Çağan Irmak ne çekmek isterse senaryoyu okumadan tamam diyebilirim

Güncelleme Tarihi:

Çağan Irmak ne çekmek isterse senaryoyu okumadan tamam diyebilirim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 2005 00:00

Avşar Film’i tek başına kurdu, 20 yıl idare etti. Açtığı sinema salonlarına, film makinelerini bizzat monte etti. Bugüne kadar 900 civarında yabancı film ithal etti. Birçok Türk filminin yapımcılığını üstlendi. Ancak Yeşilçam’da asıl şöhretini, uluslararası festivallerde proje aşamasında senaryosunu okuyup para yatırdığı ‘Kurtlarla Dans’ ve ‘Bayan Daisy’nin Şoförü’ filmlerinin birbiri ardına Oscar kazanmasıyla yaptı.

‘Duygusal adamım, bu tür filmleri sevdiğim için alırım’ diyen Şükrü Avşar, yönetmen Çağan Irmak’a gözü kapalı destek veriyor, ‘benim nezdimde kredisi sonsuz’ diyor. Babam ve Oğlum’u vizyona 56 kopyayla verip, hiç reklam yapmayan Avşar, ilk gün sadece 7 bin kişi izleyince şirketinde yaşanan paniği unutmuyor: ‘Arkadaşlarıma, korkmayın, dedim. Bu bir strateji, her biri yarın 2-3 kişiye bahsedecek, izleyici sayısı katlanarak artacak. Bu filmlerin başarısı fısıltı gazetesine bağlı.’ Haklı çıktı, filmi izleyenlerin sayısı ilk 4 haftada 1,5 milyona yaklaştı.

Çağan Irmak’la nasıl tanıştınız? Prodüktörlüğünü üstlenmeye nasıl karar verdiniz?

- İlk kez ‘Çemberimde Gül Oya’ dizisini getirdi. Zaten ne getirdiği önemli değil, karakterini ve zekasını çok sevdim, çok güvendim. Türk sineması için çok önemli bir beyin. O yüzden benim nezdimde sonsuz kredisi var. Ne çekmek isterse, senaryoyu okumadan tamam diyebilirim. Bir gün benimle çalışmasa da fikrim değişmez. Ne kadar film yapmak isterse, yılda bir iki, sorgulamadan yaparım. Çünkü Çağan kötü şey yapmaz.

n Hangi özelliği Irmak’ın sıradışı olduğunu düşündürdü?
/images/100/0x0/55eae65af018fbb8f89dde80

- Çemberimde Gül Oya’nın bir bölüm senaryosu geliyordu önümüze. Bazıları ‘Nasıl çekilir, bundan iş çıkmaz’ derken ben Çağan’ın çekeceğini biliyordum. Hakikaten de muhteşem bölümler çekti o diziye. Ertesi gün herkes konuşurdu. O çocukta öyle bir beyin var ki mesela benim 40 yıl düşünüp çıkaramayacağım şeyleri dakikalar içinde çözüyordu.

n Babam ve Oğlum’un bu kadar başarılı olacağını bekliyor muydunuz?

- Çağan’ın filmini çekmem için senaryoyu okumama bile gerek yoktu. Meraklanıp okudum, çok etkilendim. Hatta bizim ofiste kapanıp ağlayanlar bile olmuştu. Yine de bu kadar kapı çerçeve indireceğini tahmin etmemiştim açıkçası. Çünkü tek istediğim, arşivimde bunu yaptım diye anlatacağım bir film olması.

n Filmin yeterli reklam yapılmadan vizyona girmesi çok eleştirildi...

- Bu bir strateji. Özellikle 56 kopyayla vizyona çıktım. Bu tür filmleri önce çok yaymayacaksın. Televizyon reklamları hazırdı, hálá bekletiyorum, 8. haftada yayınlayacağım. Çünkü tecrübelerime göre, bu tür filmlerin başarısı fısıltı gazetesine bağlı. Reklam bombardımanı yapsaydık inanın ters tepebilirdi. İlk vizyona girdiği gün 7 bin kişi izlemeye geldi. Herkes panik oldu. Durun, bu 7 bin kişinin her biri 2-3 kişi getirecek, izleyici sayısı her gün katlanacak, dedim. Öyle oldu.

n Çağan Irmak gibi destek verdiğiniz başka yönetmenler var mı?

