Babası ve kocasının delisi yoksul köylülerin meleği

Güncelleme Tarihi:

Babası ve kocasının delisi yoksul köylülerin meleği
Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 2010 00:00

Biri beş, diğeri 1,5 yaşındaki iki çocuğu, bakıcısı ve arkadaşıyla binlerce kilometre yolu kendi kullandığı otomobille kat etti. Türkiye’de yoksulluğu araştırdı, köy evlerinde kaldı, yer sofrasında oturdu. Çocukları, ergenliğe adım atar atmaz evlendirilmek istenen genç kızları dinledi. Son lokmasını onunla paylaşan yoksul köylüleri görünce kararını verdi. Bilkent diplomasını, parlak kariyerini bir kenara bırakıp, doğduğu yerde çalışacaktı. Bugüne kadar altı köy, beş mezrada 2 bin kişinin hayatını değiştirdi. Babasıyla kocasının ‘çılgın, deli kızı’na ilk ödül, Dünya Kadınları Zirvesi Vakfı’ndan geldi. ‘Kırsal yaşamda Kadının Yaratıcılığı Ödülü’nü kazanan Nurcan Baysal, daha binlerce hayatı değiştirmeye devam edecek gibi

Nurcan Baysal, Diyarbakır’da 10 çocuklu okul yüzü görmemiş bir babayla annenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğretimin ardından kardeşlerinin yolunu izledi; üniversite okumak için büyük şehrin yolunu tuttu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Ardından Bilkent’in Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde burslu yüksek lisans kazandı. Okuldaki başarısını gören hocaları asistanlık teklif etti.

Ailesi, hocaları, hatta yakın arkadaşları da ona gıptayla bakıyorken bir gecede hayatın akışını değiştirdi. 1997’de herkesin terk ettiği Diyarbakır’a dönmeye karar verdi. Elinde bir valiz dolusu kitapla baba evinin kapısını çaldığında ailesi şaşkındı. Diyarbakır’dan uzakta kızının hayatının güvenli ve geleceğinin daha parlak olduğunu düşünen babası Nurcan’a küstü. Kızgınlığı tam bir yıl sürdü. Babanın tek ümidi vardı, kızı belki kızgınlığını görüp geri dönerdi. Nurcan kararlıydı, Diyarbakır’da kalacaktı. Biraz da kalıcı olduğunu göstermek için, memleketinden biriyle evlendi. Babası daha fazla dayanamadı, evlenmeden önce kızıyla barıştı. İçten içe de memleketi için bir şey yaptığına, hatta anlamasa bile ‘deli kızının’ Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na bağlı kalarak 1997-2007 yılları arasında Girişimci Destekleme Merkezi’nde çalışmasına seviniyordu. Eş, dost Nurcan’ı, ‘dışarda okuyup, geri dönen cesur kız’ olarak parmakla gösterince kızgınlığının yerini gurur aldı.

AYŞE ÖZYEĞİN HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

Nurcan ise istediği işi yapmanın keyfini yaşıyordu. Çalışmaları kadın ve çocuk ağırlıklıydı. Kuş gribinin yoğun olduğu 2006’da, çocukların ölü kuş kafalarıyla oynama haberi her televizyon kanalında gösterildiği sıralardı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da çocuklarla ilgili çalışmalara ağırlık veren AÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Ayşen Özyeğin’in telefonuyla uyandı. “Biz çocuklarımız için farklı bir gelecek hayalleri kurarken, oradaki çocuklar kuş kafalarıyla oynuyor. Kırsalda bir şeyler yapalım” sözleri üzerine hemen proje geliştirdi. Hüsnü ve Ayşen Özyeğin ile bir araya geldi. Birleşmiş Milletler’den ayrılarak Hüsnü M. Özyeğin Vakfı’nda çalışmaya başladı.
/images/100/0x0/55eac472f018fbb8f89569c3

Biri 3.5 yaşında, diğeri 1 yaşında iki çocuk annesiydi. Georgetown Üniversitesi mezunu İstanbullu arkadaşı Gaye Uysaler’i ve iki çocuğuyla bakıcısını yanına alarak, kendi kullandıkları arabayla Diyarbakır’dan yola çıktılar. Önde iki kadın, arkada bakıcı ve iki çocuğu gören herkesin şaşkın bakışları arasında çalışmaya başladılar. Aralıklarla 1.5 yıl sürdü bu yolculukları.

