Böyle olur halk düğünü

Güncelleme Tarihi:

Böyle olur halk düğünü
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1997 00:00

Haberin Devamı

Yalnızca İstanbul'da binin üzerinde düğün salonu var ve günde 300 çift aynı ritüelle evleniyor

BEKLERİZ DÜĞÜNÜMÜZE Ne magazin sayfaları, ne de anlı şanlı televole programları onlardan sözediyor. Oysa ortalamaya vurulursa yalnızca İstanbul'da günde yaklaşık 300 düğün yapılıyor. Kış ayları biraz kesat olsa da ilkbahardan aralık ayının sonuna kadar kentin hem merkezindeki, hem uzak semtlerdeki zemin kat düğün salonlarından davul zurna sesi hiç eksik olmuyor. Memleketinde üç gün, üç gece halay çekerek evlenmeye alışık olan Anadolu insanı, İstanbul'da da bu geleneğini ne pahasına olursa olsun sürdürdüğünü gösteriyor. Bu düğünler, büyük otellerin balo salonlarında yapılan şık düğünlerden çok farklı ama adıyla, sanıyla, ritüelleri, takı seanslarıyla, gerdeğe uğurlamalarıyla basbayağı düğün! Bekleriz düğünümüze...

ESKİ SALONLAR KEPENK AÇTI

90'lı yıllarda ‘‘kayıt dışı’’ ekonominin kahramanı eski konducular, önemli bir noktayı daha keşfettiler: Düğün, gerdek öncesi ‘‘şamata’’ olmaktan uzaklaştı ve tam olarak ‘‘takı’’ törenine dönüştü. Kahvelerdeki gazozlu düğünlerle yeterince altın ve para toplanamayacağı görülünce yeniden düğün salonlarına dönüş başladı. Eski salonlar kepenklerini açarken, yeni binaların altındaki sığınaklar da düğün salonu olarak düzenlendi. Örneğin Bağcılar'da birbirlerine 20 metre uzaklıkta 40 adet, Beşyüzevler'de 30 adet düğün salonu açıldı.

TÖRENLERİN DEĞİŞİMİ

Yıl 1997. Yalnızca İstanbul'daki düğün salonlarının sayısı binin üzerine çıkınca tören biçimleri de farklılaştı. Herkes kendi düğününde geldiği yörenin motiflerini kullanmaya başladı. Ama ortak bir nokta yakalanmıştı ve asla taviz verilmiyordu. Bu da takı merasimiydi.

Comparsita yerine canısı

Düğün salonları sur içi, sur dışı ve tesettürlü olmak üzere üçe ayrılıyor. Bir de vardiyalı düğünler var

Günler öncesinden hazırlıklar başlardı. Kadınlar, düğün öncesi, saçlarını bigudilerle sarar, eski elbiselerinden çocuklarına asimetrik yakalı takım elbiseler dikerlerdi. Erkekler, birkaç gün ciltlerini dinlendirir, düğünden hemen önce tıraş olarak daha parlak bir yüzle salona girerlerdi. Ailece gidilecek, tango, rumba, ça-ça, twist yapılacak, yeni gelin ve damat adaylarının birbiriyle kesişeceği kaç yer vardı ki! Orta halli ailelerin orkestra müziği dinleyerek eğlenebileceği tek yer düğün salonlarıydı. Hısım akrabadan evlenebilecek birinin çıkması da sıkça rastlanan bir durum olmayınca, biraz caka satmak ve dans edebilmek için birinin düğününü beklemek gerekiyordu. Bir elin parmakları kadar değildi İstanbul'daki büyük otellerin sayısı. O otellerin salonlarında düğün yapacak insan sayısı da otel sayısını geçemiyordu. Kapitalist desen değil, sosyalist desen hiç değil, Türkiye'nin acayip bir ülke olduğu yıllardı. Zengini de çok değildi, fakiri de. Ya da öyle görünüyordu. Orta karar, içine kapanık bir vaziyette yaşayan, yemeklerinde Vita yağı kullanan, banyolardaki bakır termosifonun haftada bir kez yandığı, aile mensuplarının sırayla banyo yaptığı, La Comparsita'lı düğün salonları dönemiydi. 1976 öncesi yıllar.