-Salkım Hanım’ın Taneleri’ni çeken Tomris Giritlioğlu, Ihlamurlar Altında dizisinin yönetmeni Aydın Bulut, çok özel kişiler. Onlarla film çekeceğim önümüzdeki günlerde. Yılda 2-3 film çekeceğim, bana dokunmayan filmlere yatırım yapmamaya karar verdim. Çünkü ben bir gönül adamıyım. Zaten seyirci de eski Türk filmlerine benzer şeyler istiyor. Evinden çıkıp iki saatini geçirmek için sinemaya gelecekse ya sonuna kadar ağlamak ya da sonuna kadar gülmek istiyor.

n Yapımcıların sadece parayı veren, sinemadan pek anlamayan kişiler olduğu düşünülür. Yapımcı kimdir?

- Bir filmin yapılması için gerekli her şeyi bir araya toplayan kişidir. Türkiye’de yönetmenler daha ön planda. Sadece 80’lerin başında şarkıcı filmleri döneminde, hani İbrahim Tatlıses ya da Ferdi Tayfur’un oynadığı filmler... O zaman yapımcılar daha ön plandaydı.

n Senaryo yazıyormuşsunuz, doğru mu?

- Evet, vakit buldukça yazıyorum. Bir arkadaşımın hikayesini anlatıyorum. Şu anda 35. sahnedeyim. Sokağa atacak kadar param olduğunda, kendim için bir şey yapmaya karar verdiğimde, çekeceğim. Şaka yapıyorum, aslında iyi bir senaryo, duygusal...

BİRİLERİ BATAR ÇIKAR AMA BEN KALIRIM

Sinemaya başladığınız zamandan bu yana sektördeki en büyük değişim neydi?

- Başladığım dönemde sinema kesinlikle kárlı sektör görülmüyor, büyük şirketler girmiyordu. Ne zaman ki büyük alışveriş merkezleri yapılmaya başlandı sinemaya rağbet arttı. Hepsine bir yığın sinema salonu yapıldı. Bunun kadar önemli bir başka değişim de belediyeye ödediğimiz rüsum vergisinin kalkmış olması. Kazancımızın yüzde 70’ini belediyeye veriyorduk. Şimdi bilet fiyatları çok yükseldi. Çok iyi hatırlıyorum 80’lerde bilet bir şişe kola fiyatınaydı.

n Artık sinema para kazandırıyor diyebiliyor musunuz?

- Hayır. Mesela ben hep iyi filmlerin kazancıyla kötü filmlerden ettiğim zararı karşıladım. Zaten derler ki bir yapımcının film kutuları artar, parası azalır. Ben neredeyse sektör içinde büyüdüm. Bu işte başarılı olmak biraz da gönül ve tecrübeye bağlı.

n Neye borçlusunuz bunu?

- Çok küçük yaşta başladığım için sektörün kimsenin çözemediği detaylarını biliyorum o yüzden. Belki her şey babadan dededen kalsaydı ben de başarılı olamazdım. Ama şunu söyleyeyim en çok parayı 80’lerden sonra sinema salonu işletmeciliğinden kazandım.

n Siz film seçerken gişede para yapar mı diye değil de duygusal mı diye mi bakıyorsunuz?

- Çok duygusal olduğum için bu tür filmlerden etkileniyorum. İnsan ilişkileri olacak içinde. Matrix gibi bir film beni hiç etkilemez ama bir anne-kız ya da baba-oğul dramını alırım. Ama şöyle söyleyeyim, senaryoyu okursam çok az yanılırım. Çok bilmişliğimden değil. Tecrübemden, sezgilerimin kuvvetli, hayat görüşümün geniş oluşundan kaynaklanıyor.

ONA NEDEN OSKAR ŞÜKRÜ DİYORLAR?

