Aylarca bir eve kapatıp çocuğunu elinden aldılar

Güncelleme Tarihi:

Aylarca bir eve kapatıp çocuğunu elinden aldılar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2004 15:34

Korkunç bir patlamayla uyandı. Her yer kan içindeydi. Etrafından ‘İmdat’ çığlıkları geliyordu. Ayağa kalkmak istedi. Nafile! Kalkamadı, bacağı parçalanmış kanıyordu. Yüzü gözü cam kırıklarıyla kaplıydı. Bayıldı.
(...)
Konya’da bir evde kaldılar iki gece. Sonra bir arabaya bindirerek, sonunu bilmediği bir yolculuğa çıkardılar Ümmühan’ı. Bir saat sonra arabayı durdurup, oğlunu kucağından kopardılar. Ağlamasına, kendini parçalamasına rağmen, onları engelleyemedi.

Otobüs kalkmak üzereydi. Tüm yolcuları otobüse bindirmiş, sıra ona gelmişti. Şoföre fark ettirmeden kenarda bekleyen erkek arkadaşıyla kaçamak vedalaştı.

Ümmühan, otobüsün hostesiydi. Kolonya ve ardından su dağıtırken hálá kulaklarında yankılanıyordu; Erhan’ın ‘Döndükten sonra seninle konuşacağım’ sözleri. Acaba ne konuşacaktı?

Diş doktorundan dönerken tanışmışlardı Erhan ile. Hukuk Fakültesi öğrencisi, kibar bir gençti. O günden beri de her sefere çıkışında aksatmadan gelip uğurluyordu Ümmühan’ı. İçinde kıvılcımlar çakıyordu onu her gördüğünde.

Yolcuların isteklerini yerine getirdikten sonra şoförden izin alıp arkadaki boş koltukların birine uzandı. Yine dişi ağrıyordu. Erhan’ın ne söyleyeceğini tahmin etmeye çalışırken uyuyakaldı.

Korkunç bir patlamayla uyandı. Her yer kan içindeydi. Etrafından ‘İmdat’ çığlıkları geliyordu. Ayağa kalkmak istedi. Nafile! Kalkamadı, bacağı parçalanmış kanıyordu. Yüzü gözü cam kırıklarıyla kaplıydı. Bayıldı. Gözlerini açtığında Gölcük Amerikan Hastanesi’ndeydi. Amerikalı doktorlar, sağ bacağının üzerine eğilmişlerdi. Yaralarını temizledikten sonra alçıya aldılar.

Yüzündeki yaraları dikerken Ümmühan, yalnızlık duygusuna gömülmüştü iyice. 18 yaşındaki bir genç kız olarak kendisini çölde yalnız bir kum tanesi gibi hissediyordu.

9 AYLIK ÇOCUĞUKARNINDA ÖLDÜ

13 yaşındayken tanımadığı bir adama başlık parası karşılığında satıldığında yemişti yaşamın ilk darbesini. O günden beri de yalnızdı. Kocası bir akıl hastasıydı. Daha gelinliği üzerindeyken dayak yemeye başladı Ümmühan. 15 yaşındayken ilk çocuğuna hamile kaldığında da bitmedi dayaklar. Bir oğlu olduğunda sevindi ‘Artık kurtulurum’ diye ama, çocuk sahibi olmaları kocasını hiç etkilemedi.

Doğum kontrol yöntemlerinden bihaberdi. Kısa süre sonra yeniden hamile kaldı. 9 aylık hamileyken yediği dayaklardan öldü karnındaki çocuk. Evde kendi başına ölü doğum yaptı.

Ardı arkası gelmeyen dayaklardan bıkmıştı. Oğlunu alıp, anne babasının evine sığındı. Fakat beklediği şefkati göremedi onlardan. İstemediklerini açık açık söylediler yüzüne.

Oğlunu orada bırakıp, kaçtı evden. İlk işi parmağındaki yüzüğü satarak bir avukat tutmak oldu. Boşanma davası açılabilmesi için vekalet verdikten sonra Alaşehir’i geride bırakıp İstanbul’un yolunu tuttu.

Orada bir tanıdığa sığınıp iş aradı. Altınyıldız fabrikasında iş bulduğunda yaşamında yeni bir sayfa açıldığına inanmıştı. İlk kez para kazanıyordu.

Para biriktirince anne babasının evine gidip oğlunu gördü. Onu sevip okşadı ama doyamadı. Babasının kalbi yumuşamamıştı. İstanbul’a döndü.

Bir göz odada kuru ekmekle geçirdi günlerini. Bir süre sonra işsiz kalınca yalnızlığını daha derinden hissetti. Ekmek bulamadığı günleri de yapayalnız geçirdi.

Gazete ilanlarından bulmuştu Kamil Koç şirketinde hostesliği. Onun için ekmek parası anlamına gelen bu iş, başkaları için ‘kötü kadın’ olduğu anlamına geliyordu. Aldırmadı, aldıracak durumda da değildi zaten.

