Barbaros’u bahriyeliler bile unuttu

Güncelleme Tarihi:

Barbaros’u bahriyeliler bile unuttu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 13, 2013 00:00

Kitapları çok satanlar listesinden inmiyor. Şimdi yine bir tarihi karakterle Barbaros Hayrettin Paşa’nın hayatıyla karşınızda. İskender Pala’yla yeni kitabı ‘Efsane: Bir Barbaros Romanı’nı konuştuk.

Haberin Devamı

Kitaptan önce köşenizde kaleme aldığınız bir yazıdan başlayalım istiyorum. Bu yazınızın başlığında, “Evet, Barbaros bir korsandı” diyorsunuz. Eski bir deniz subayı olarak Barbaros’a neden ‘korsan’ diyorsunuz?
- Korsan kelimesini biz bugünün penceresinden yorumladığımız ve korsanları kanunsuz işlerin peşinde, acımasız, zalim kişiler gibi algıladığımız için bu soruyu açmamız gerekir. Ortaçağ boyunca korsanlık bir meslek olagelmiştir. Bir tür ticari geçim vasıtası gibi. Denize açılan herkes öyle korsan olamaz, olsa da çevresine adam toplayamaz. Bir defa sağlam bir denizcilik bilgisine sahip olacaktır. Pusula imal etmeyi, harita çizmeyi ve kullanmayı, deniz seyir usulünü bilecektir. Bununla birlikte korsanlığın da kuralları vardır. İmha ve öldürmek için değil ele geçirmek ve fidye için korsan olunur. Elbette bunun dışına taşıp zalimce davrananlar olmuştur ama Barbaros ve leventleri Batı Akdeniz’de zulme uğrayan Müslümanlara, Engizisyon ve Roconquista elinde mazlum duruma düşen Endülüs’e imdada koşan, Osmanlı’nın ileri karakolu gibi çalışmışlardır. Elbette geçimleri ve hükümranlıkları için gemiler ele geçirmiş, esirler almışlardır. Barbaros evet bir korsandı, nasıl bir korsan biliyor musunuz, Osmanlı sınır boylarındaki akıncılar ne ise, denizde Barbaros o idi. Haçlılar karşısında Hilal’i temsil eden bir kahraman korsan yani... Ve Efsane’de onun nasıl bir korsan olduğunu anlattım.
Korsan imajı Hollywood’dan diyorsunuz, aslında korsanlar tek gözü bantlı, çengel kollu, vahşi adamlar değillerdi...
- Elbette Barbaros Hayreddin Paşa bu portreye uymaz ama garip olan odur ki Hollywood bütün bu hayali korsan imajını Hayreddin’in ağabeyi Oruç Reis –ki onun da lakabı Barba Rossa’dır (Kızıl Sakal)- üzerinden üretmiştir. Çünkü o savaşta bir kolunu kaybetmiş, yerine bir takma çelik kol ile ucuna bir çengel taktırmış idi. Bu haliyle Barbaros kardeşler Hıristiyan dünyanın yıllarca karşısında titrediği, çocuklarını korkutacak annelerin “Seni Barbaros’a veririm!” dedikleri travmatik bir korkunun eseridir. Hollywood senaristlerinin bilinçaltı hâlâ Barbaros düşmanlığıyla doludur o yüzden.
Barbaros’u bir roman karakterinden çıkarıp, gerçek bir kişi olarak düşündüğünüzde sizin için ne ifade ediyor. Efsane mi, bir deniz subayı olarak ‘ata’nız mı? Nasıl anlatırsınız?
