık. Bu sergiler benim jenerasyonum için önemliydi çünkü Pop Art döneminde çok farklı bir yaklaşımın göstergesiydi. New York merkezinde üretilen Pop Art bu yönünden ötürü diyalektik olmaktan çok uzaktı. 1958 yılında Roma’ya geldiğimde Jackson Pollock’un bir sergisini gördüm. Üzerimdeki etkisi çok büyüktür. Ayrıca o dönemde Roma’da Merkezi’lerin bir sanat piyasası vardı ve sinema endüstrisindeki hareketlilik kuvvetli bir sanat sinemacılığına imkân sağlıyordu. Arte Povera böyle bir sosyokültürel ortamın ürünüdür.”
Sanatçıya göre Arte Povera, tablonun etrafındaki çerçevenin dışına çıkmak, ondan özgürleşmek analamına geliyor: “Biz çerçeveyi terk ederken mekâna yayılırız bu da bize başka yerde üretilip sergileme alanına taşınan iş yerine, mekâna özgü mekânla dokusal ilişkileri olan işler üretme şansı tanır. İşin mekânla diyalektik ilişki kurarak anlamlanması tam olarak bunun sonucudur.”
Sanatçının gündelik hayata ve geleneksel kültüre dair malzeme kullanımından yana koyduğu tavır -ki bahsedilen diyalektik olma çabasının bir aşamasıdır bu- doğal malzeme kullanmaya yönelik bir tercihle bütünleşiyor:
“Bizim amacımız gustoya hitap etmek olmadı hiçbir zaman. Biz, bir alternatif yaratmanın peşindeydik. 30’larda çok popüler olan tonalist resimlerini bilirsiniz. İkinci Dünya Savaşı bittiğinde bu türlü bir sanatın arkasında duran burjuvazi artık yok olmuştu. Onların yerine gelen burjuvaziyse çeşitliliğe daha açıktı. Bunlar hep, bizim lehimize olan koşullardı. Ancak ne piyasaya hitap etmek ne de onu provoke etmek gibi dertlerimiz vardı. Atlar kullanarak yaptığım 1969 tarihli ‘İsimsiz’ adlı yerleştirmemi hâlâ satamadım. Ama o iş, döneminde çok ses getirmişti. Sanat pazarı o günlere göre daha da gelişti. Ama hâlâ benim tüm ilgimi kendi üstüne toplayacak kadar önemli hale gelmedi.”

Haberin Devamı

Arte Povera nedir?
İtalya’da 1967’de gelişmeye başlayan ve uluslararası bir çizgide seyreden modern sanat tarzıdır. Eleştirmen ve kuramcı Germano Celant’ın 1967 ve 1968 yıllarında açtığı iki sergiyle başlattığı bu akım, anlamsal şifreleri yoksullaştırma, kültürü klişelerden hatta tüm simgesel eklemelerden arındırma gerekliliğini savunmuştur. Sergilere katılan Alighiero Boetti, Luciano Fabro, Jannis Kounellis ve Pino Pascali gibi sanatçılar; kendilerini, ifade biçimi, var olmak ve eylemek biçimlerine indirmişlerdir. Bu akım kimi zaman da sanatçıları ya da yapıtlarını maddeyle, doğa yasalarıyla etkileşim halinde gösterir.
Yere yatırılmış taşlı yerleştirmelerle tanındı
Kounellis, 1936 yılında Pire’de doğdu. 1956-1960 yıllarında Roma’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim gördü. 1960’ların sonunda, yere yatırılmış kapı kasalarına benzeyen çerçevelerin içine taşlar doldurarak oluşturduğu yerleştirmelerle tanındı. Bu işler için yün, balmumu, kurşun, ahşap, çuval bezi, kömür ve ateş gibi malzemelerle çalıştı. 1970’ler boyunca, bellekte kalan tarih kavramını irdeleyerek ‘raf’ öğesini, zaman içinde üstünde çeşitli şeylerin biriktiği bir simge, yani tarihin bir metaforu olarak kullandı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!