Düğünsüz gerdek dönemi

Kaçak olarak ülkeye giren Levi's, Süper Rifle marka blue-jean'leri Amerikan pazarından almanın hiçbir ‘‘harbiyesinin’’ kalmadığı, müzik setinden nescafe’sine kadar herşeyin, her yerde bulunabildiği, nihayetinde zengini de bol, fakiri de bol bir ülke olmayı başardı Türkiye 1980 sonrası. İstanbul'da büyük otellerle birlikte afilli salonlarında düğün yapacak insan sayısı da arttı. Ne olduysa o zaman oldu düğün salonlarına. ‘‘Vakti geçmiş’’ binaların rutubetli zemin katlarında müşteri bulamaz oldular. Parası olanlar, mutfaklarında farelerin raksettiği salonlara yaklaşmadılar. Yoksul olanlar da salonları kiralayacak parayı bulamadılar.

Nikah dairesinde atılan bir imzayla düğünsüz gerdek dönemi başladı. Sıraselviler Caddesi üzerindeki salonlar sahnelerini bozarak bilardo salonuna, uzak mahallelerdekiler ise kumar da oynanan havalandırmasız kahvehanelere dönüştüler. Düğün salonlarının ünlü bateristi ‘‘uçan baget’’ Kerim Ekizoğlu'na göre müzisyenler de bu alemde para kazanılamayacağını düşünerek gerçek işlerine döndüler. Kimisi Kapalıçarşı'daki derici dükkanına, kimisi de kunduracıdaki saya tezgahının başına, alto saksafoncu ‘‘patlak dudak Deyyus’’ abi gibi...

Ancak ‘‘uçan baget’’, umudunu kaybetmedi. Anadolu'dan gelen ‘‘son parti’’ göçten umutluydu. Nihayetinde dediği de oldu. Memleketlerinde üç gün, üç gece halay çekerek evlenmeye alışık olan Anadolu insanı, İstanbul'da bu geleneğini ne pahasına olursa olsun sürdürmeye kararlıydı. Yeni gelinen kentte kendi ekonomik durumlarına uygun düğün biçimini de bulmakta zorlanmadılar. Böylelikle mahalle kahvelerinde, zurnalı düğünler dönemi başladı. Daha sonra kondular çok katlı aparmanlara, uzak mahalleler de ilçe merkezi olmaya başlayınca törenler, kahvehanelere sığmaz oldu.

Salonlar yeniden doluyor

90'lı yıllarda ‘‘kayıt dışı’’ ekonominin kahramanı eski konducular, kahve düğünlerinde önemli bir noktayı daha keşfetmişlerdi: Düğün, gerdek öncesi ‘‘şamata’’ olmaktan uzaklaşarak tam olarak ‘‘takı’’ törenine dönüştü. Kahvelerdeki gazozlu düğünlerle yeterince altın ve para toplanamayacağı görülünce yeniden düğün salonlarına dönüş başladı. Eski salonlar kepenklerini açarken, yeni binaların altındaki sığınaklar da düğün salonu olarak düzenlendi. Örneğin Bağcılar'da birbirlerine 20 metre uzaklıkta 40 adet, Beşyüzevler'de 30 adet düğün salonu açıldı.

Yıl 1997. Yalnızca İstanbul'daki düğün salonlarının sayısı binin üzerine çıkınca tören biçimleri de farklılaştı. Herkes kendi düğününde geldiği yörenin motiflerini kullanmaya başladı. Ama ortak bir nokta yakalanmıştı ve asla taviz verilmiyordu. Bu da takı merasimiydi.

