BU YAZIYA YAKINDAN BAKIN... Psikololoğumla her ay yaptığımız olağan görüşmemiz için onun odasından içeri girmemle birlikte ilk dikkatimi çeken şey, onun yüzünde oraya yapıştırılmış gibi duran o aptal gülümseyişi oldu. Beni ayakta karşılayarak yerime oturttu ve ben herzamanki gibi beraber bir iki tek atarız diye düşünüp, Jack'imi bu sefer buzsuz istediğimi söyleyecekken araya girdi: "Artık içkiyi bıraktım..." Aman ne güzel, görüşmemiz her ayki rutin seyrinden farklı ilerleyeceğe benziyordu.Hayır onun defalarca alkol tedavisi görüp, yine defalarca yeniden başladığını bilmesem ya da ancak yeşil reçeteyle verilen bir kısım hapların müptelası olduğunu; hatta onu da geçtik tam üç kere intihara teşebbüs edip, salakça nedenlerle gerçekten başarısızların hayatta bir şeyi başarmak için tek umutları olan bir eylemi bile eline yüzüne bulaştırdığını görmesem bu sözünü belki ciddiye alabilirdim. Şimdi içinizden böyle bir psikoloğa gitmek için deli olmak gerekir dediğinize eminim. Çok zekisiniz, normal biri olsaydım psikologda işim ne allahaşkına?..Bana ilk söylediği sevindirici haberlerimi aldığı ve benim adıma çok mutlu olduğuydu. Neden bahsettiğini anlayamadığımı, durumumun aksine ümitsiz bir hal almaya başladığını söyledim. Sigara paketini çıkarıp, içinden kendime aldıktan sonra ona uzattım. Yine o yapışkan gülümsemeyle sigarayı da bıraktığını ve benim de içmezsem kendisini çok sevindireceğini söyledi. Artık dumanına bile tahammülü yokmuş!..Ama ben kimseyi sevindirmek istemiyordum ki, zaten onun içinde ölünceye kadar bir nefes çekmese bile, şu anda onu götürecek kadar duman vardı, yani ben içmesem de her an gidebilirdi, bu herşeyi kendime açıklama hastalığıma kızıp, sigaramı yaktım, ilk başta o yapışkan gülümseyişi dondu, bir süre sonra bana çaktırmadan havadaki dumanı içine çekerken yakaladım onu ama yüzüne vurmadım, hastaydı zavallı ve durumu da benden kötüydü. "Ne iyi haberiymiş bu" diye bir kere daha üsteledim. "Yeni işin" dedi, "nihayet zevkle çalışacağın, kendine göre bir iş bulmuşsun..." Sanırım bir televizyon dizisinde- hafta içi hergün yayınlanan boktan bir arkası yarın- başladığım senaryo yazarlığı işinden söz ediyordu, ona seanslardan birinde, yazdığım bir iki senaryoyu, çektiğim kısa filmi ve çekmeyi düşündüğüm uzun metrajlı bir filmi ve hayatta yapmak istediklerimi anlatmıştım. O da hep bir kadın olmayı istemişti. Çok duygusal bir seanstı, birbirimize sarılıp ağlayarak sona erdirmiştik. O zaman kendi hayalim bana en az onunki kadar ütopik geliyordu. Peki şimdi mi?.. Boşverin şimdiyi, yeni işimin yani televizyon yazarlığının yazarlık ve yapmak istediklerim dışında herşeyle ilgisi vardı.Ama şu anda kafama taktığım sorun bu değildi, psikoloğumun bunu nasıl öğrendiğiydi!!Tamam, sorunlu ve deli olabilirim ama her ay psikoloğumun benim hakkında bildiği şeyleri tekrar ona anlatacak, bunun da ötesinde ona bu iş için para verecek kadar keriz değilim ya da henüz o kadar delirmedim. İşte bu yüzden "nerden duydun" diye sordum. O Japon gülümsemesi suratına tekrar yerleşti. "Meslek sırrı, söyleyemem..." Garibim kendi çapında biraz eğlensin, sanki ben eski sevgilimin de ona geldiğini bilmiyorum. Zaten kadınların bu meslek takıntısı beni her zaman çıldırtmıştır. Yıllar önce ayrıldığı adamın bile nerede, ne yaptığını bilir. Sırf yeri geldiğinde bir dost sohbeti sırasında "benden sonra bir türlü düzelemedi" deyip, ne kadar yakıcı, unutulmaz -ve aynı zamanda da uğursuz, ama bunu pek kabul etmek istemezler- bir kadın olduklarını çevrelerine