KAZA SONRASI İKİNCİ KAZA AMBULANSTA

Yalnızlıktan otobüs kazası sonrasında, hiç beklemediği bir anda kurtuldu. Gölcük’ten İzmit Devlet Hastanesi’ne ambulansla nakledilirken bir kaza daha geçirdi. Ambulans devrildi, bir işçinin kucağında götürüldü hastaneye.

Bu kez gözlerini açtığında yabancılar değil, tanıdığı bir insan vardı başucunda. Onu yolcu eden Erhan gelmiş, yüzündeki kanları temizliyordu. Sevgiyle uzanan bu eli tuttu Ümmühan. Mavi gözlerine aşık olduğu adam, hastane çıkışında ‘Seninle evlenmek istiyorum’ dediğinde hiç düşünmedi.

İmam nikahıyla evlenerek İstanbul’da birlikte yaşamaya başladılar. Ümmühan, sanki yeryüzüne inmiş bir cennette yaşıyordu!

Hamile kaldığını öğrendiğinde ayakları yerden kesildi mutluluktan. Erhan da sevinçle karşıladı haberi. Fakat hamileliği kanamalı geçiyordu. Üstelik albümin olmuştu. Anne babasının yanına Alaşehir’e gitti. Oğlu da oradaydı.

7 Mart 1969’da doğum yaptı. Bir oğlu daha olmuştu. Erhan, hemen Ümmühan’ın yanına koşup, oğlunu sevgiyle kucakladı. Babasının adını verdi oğluna; Sadi.

Ancak resmen evli olmadıkları için Erhan oğlunu kendi nüfusuna geçiremedi. Sadi, annesinin Alaşehir’deki nüfusuna kaydedildi. Ümmühan’ın üzüldüğünü gören Erhan, ona söz verdi:

- Merak etme resmi nikah yapıp oğlumu nüfusuma geçireceğim.

Sözünü beş ay sonra yerine getirebildi ve resmen evlendiler İstanbul’da. Oğlunu kendi nüfusuna aldı Erhan. Nedense nüfusta, Sadi’yi kendi memleketi olan Konya’da doğmuş göstermeyi tercih etti. Adını da Sadi Erkan olarak değiştirdi.

Kabus, evlendikleri noktada başladı. Erhan’ın zengin bir ailesi vardı. Babası hakim, amcası milletvekiliydi. İstemiyorlardı Ümmühan’ı.

ONU YAYLADA BİR EVE KAÇIRDILAR

Önce telefon tehditleri başladı. Tehditleri polis baskınları izledi. ‘İhbar var’ diyerek Erhan’ı alıp götürüyor, sabaha kadar karakolda tutuyorlardı. Huzurları kaçmıştı. Zamanla sevdiği adam gitti, yerine bambaşka bir Erhan geldi. Eve içkili gelip Ümmühan’ı dövüyor, ayıkken de uzak davranıyordu. Bir gece misafir getirdi eve. Erhan’ın Konya’dan tanıdığı bir karı kocaydı konukları. Dört gün kaldılar. Sonra Erhan’ın gözleri önünde silah zoruyla Ümmühan’ı arabaya bindirip kaçırdılar.

Konya’da bir evde kaldılar iki gece. Sonra beş zorba adam gelip yine bir arabaya bindirerek, sonunu bilmediği bir yolculuğa çıkardılar Ümmühan’ı. Bir saat kadar sonra arabayı durdurup, oğlunu kucağından kopardılar. Ağlamasına, kendini parçalamasına rağmen onları engelleyemedi. 1.5 yaşındaki Sadi, zorba ellerde karanlığa karıştı.

Opruk yaylasında bir eve girdiklerinde hala ağlıyordu. Bu kızdırdı onları. Falakaya yatırdılar. Sesi çıkmaz olana kadar dövdükten sonra bir odaya atıp ayağını da zincirlediler.

Üç ay sürecek mahpus hayatı başlamıştı. Annesine, kocasına zorla mektuplar yazdırdılar. Bazı erkeklerle samimi fotoğraflar çektiler. Başka bir erkeğe kaçmış görüntüsü vermek istiyorlardı. Başardılar da, kocasından boşadılar habersizce.

Erhan, ailenin planladığı kaçırma olayının bir parçası haline gelmişti. Karısının başına gelenler onu ilgilendirmiyordu. Oysa arayıp sormadığı karısı, o sırada onun çocuğuna hamileydi. Zorbalar, kürtajla aldırmışlardı çocuğu.

22 yaşındaki genç kadının mahpus hayatı üç ay kadar sürdü. Onu kurtaran kapatıldığı evin 10 yaşındaki oğlu oldu. Bir gün odasına gelip ‘Sana acıyorum Ümmühan abla’ dedi. Onunla dost oldu Ümmühan. Görüşmelerinin birinde ‘Sana mektup yazıp versem postalar mısın?’ diye sordu. Çocuk, ‘Olur’ dedi. Bir mektup ailesine, bir de polise yazdı.

