Bir ağır toplum analizi ki vallahi hiç çekilmez!

Güncelleme Tarihi:

Bir ağır toplum analizi ki vallahi hiç çekilmez
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2005 18:53

Bir arkadaş toplantısıydı. Tartışıyorduk. Konu, her anlamda, her alanda ‘ŞİMDİ’ yahut da ‘ŞU AN’ idi. Felsefede, astrofizikte, dilbilgisinde, psikolojide... hasılı siyaset ve futbol dışında (!!!) her alanda ‘şimdiki zaman kavramı’ ...

Birimiz bu konuda kafa patlatmış, çalışmış, kitaplar okumuş, düşünmüş... Lafı o açtı, bize bir özet yaptı, biz de, herkes kendi çapında, katkıda bulunduk.

(Chick Corea’dan ‘Tone Poem’ini dinlerken de ne gider bu ‘ağır’ mevzular yani...)

Vardır vardır, bizim böyle ‘entel’ tartışmalarımız vardır. Zaman zaman...

Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş, kısmetli adamımdır ben. Tam da Michel Maffesoli’nin L’Instant Eternel adlı kitabı üzerine bir yazı okumuştum, cuk oturdu. İki kalem ukalalık da ben edebildim bu sayede.

Michel Maffesoli ilginç bir araştırmacı. Mesela Notes sur la Modernité (Modernlik Üzerine Notlar) adlı denemesinde, özetle şöyle fikirler ileri sürüyor ki, aklınız yatacaktır muhtemelen, Türkiye’ye uyarlayınca...

- Postmodernlik, arkaik olaylarla teknolojik gelişmenin sinerjisidir... (Türkçe kelimeler kullanmadım, çünkü “Post-modernlik, eskil olaylarla uygulayımbilimsel gelişmenin görevdeşliğidir” deseydim, hiç anlaşılmazdı...)

- Çağımızda kabile bireye baskındır. (Bunu ‘aşiret/birey ilişkisi’ olarak ele alırsanız da Türkiye’ye uyar, yazarın söylemek istediği gibi, ‘mensup olunan çevre/birey ilişkisi’ anlamında da... Yani hem geleneksel anlamda, hem modern...)

- Megapollerde, beden, seks, imaj, spor, gastronomi, tüketim vb kültleri adına ‘ayinler’ düzenlenen ‘mabetler’ revaçtadır... (Haydi bir iki isimle örnek verelim: Akmerkez, Reina, Hillside, Fransız Sokağı...)

Hasılı, en azından ‘İstanbul sosyetesini’ iyi anlatır bu denemesinde Maffesoli.

*

‘Sonsuz An’ ya da (Someting in the was she moves, James Taylor çalıyor şu anda kulaklığımda...) ‘Sonsuz Şimdi’ şeklinde tercüme edebileceğim L’Instant Eternel’de yazar, Sezai Abimin ‘lay lay lom’ diye tarif ettiği toplum kesimini anlatıyor, anlatmakla kalmıyor, değerlerini savunuyor!

Amaçsız bir hayat mı? Niye olmasın? Kadercilik insan topluluklarının belirleyici bir karakteridir. Tabii insanoğlunun kendini beğenmişliği / kendini gösterme merakı ve ‘kaçınılmaz son’ (Morto!), hayatın ‘yüksek sesle söylenmeyen’ (unutulmaya çalışılan) trajedisini besler, ama terazinin bir de karşı kefesi var: HEDONİZM yani hazcılık!

Günümüz toplumuna bir bakın, ne söylediğimi anlayacaksınız: ‘Hayata tat veren, yoğunluktur’ bugün. (Hani moda tabirle ‘dolu dolu yaşamak’ dedikleri...)

Hayat bizi ritüelleriyle yorduğu zaman, ‘bugüne’ (günü yaşamaya - carpe diem) sığınıyoruz, zamanı askıya alıyoruz bir anlamda.

(Dış) ‘Görünüş’ün arkasına sığınıyoruz, (SIĞINIYORLAR, demek daha doğru olacak) ama yeni-burjuvazi mensuplarının (sosyetikler, ünlüler, adına ne derseniz deyin...) birbirleriyle olan ilişkileri, sınırlı-sorumlu sohbetleri, ritüel buluşmaları (mekân ve zaman)... aslında bir çeşit ‘hayat-oyunu’ değil midir sizce?

Hayatın kendisi...

Grubun-parçası-olarak-bireycilik... Belki de bireycilik moderniliğin uç noktası...

“Oysa bugün ortaya çıkan, bambaşka bir şey...” diyor yazar, “Hayat için hayat, yaşamak için hayat, bir kamu malı olarak hayatın sonsuzluğu... diğerlerine, dünyaya, çevreye olan bağıntısıyla hayat...”

Yani “hayat yaşanacak bir şeydir” diyor yazar “paylaşılarak, ortak...”

Gerçi ‘sefahat’i (orgy) bize bir tür ‘hümanizm’ gibi göstermeye çalışarak biraz ayıp ediyor ama, neticede seyircisi olduğumuz, biraz da hayretle baktığımız, hemen yanımızda ama ulaşılamaz bu ‘farklı hayatı’ (bir dünya, insanlarıyla, ritleriyle, mâbetleriyle...) çok iyi anlatıyor yazar.

Bu insanlar ‘sonsuz şimdi’ yaşamasalar, hayatlarını neyle dolduracaklar ki?

Aynı yerler, aynı yüzler, aynı partnerler, aynı yataklar, aynı estetikler, aynı tangalar, aynı cipler, aynı zevkler, aynı zevksizlikler...

Ölümü unutmanın, hayatın hiçliğini daha büyük bir hiçlikte boğmaya çalışmanın bir yolu mu acaba?

Adını koymaksızın, farkına varmaksınız...

Varamaksızın...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!