göstermek ya da hayatlarının yalnız kaldıkları bir döneminde "ben zamanında ne aptallık etmişim de onu bırakmışım, benden sonra sürekli yükseldi, ben ne şanssız bir kadınım" deyip, sinir krizleri geçirerek bunu psikologlarına anlatmak için yaparlar. Sanırım benimki hiçbir şey bilmeden ikincı sınıfa dahil oldu, çünkü onun da bu psikoloğa geldiğini öğrenir öğrenmez psikoloğuma ondan hiç bahsetmemeye başladım. Çünkü boşboğaz psikoloğumun sırf onunla bir kere yatabilmek için ona benim hakkımda herşeyi anlatacağından emindim, özellikle de benim onun hakkındaki fikirlerimi!! Üzgünüm ama psikoluğum bir süre daha mastürbasyonla yetinmek zorunda. Keşke bir kadın olsaydı, her şey ikimiz için de çok kolaylaşırdı.Psikoloğum ona göre ayrıntı olan bu konuları geçip, esas meselelere gelmek için bana "en son hangi filmden hoşlandığımı" sordu. Bu onun daha önce de sık sık karşılaştığım klasik bir yöntemiydi. Insanların dertlerini anlatmasından ziyade onlara hoşlandığı kitapları, filmleri sorardı, ya da bunun tam tersini. Ve bu yönteme sanki kendisi keşfetmiş gibi sahip çıkmakla kalmaz, aptalca böbürlenip dururdu. Bu yöntemle hiçbir ilgisinin olmamasına rağmen durmadan Stefan Zweig'in, Dostoyevski'nin yazdığı romanlardan yola çıkarak eşşiz bir Dostoyevski incelemesi yazmasını örnek verir ve Zweig'in bunu, elinde Dosteyevski'nin mektupları, günlüğü ve söyleşileri olmadan başardığını da hemen eklerdi.Insanın kendini anlatırken hiçbir zaman dürüst, samimi ve gerçekçi olamayacağını savunurdu. Gelelim sorduğu soruya:."Amerikan Beauty (Amerikan Güzeli) filminden hoşlandığımı" söyledim. Hemen "hani şu afişinin üzerinde inanılmaz güzellikte bir göbek fotoğrafının bulunduğu
film, üzerinde 'daha yakından bakın' yazan di mi?" diye atladı. "Evet o film" dedim, "göbeÄŸin üzerindeki kırmızı gülü de unutma" diye ekleyerek. "Evet haklısın" dedi, 404 yapıştırıcılı suratındaki aÄŸzından sular aktı, eÄŸer kalp dediÄŸimiz organ camdan olsaydı ve yere düştüğünde kırılabilseydi bu sular eminim ki kırılan parçaları yapıştırabilirdi. Durumu gerçekten ümitsizdi zavallının. Derken ben filmi anlatmaya baÅŸladım, aralara kendi hayatımı sokuÅŸturarak. Çünkü benim hayatım en çok film aralarında iyi gidiyordu.Filmin biricik kahramanı Lester Burnham yaptığı iÅŸten zevk almayan, karısına ve kızına karşı otoritesini kaybedeli çok olmuÅŸ bir adamdı. YaÅŸadığını ya da bir zamanlar yaÅŸamış olduÄŸunu unutmuÅŸ olan bir yaÅŸayan ölü desek daha doÄŸru olur. Karısına yıllardır dokunmamış olan bu yaÅŸayan ölünün hayatındaki en mutlu zamanlar, her sabah duÅŸunu alırken mastürbasyon yaptığı zamanlardır. IÅŸinde de durumu çok iç açıcı deÄŸildir. Yıllardır çalıştığı dergide hiç istemediÄŸi bir yazıyı yazmaya zorlanır ve bunu yapmadığı takdirde iÅŸinden atılmakla tehdit edilir.Umarım sevgili psikoloÄŸum, filmin, kendimi bu adamın hayatıyla özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸim için hoÅŸuma gittiÄŸini düşünmüyordur. Ben bu kadar açık verecek kadar herÅŸeyimi kaybetmedim. O da bunu anlayacak kadar çok kaybetti, hiç şüphesiz Lester'in yaÅŸamı benimkinden çok onunkine benziyor.Lester'in hayatı kızının okul arkadaşını görmesiyle birden deÄŸiÅŸiyor, Lester bir ÅŸeyi istemenin ne demek olduÄŸunu hatırlıyor ve Amerikan Güzeli'ni arzuluyor, yatakta mastürbasyon yaparken karısına yakalanıyor, spor yapmaya ve esrar çekmeye baÅŸlıyor, kısaca "hayata dönüyor".Ben filmi anlatırken psikoloÄŸumun gözleri dolmaya baÅŸladı, Lester onun alt benliÄŸi olmaya baÅŸlamıştı bile ama hiç