- Askerlik günlerimde Deniz Müzesi’nde çalışırdım. Yıllarca Barbaros’un türbesinin anahtarlarını taşıdım ve türbesine gereken hizmeti yapmaya çalıştım. Maalesef yüzyıllar boyunca itibar edilen Barbaros, son zamanlarda unutulmuş gibidir. Sözgelimi Beşiktaş’tan geçen kaç kişi Barbaros’un türbesine dikkat çeker ve semtin kimliğinde onun ağırlığını hisseder? Barbaros adı anılınca Preveze kelimesinden başka ne hatırlarız? Osmanlı bahriyesinin yüz yıllar boyunca savaşa çıkarken Beşiktaş’tan, Barbaros’un türbesinin, konağının, medresesinin, hamamının olduğu meydandan hareket ettiğini kaçımız biliriz? Osmanlı kadırgalarının şimdi Beşiktaş Meydanı olan ve Barbaros’un heykelinin bulunduğu yerde demirlediğini hatırlayanımız var mıdır? Savaş gemilerinin Boğaz’dan geçerken türbe hizasına gelince durup sekiz pare top atışıyla ataları Barbaros’u selamlama geleneği ne zaman kesintiye uğramış ve unutulmuştur, ticaret gemileri Boğaz’dan geçerken yine Beşiktaş açıklarında durup Barbaros’u Fatihalarla selamlamaktan ne vakit vazgeçirilmiştir? Soruları çoğaltabiliriz.  Evet, o bütün bahriyenin ulu atasıdır, ama gelgelelim şimdi bahriyeliler bile onun hakkındaki hakikatleri unutmuş durumda.
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail, Yunus Emre, şimdi de Barbaros Hayreddin. Roman karakterlerinizi tarihi kişiliklerden seçme nedeniniz nedir?
- Derdim, genç okuyucularıma kültürel kimlik kazandırabilmek. Bunun için onlara rol model olabilecek insanları seçiyorum. Hayatlarını öğrendikleri zaman milli kimliklerinin güçleneceği, küçülen dünyada diğer uluslara karşı kendilerini ifade ederken yaslanabilecekleri insanları tanıtıyorum. Yavuz veya Şah İsmail gibi cihangir olmalarını, elbette bu çağın cihangirleri bilgisayar çipleri ve uluslararası ilişkiler alanında fetihler yapacaktır, Yunus Emre gibi gönül insanı olmalarını, elbette bu çağın gönül adamları insanlığa gülümseyerek bakacak, barış getirecek, insanlığın sancılarını dindirecek şekilde gülümseyecek, hoşgörüyle empati kuracak ve ruh derinliğiyle insanları etkileyecektir, Fuzuli gibi sanat ve edebiyatta zenginliği, Barbaros gibi yiğitlik ve kahramanlığı gösterecektir. Bir sonraki romanım inşallah Ebu Eyyub el-Ensari olacak. Biz onu Eyüp Sultan olarak biliyoruz. İstanbul’un manevi sahibi.
Siz dindar bir deniz subayıydınız. 28 Şubat’ta ordudan ihraç edildiniz. Bu kitabı yazarken denizi özlediniz mi?
- Hayır, hiç özlemedim. Akdeniz’e gittim, Barbaros’un ayak izlerine basarak romanın konusunun geçtiği yerleri dolaştım ama içimde eski günlerimi özlemek gibi bir kıpırtı bile uyanmadı.
İki Darbe Arasında kitabınızla darbeler ve 28 Şubat konusuna nokta koyduğunuzu, edebiyata sığındığınızı biliyorum. Ama neredeyse her konuştuğunuzda bir tartışmanın tarafı oluyorsunuz. Örneğin, tiyatrolar meselesinde bazı oyuncular tarafından suçlandınız? Kültür A.Ş’den üç oyun için 3 milyon TL alan şirketin gizli ortağı da dediler sizin için, Balyoz valizini sizin taşıdığınızı da... Bu tartışmalar neden sizin etrafınızda dönüyor?
- Bilmiyorum; galiba beni sevenlerin çokluğu karşısında ezilen bir azınlık var ki bunları uydurup gündem bulmaya çalışıyor. Haberlerin kaynağı da hep aynı mihrak. Böyle konularda konuşmayı bile zaman kaybı sayıyorum ben. Güzel bir şeyler üretmek yerine kuru iftiralarla neden ilgileneyim? Ben her akşam kendi vicdanıma hesap verdiğimde iftiraları unutup içim rahat uyuyorum ama acaba bunları üretenlerin ruhlarındaki karanlık onları ne kadar rahatsız ediyor?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!