Film ithalatına başladığımda bu lakabı taktılar. Film seçerken sezgi çok önemli, çünkü filmleri izlemeden, proje halinde alıyoruz. Oyunculara ve yönetmene bakıyoruz. Kısaca hikayesini okuyoruz o kadar. Festivale gitmiştim. ‘Kurtlarla Dans’ın afişini gördüm. Hikayesi beni çok duygulandırdı, satın aldım. Üstünden iki sene geçti film bitmedi. İsterseniz avansınızı geri verebiliriz, dediler. Ömrüm yettiğince filmi bekleyeceğimi söyledim. Sonunda beklediğime değdi. Çok büyük film olduğu anlaşıldı ve biliyorsunuz birçok Oscar aldı. Ertesi sene getirdiğim ‘Driving Miss Daisy’ de Oscar alınca, rakibim ve beni çok seven bir abim bana Oskar Şükrü demeye başladı. Öyle yayıldı. Ama ben öyle çok ismimden söz edilmesini sevmem. Hep arka planda kalmayı tercih ederim.

Avşar Film’in sinema filmleri

SALKIM HANIM’IN TANELERİ (1998): Yönetmen: Tomris Giritlioğlu. Oyuncular: Zuhal Olcay, Hülya Avşar, Güven Kıraç, Zafer Algöz.

HEMŞO (2000): Yönetmen: Ömer Uğur. Oyuncular: Okan Bayülgen, Mehmet Ali Erbil, Demet Şener.

KOLAY PARA (2002): Yönetmen: Ercan Durmuş, Hakan Haksun. Oyuncular: Emre Altuğ, Özcan Deniz, Şebnem Dönmez.

TV Dizileri: Kurşun Yarası, Sultan Makamı, Çemberimde Gül Oya, Hayalet, Arapsaçı, Ihlamurlar Altında, Kırık Kanatlar

8 YAŞINDA MAKİNİST ÇIRAĞI OLDU

Avşar Film’in 1984’te kurulduğunu biliyoruz. Ama öncesinde başka bir hikaye var değil mi?

- Sivas’ın Suşehri ilçesinde doğdum. 5 yaşında İstanbul’a gelene kadar sinema görmemiştim. Arabaların üstünde filmlerin tanıtım afişini gördüğümde çok meraklanmıştım. Hemen akşamında bir filme gittim. O gün başladı benim sinema serüvenim. Sürekli sinemaya giderdim, babam işçi olarak Almanya’ya gittiği için annem yalnızdı ve benim bu sinema tutkuma çok kızardı. Bense hiç aldırmadım. Bizim Bayrampaşa’daki sinemaya gide gele makine dairesine girmeyi başardım. Önce izin vermiyorlardı ama sonra ikna oldular. 8 yaşımda o sinemaya makinist çırağı oldum. Sonra makinist gelmeyince, yerine işe başladım. Boyum makineye yetişmiyordu. Sandalyenin üstüne çıkıp filmi takıyordum. 17 yaşıma geldiğimde biriktirdiklerimle Bayrampaşa’daki bir yazlık sinemayı kiraladım. Reşit olmadığım için mahalledeki bir abimden yardım istedim, yasal işlemleri o halletti. O günden 1984’e kadar Beşiktaş’ta şimdi BKM olan eski Mıstık dahil sürekli salon kiraladım. 1984’te film ithal etmeye başladım. O zaman Avşar Film ismini kullanmaya başladım.

n Ailede sadece siz mi varsınız sinemayla ilgilenen?

- Evet. Benden iki yaş büyük abimin ilgisi yok. Annem babam da pek sinemayı sevmezdi. Onların daha başka, küçük bir dünyaları vardı.

n Ama sizi engellemediler?

- Hayır ama zaten her şeyi kendi kazandığım parayla yaptım. Batsam da çıksam da hesap vereceğim kimse yoktu.

n Meslekte en çok gurur duyduğunuz ve en pişman olduğunuz an neydi?

-Benim bu meslekle ilgili en mutlu anlarım bütün detaylarıyla tek tek ilgilendiğim sinema salonlarımın açıldığı günlerdir. Makineleri bile tek tek elimle kurardım. Pişman olduğum, gece gündüz dövündüğüm bir şey olmadı. Ama çok para kaybettiğim oldu. Zaten bu iş çok büyük kumardır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!