duygusal bir günümde deÄŸildim. Sadece sigara paketini ellerinin uzanabileceÄŸi bir yere bıraktım.Lester önce iÅŸini bırakıyor, "yirmi yıldır reklam endüstrisinin fahiÅŸeliÄŸini yaptığını" söylüyor ve bazı ÅŸeyleri hak ettiÄŸini düşünüyor. Åžantajla ve iftirayla da olsa hak ettiklerini alıyor ve daha az sorumluluk isteyen bir iÅŸe girerek bir fast-food lokantasında kasa görevlisi oluyor ve yıllardır istediÄŸi arabayı alıyor. Ve bütün bunları karısının dırdırlarına hiç aldırmadan baÅŸarıyor, karısı kendisini aldatsa da hiç umursamıyor."Aslında sigarayı bırakmak için pek doÄŸru bir zaman" deÄŸildi diyerek paketimden bir sigara çıkarıyor ve yakıyor, nihayet normale dönmeye baÅŸladı diye düşünüyorum içimden. Ona hayatımı iÅŸlerime göre planlayamadığımı anlatıyorum. Boris Vian'dan bir alıntı yapıyorum: "gerçek zaman, eÅŸit saatlere bölünmüş mekanik bir yapı deÄŸildir..." Hayat da, gerçekten yapmak istediÄŸin ÅŸeyi, gerçekten istediÄŸini kanıtlamak için baÅŸka iÅŸlerde enerjini sınayacağın bir süreç deÄŸil." Çünkü bu durum, sık sık karşıma çıkıyor. Her yerde çetin hayat sınavları: "Gerçekten bunu yapmak istiyorsan, bunu göster, bunu ispatla, eÄŸer gerçekten istiyorsan mutlaka bir zaman yaratırsın, herÅŸeye zaman var" saçmalıklarıyla geçiyor hayatım. Ama lanet olsun, hiç ilgilenmek istemediÄŸim ama ilgilenmek zorunda bırakıldığım diÄŸer iÅŸler beynimin içine etti, en kötüsü de hiçbiri umurumda olmasa bile, onları umursuyormuÅŸ gibi davranma zorunluluÄŸu… Tabiidir ki onu umursuyormuÅŸ gibi davranırken asıl umursadığım iÅŸimi yapamıyorum... PsikoloÄŸum sıkılgan bir ifadeyle suratıma baktı. Böyle itiraflardan hiç hoÅŸlanmazdı. "Filme döner misin"diye nazikçe uyardı beni, aklı orda kalmıştı, ama bütün bu anlattıklarımın aslında filmle derin bir bağı olduÄŸunu anlayamayacak kadar kendi sorunlarına gömülmüştü, dünya üzerindeki psikologların en benciliydi. Içimden Woody Allen'ı ona havale etmek istedim ama yine acıyarak filme döndüm.Filmin sonuna gelmiÅŸtim ama yazının?.. Bilmiyordum… Amerikan Güzeli, Lester'e nasıl olduÄŸunu sorar. Epeydir kimseden böyle bir soru duymayan Lester, "harikayım" diyerek yanıtlar bu soruyu. Gerçekten de kendini "harika" hissetmektedir."Ama film bur'da bitmiyor" dedim psikoloÄŸuma, "filmin muhteÅŸem sonu anlatılmayacak kadar güzel, görmelisin!" Aslında burda psikoloÄŸumu çok iplediÄŸimden deÄŸil siz okurların film seyretme zevkinin içine etmemek için yapıyorum bunu. PsikoloÄŸum ise bana bir bardak uzatarak zuladan çıkardığı ÅŸiÅŸedeki viskiden bir miktar bu bardaÄŸa doldurdu ve tabi kendi bardağını da ihmal etmeden: "Sanırım içkiyi bırakmak için pek doÄŸru bir zaman deÄŸil"… "Haklısın" dedim ona, "hayatın tüm diretmelerine karşı yapılacak birkaç ÅŸey olmalı. Çünkü hayat bu tür salakça bahane ve karşı bahanelerle ve havada kalmaya mahkum iddialarla geçiÅŸtirilemeyecek kadar deÄŸerli..." OturduÄŸum yerden kalktım, daha sesans sona ermemiÅŸti ama umurumda deÄŸildi."Nereye" diye sordu. "IÅŸi bırakmaya" dedim. "Peki ama neden" diye sordu. "Sanırım daha az sorumluluk isteyen bir iÅŸ bulacağım, evin önündeki üst geçitte biriktirdiÄŸim porno dergilerimi satmayı düşünüyorum" dedim.Odasından çıkmadan önce ona Lester'in filmdeki son repliÄŸini söyledim: "Eminim ki ÅŸu anda neden söz ettiÄŸim konusunda en ufak bir fikriniz yok. Ama merak etmeyin, bir gün siz de anlayacaksınız..."PsikoloÄŸum aÄŸzına bir kaç tane hap atıp viskiyle içti."Ocağın gazını açık bırakmamı ister misin?"Muzaffer ÇINAR - 3 Nisan 2000, Pazartesi Â
button