Çocuk gerçekten postalamıştı mektupları. Birkaç gün sonra polis, evi basıp kurtardı onu. Ancak bu kurtuluş sadece birkaç gün sürdü. Kayınpederinin adamları, yeniden kaçırdılar Ümmühan’ı. Yine aynı yere kapattılar. Bu kez bir yıl sürdü tutsaklığı.

Beklemediği bir gün aniden serbest kaldı. Nasıl olmuşsa gardiyanlarından ikisi öldürülmüştü o gece.

25 YIL GÖREMEDİĞİ OĞLUNU HİÇ UNUTMADI

Serbest kaldıktan sonra oğluna sarılabilmek için Konya’ya koştu. Ancak kayınpederi ve kayınvalidesi, Sadi’yi sahte bir doğum belgesiyle kendi nüfuslarına geçirmişlerdi. Ninesi ve dedesi, resmi kayıtlarda annesi ve babası haline gelmişti Sadi’nin.

Ümmühan, çılgına döndü. Kendisini bir eve hapseden güçlerin şerrinden korkuyordu. Yine de polise başvurmayı düşündü. Ama bir tehdit gelince vazgeçip, Alaşehir’e ailesinin yanına gitti.

Orada zaman içinde kendine yeni bir yaşam kurdu. Yeniden evlendi ve iki çocuğu daha oldu. Fakat Sadi’yi, göremediği, sesini duyamadığı oğlunu bir türlü unutamadı.

Konya’ya yeniden gidebilme gücü bulduğunda aradan tam 25 yıl geçmişti. Oğlu Sadi büyümüş, avukat olmuştu. 1995 yılında kapısını çaldı oğlunun Ümmühan. İçeri girer girmez gidip sarıldı, ‘Oğlum’ diye.

Sadi, itti onu. ‘Sen de kimsin? Seni tanımıyorum.’ Ümmühan, belgeleri gösterip, olanları anlatmaya çalışsa da ikna edemedi Sadi’yi. Ağlayarak çıktı bürodan. Alaşehir’e döndüğünde hala akıyordu gözyaşları.

Günler sonra bir telefon geldi. Oğlu Sadi’ydi arayan. ‘Bıraktığınız belgeleri araştırdım. Doğruymuş. Siz benim annemmişsiniz’ diyordu. Ümmühan, nice zaman sonra kendine gelebildi:

- Tamam. Artık huzur içinde ölebilirim.

Oğluyla aralarında sıcak rüzgarların estiği bir dönem yaşadılar. ‘Sevgili anneciğim’ diye başlayan mektuplar gönderiyor, sürekli telefon edip halini hatırını soruyordu Sadi.

Fakat bir yıl sonra durum değişti. Sadi, aramaz sormaz oldu. Onu büyütüp okutan, üstelik hayli zengin olan ninesi ve dedesinden yana kaymıştı gönlü. Buna kızan Ümmühan, 1997’de ‘nesep düzeltme davası’ açtı.

Üç yıl kadar süren davanın en kritik noktası, DNA testiydi. Havada uçuşan iddiaların içinden çıkmak isteyen mahkeme, DNA testi yapılmasına karar verdi. Sadi’nin anne babası kimdi?

Nine ve dede, mahkeme kararına rağmen kan örneği vermediler. Ümmühan ve Erhan ise birlikte gittiler Adli Tıbba. Sonuç, malumun ilanıydı. Ümmühan, Sadi’nin kendi oğlu olduğunu kanıtlamıştı.

Mahkeme kararını verdi vermesine ama değişen sadece Sadi’nin nüfus cüzdanı oldu. Ümmühan, davayı kazansa da oğlunu kaybetti.

O baştan beri hayatın ödüllendirdiği insanlardan olamamıştı. ‘Yaşam heykeline biçim veren keski’ yine acı yontmuştu Ümmühan için.

OKURA PUSULA

Ümmühan Hanım’ın belgeleri her şeyi doğruladı

Ümmühan hanımın yazdığı mektubu okuyunca, inanamadım bu kadar acılarla dolu bir yaşam sürmüş olduğuna. Gönderdiği mektupta telefon numarası yoktu. İzmir’de bulduk telefonunu.

Arayıp konuştuğumda da aynen kendisine aktardım düşüncemi. Mahkeme kararları ve belgeler olduğunu söyledi. Hürriyet Ege Temsilcisi Hakan Tartan’ın katkılarıyla bürodan arkadaşlar, Ümmühan hanımın evine gidip, belgeleri alarak bize ulaştırdılar. Alaşehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ve diğer belgeler, mektubunda yazdıklarını çok net biçimde doğruluyordu.

Bir de hatıra defterini göndermişti Ümmühan hanım. Her satırı gözyaşlarıyla yazılmıştı. Bu öykü, o satırları okuduktan sonra kaleme alındı.

Yaşam öykünüzü bekliyoruz

Fax: 0 (212) 677 0 888
e-mail: fbildirici@hurriyet.com.tr
Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Medya Towers Güneşli/İst.
Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsam

ÇARŞAMBA: YANGIN ÇIKMASA O GECE KAÇACAKTIM
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!