Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 2008 00:00
Kimin gidip kimin kalacağı konusunda kendilerini tek karar mercii gibi görenler hep vardı ve bundan sonra da var olacaklar.
Ama ne tesadüf ki geçmişte de şimdi de bu işi hep aynı kişiler üstleniyor. Tek fark sloganları. Dün "Ya sev ya terk et" idi, bugün "Bir sürü uçak kalktı, onu tutan mı var?"a dönüştü.
Evet, kültür sanat gündemimiz gitmek ve kalmak arasında sıkıştı kaldı geçen haftalarda.
Fazıl Say, Almanya’da bir gazeteye verdiği röportajında, "Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30’uz, onlar ise yüzde 70. Başka bir ülkeye taşınmayı düşünüyorum" deyince koptu kızılca kıyamet.
Ona cevap veren AKP milletvekili Osman Yağmurdereli oldu. Üstelik sanatçı kontenjanından.
Gazete manşetlerinde devam eden bu tartışmada kimin kime nasıl cevap verdiğinin ayrıntısına girmeyeyim, zaten biliyorsunuz.
Ancak bu tartışmaya ilginç bir boyut getireceği için internetteki haberleşme grubu yahoo’nun klasik müzik grubunda okuduğum bir yazıdan söz etmek istiyorum.
Osman Yağmurdereli’nin Ankara, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde piyano hocalığını yapan A. Uz yazmış bu yazıyı. Onun nasıl bir öğrenci olduğunu, bugünkü düşüncelerinin nereden kaynaklandığını göstermesi bakımından hayli ilginç. Bu nedenle buraya alıyorum o yazıyı:
"Değerli üyeler,
Bu fırsattan yararlanarak, Say-Yağmurdereli olayını daha doğru değerlendirmemize yardımcı olacağını düşündüğüm bir bilgiyi iletiyorum: (Bir eğitimcinin öğrencisi ile arasında olanları anlatması pek etik gibi görünmeyebilir; ancak bu durum eğitimci-ögrenci ilişkisinin ötesindedir; Yağmurdereli’nin simgesel olarak alındığı düşünülebilir ve olgu gelecek açısından hiç unutulmamalıdır.)
Yağmurdereli, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde çok kısa süre için öğrencim oldu. 1980 öncesiydi. MC’li (Milliyetçi Cephe) dönemlerdi. Baştaki iktidara göre okullar işgal ediliyordu. Bu kapsamda MC döneminde Gazi Müzik Bölümü Piyano öğretmenliğinden Ankara Gülveren Ortaokulu’na müzik öğretmeni olarak sürülmüştüm.
EN BASİT PARÇAYI ÇALAMIYORDU
Danıştay’a dava açtım, bir süre sonra aynı dönemde geri döndüm. Bölüm’deki Beethoven, Zuckmayer büstlerini kıran, piyanolara pisleyen grubun (MC yanlısı) içinde yer alan Yağmurdereli ikinci sınıfta piyano öğrencim oldu. Düzeyini görünce dehşete kapıldım. İkinci sınıf olmasına karşın, Beringer’deki henüz fa anahtarının bulunmadığı ilk parçalardan birini çalışıyordu, (çalamıyordu).
Saldırıya uğrama riskini de göze alarak bu durumda dersten geçiremeyeceğimi söyledim. Benim olmadığım bir sınavda geçirmişler. Ancak şunu da belirtmeliyim, Yağmurdereli’nin gruba uyarak saldırılara katıldığını hiç duymadım, efendiliğini hiç bozmadı. Kısacası onun yerinde ben olsam Gazi’deki eğitimden hiç söz etmezdim. Fazıl’ın söylediklerini bir de bu bilgiler ışığında değerlendirmekte yarar vardır. Bu durumda tartışma konusu Fazıl’ın niteliği olabilir mi?
Saygılarımla.
A. Uz"
Evet, Fazıl Say ile sanatçı olarak tartışan Osman Yağmurdereli’nin okul yıllarını böyle anlatıyor hocası.
Sahi genç kuşak onun şarkı söylediği dönemi hatırlamıyordur değil mi?
Çok büyük bir eksiklik, çook...
Názım şiiri tirajı artırmadı ama ilan vermek isteyenler çoğaldı
Názım Hikmet geçen hafta bir kez daha gazetelerin birinci sayfasında, televizyonların ana
haber bültenlerindeydi. Bu kez ne vatandaşlık hakkının geri verilip verilmeyeceği ne de mezarının getirilip getirilmeyeceğiydi nedeni. Yıllar sonra tekrar şiiriyle gelmişti gündeme.
Eşi Piraye’nin evrakı metrukesinin arasında bulunan ve 1938’de İstanbul Tevkifhanesi’nde yazdığı Dört Güvercin şiiri Şair Turgay Fişekçi’nin hazırlanan Sözcükler dergisinin son sayısında yer alınca haber oldu.
Merak ettim bu haberlerin derginin satışına etki edip etmediğini. Henüz dergi piyasada olduğu için net satış belli değilmiş ama Turgay Fişekçi 200-300 adetten fazla artış beklemiyor. Ancak dergiye ilan vermek isteyenlerin sayısında hayli artış olmuş.