YOKSULLUĞUN HARİTASINI ÇIKARDI

Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da yoksulluğu araştırdılar. Kimi zaman köy evlerinde kaldılar, üşüdüler, sıcaktan bunaldılar, saatlerce yol kat ettiler. İki kadın, Tarım İl Müdürlüğü yetkilileriyle araştırma yaparken, çocuklar dışarda topaç çevirdi, toprakta köy çocuklarıyla oynadı.
Yaklaşık 35 il gezdiler. Sonunda Diyarbakır’a geri döndüler. Nurcan, Cumhuriyet döneminde kırsal kesimde uygulanan programları inceledi. Oxford Üniversitesi’nden uzmanlarla çalıştı. Kalkınma literatürlerini taradı. Altı-yedi ayda Kırsal Kalkınma Programı’nı hazırladı. Yoksulluğun haritasını çıkardı. Türkiye’nin en zengin adamlarından Hüsnü Özyeğin’in kapısını çalarak, onu ülkenin en yoksuluyla buluşturmak için ilk adımı attı.
Yoksulluk tanımına fırsat eşitsizliğini ekledi. İşe Türkiye’nin en yoksul yeri Bitlis’ten başladı. Bugüne kadar altı köy, beş mezrada 2 bin kişinin hayatını değiştirdi ve sonunda ödülünü aldı.

NEDEN ÖDÜL KAZANDI

WWSF (Women’s World Summit Foundation) Dünya Kadınları Zirvesi Vakfı 1994’ten bu yana uluslararası alanda verdiği “Kırsal Yaşamda Kadının Yaratıcılığı Ödülü”ne bu kez Nurcan Baysal’ı layık gördü. Bugüne kadar 100’den fazla ülkedeki önemli kalkınmacılar, kadınlar, barış ve insan hakları aktivistlerine verilen ödül, ilk defa Türkiye’ye geliyor.
Yöneticiliğini Nurcan Baysal’ın üstlendiği Özyeğin Kırsal Kalkınma Programı, hak temelli kalkınma anlayışı, entegre ve bütüncül yaklaşımı, kalkınma alanına getirdiği yeni vizyon ve yoksul kırsal topluluklarla, özellikle kırsal kadınların güçlendirilmesine yönelik çalışmaları dolayısıyla ödüle layık görüldü.

1.5 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUM ÜLKENİN YARISINI GÖRDÜ

Önünüzde parlak bir kariyer varken neden geri döndünüz?

- Kardeşlerim de dahil herkes Diyarbakır’ı terk ediyordu. Kendi memleketime gelip, denemek istedim. Doğduğum yerdeki insanların ne tür sıkıntılar yaşadığını en iyi ben biliyordum.

Pişman olduğunuz anlar var mı?
- Oldu aslında. Bazen herkes daha huzurlu bir yaşam istiyor. Yine de yaşama ve hayata dokunmak önemli. Tüm hayata bakınca geriye onlar kalıyor.

İki kadın, bir bakıcı ve iki çocuk... Yolculuk zor olmadı mı?
- Çocuklarım Türkiye’nin yarısını gördü. Karadeniz’e gittiğimiz günleri hiç unutamıyorum. Diyarbakır’dan kalkmış kadınlar çoluk çocuk gelmiş ve yardım etmek istiyorlar. Trabzon’un bir köyünde çok şaşırmışlardı. Bizi evlerinde yatırmak için yarıştılar. O yoksullukla mücadele eden evlerinde, ellerinde ne varsa önümüze koydular. İnsanların birbirini görmesi, buluşması müthiş bir şey. Ben çok şey öğrendim.

DOĞU’DAKİ YOKSULLUK HİÇBİR YERE BENZEMİYOR

En yoksul yer neresi?

- Doğu Anadolu’daki yoksulluk hiçbir yerde yok. Hala evin içine su girmemiş; çocukların dışardan odun toplayıp, okulun sobasını yaktığı yerler var. Yol yok, çocuklar bir yerden bir yere gitmek için çamurla boğuşuyor. Hayatında kalem, defter yüzü görmemiş çocuklar var. Şu anda çalıştığımız Kavar’da resim atölyeleri yaptık, çocuklar pastel boyayı ilk kez gördü. Sinema ve dondurmayla ilk kez tanıştı.

Sizden ne istiyorlar daha çok?
- Bitlis’te kadınlar, sağdıkları sütleri koyacak, bizim çöpe attığımız, umursamadığımız plastik yoğurt kapları bulamıyordu. Beni dehşete düşürmüştü. Sütü koyacak bir kap bulamadıkları için bir şey yapamıyorlardı. Beri yolu dedikleri bir yol vardı. Beri, hayvanı süte götürmek demek. Meraya gidip, sütü sağıp geri dönmeleri için yaptıkları beş saatlik bir yol. Ve günde iki kez böyle gidip geliyor, gece yarılarına kadar bu yolculukları sürüyordu. Üstelik o sütleri sırtlarında taşıyorlardı. Bir yerde çocukların oyuncakları yoktu. Vermek yerine, tahtadan oyuncak yapmayı öğrettik.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!