Erkekler ayrı, kadınlar ayrı

Düğün salonları sur içi, sur dışı ve tesettürlü olmak üzere üç gruba ayrılıyor. İçlerinde düğün salonlarının Maksim'i olarak kabul edilen Aksaray'daki 19 Mayıs Düğün Salonu, aynı cadde üzerindeki Çağdaş Düğün Salonu, sur dışında olmasına rağmen Bağcılar'daki Mehtap Düğün Salonu ve Bayrampaşa'daki Mine Düğün Salonu bu tarzın öncüleri oluyor. Sur içi tipi salonlarda orkestra müziği yapılırken hizmet kalitesi de yüksek tutuluyor. Cam bardakla limonata servisinin yanısıra ‘‘yenilebilir’’ düğün pastası sunuluyor. Gelinle damat ‘‘La comparsita’’ eşliğinde tango yapıyor. Sur dışı salonlarda küçük kutu meyve suları ve yenilmemesinde fayda görülen pasta ikramında bulunuluyor. Orkestranın yerini komplike klavyeler alıyor. Müzisyen sahneye atılan parayı almak için yerinden kalktığında müzik de aynen devam ediyor! Tesettür tipi törenler ise kendi içinde, ilahilerin okunduğu düğünler ve sazlı sözlü düğünler diye ikiye ayrılıyor. Düğün salonları büyük bezlerle ikiye bölünüyor. Erkekler ve kadınlar ayrı yerlerde oturuyorlar. Orkestra erkeklere açık bölümde bulunuyor ve yalnızca erkekler göbek atabiliyor. Bazı düğünlerde ise erkek garsonlar bile salona alınmazken müzisyenin önüne perde asılıyor. Müzisyenlerin çoğu böyle birşeye sıcak bakmıyor ancak kabul edenler nasılsa perdenin öbür tarafından görülmeyeceğini bildiği için bir teybi müzik sistemine bağlayarak kuliste maç seyrediyor. Yaz ayları artan düğün talebi karşısında aynı salonda vardiyalı düğünler yapılıyor: Sabah, öğle ve akşam düğünleri... Düğünler Ayna grubunun Ceylan şarkısıyla başlıyor. La Comparsita ise yerini çoktan Canısı'ya bıraktı bile...

ORKESTRADAN KLAVYEYE

Düğün salonları sur içi, sur dışı ve tesettürlü olmak üzere üç gruba ayrılıyor. Sur içi tipi salonlarda orkestra müziği yapılırken hizmet kalitesi de yüksek tutuluyor. Cam bardakla limonata servisinin yanısıra ‘‘yenilebilir’’ düğün pastası sunuluyor. Gelinle damat ‘‘La comparsita’’ eşliğinde tango yapıyor. Sur dışı salonlarda küçük kutu meyve suları ve yenilmemesinde fayda görülen pasta ikramında bulunuluyor. Orkestranın yerini komplike klavyeler alıyor. Müzisyen sahneye atılan parayı almak için yerinden kalktığında müzik de aynen devam ediyor! Tesettür tipi törenler ise kendi içinde, ilahilerin okunduğu düğünler ve sazlı sözlü düğünler diye ikiye ayrılıyor.

Kaynaklar: Düğün salonu müzisyeni ve konservatuvar öğrencileri,

Fatih Perin, Cengiz Gökdemir. Düğün salonu işletmecileri Birol Tüer, Mehmet Koyuncu, Feridun Ünsal ve Aydın Armağan, Baterist Abdülkerim Ekizoğlu, eski Düğün Salonu ve Gazino müzisyenleri Bilal Kartal, Selim Çavuşoğlu, Tanju Demirci ve Saim Gürcan.

SALONLARA DÖNÜŞ

90'lı yıllarda ‘‘kayıt dışı’’ ekonominin kahramanı eski konducular, kahve düğünlerinde önemli bir noktayı daha keşfetmişlerdi: Düğün, gerdek öncesi ‘‘şamata’’ olmaktan uzaklaşarak tam olarak ‘‘takı’’ törenine dönüştü. Kahvelerdeki gazozlu düğünlerle yeterince altın ve para toplanamayacağı görülünce yeniden düğün salonlarına dönüş başlandı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!