Annesi: İkisi de yanlıştı

Güncelleme Tarihi:

Annesi: İkisi de yanlıştı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 1998 00:00

Haberin Devamı

Kırmızıgül, sadece iki kadını annesiyle tanıştırdı...

Yıkılmadın ayaktasın ya. Ne olsa yıkılırdın?

- Beni iftiradan başka hiçbir şey yıkamaz. Bir de şerefsizler...

O zaman gerçekçi olalım, seni yıkmaya çalışan şerefsizler kimler?

- Hayat, şu anda normal devam ediyor. Ama birileri birden iftira atmaya başlayabilir. Mesela beni uyuşturucu kuryesi işine bulaştıran o kişiler gibi. İşte onlar şerefsiz.

Peki onları annenden başka kime şikayet ediyorsun?

- Hep anneme şikayet ediyorum!

Ne diyor annen?

- Her anlamda bana destek veriyor. Her anne gibi.

Annen senin için ne ifade ediyor?

- Tanrıdan sonra diz çökeceğim tek kadın!

Yani Tanrı, kadın öyle mi?

- Tanrıdan sonra diz çökeceğim tek varlık diyeyim. Klipteki kadın benim gerçek annem. Çok seviyorum annemi. Yüzündeki çizgileri bile. 17 yaşına kadar kolları arasında uyudum. Beş yaşına kadar süt emdim.

ONSEKİZ KARDEŞİZ

Şu hikayeyi tam bir anlatsana, siz kaç kardeşsiniz?

- 18. İki baba dört anne. Biraz karışık ama... Benim annem ilk evliliğini ben doğmadan önce Diyarbakır'da yapmış ve üç çocuğu olmuş. Kocasının üzerine çığ düşmüş, ölmüş. Annem de bu olay üzerine çocuklarını alıp Bingöl'e annesinin yanına gelmiş. Sonra babamla tanışıyor. Babamla altı aylık bir evlilik geçiriyor, bana hamile kalıyor. Resmi nikah değil babamla arasındaki...

Yani ayıptır söylemesi, başka türlü nasıl söylenir bilmiyorum, sen ‘‘piç’’ gibi bir şey mi oluyorsun?

- Yok değil, çünkü sonra babam beni nüfusuna alıyor. Ama annem ilk etapta babama kuma olarak gidiyor. Yani resmi evlilikleri hiç olmuyor.

Kızın yok ama, olsa, sen kendi kızının evli bir adamdan çocuk yapmasını ister misin? Yani annen gibi.

- Ben istemem ama onun kararıdır. Gerçi doğmamış kızımla annemin durumu farklı tabii. Annem için babamla birlikte olma sebebi aşk değil. Bir nevi kurtuluş gibi görmüş babamı. Ona sahip çıkar diye düşünmüş. Ama babamın zaten dokuz on tane çocuğu varmış, doğal olarak sahip çıkamamış. Doğu'da bunlar doğal biliyor musun...

Doğum kontrol yöntemi hak getire.

- Elbette. Özellikle de o dönemde.

Peki babanla ilişkilerin?

- Ben onun yanında büyümedim. Annem, beni başka babamdan olan üç kardeşimle birlikte Diyarbakır'da büyüttüğü için, ben hep, onları aile bildim. Üç dört sefer Bingöl'e gidip, gerçek babamın yanında kalmışımdır, o kadar. Ama aramız iyiydi. Onu fazla tanımadığım için diyaloglar kopuk. O zaman da öyleydi, şimdi de. Ama eskiden nasılsam onun için, şimdi de öyle. Yani şöhret oldu benim oğlum gibi ne bir arama var, ne de başka bir şey. Öyle davranmaz. Zaten şu an yatakta. Yani hasta.

Bana sahip çıkmadı, babalık yapmadı diye ona kin duyuyor musun?

- Çocukken duyuyordum. Çok eziyet çektim onun yüzünden diye üzülüyordum. Ama sonra öyle hissetmedim.

Annenle Türkçe mi konuşuyorsun?

- Zazaca.

AYRI GEZEGENLERDE

Kendini annenle ayrı gezegenlerde yaşıyor gibi hissediyor musun?

- Çoook. Çünkü annem Diyarbakır'ın bir köyünde yetişmiş bir kadın. Ben onu değiştiremem. Değiştirmem de gerekmez, mesele kabullenmekte. Gocunmadan, komplekse kapılmadan. Annemle kalkıp da dünya meselelerini, ülke genelindeki siyaseti konuşmuyorum. Annem beni hissediyor, ben onu hissediyorum. ‘‘Şöyle yapma, böyle etme, aman oğlum her kadınla birlikte olma’’ diyor. Bir de ‘‘Hiç bir genç kızın günahına girme’’.

O ne demek?

- Yani hayallerini çalma, kötü emellerine alet etme, sevmiyorsan umut verme, zevk için onları kandırma filan falan.

Onun sözünü dinliyor musun?

- Her zaman!

Şimdiye kadar çıktığın kadınlar arasında annenin en çok sevdiği hangisiydi?

- Annem bugüne kadar iki kadınla tanıştı. Biri karımdı, diğeri de başka biri. Annem ikisi için de yanlış yapıyorsun demişti. Çünkü o da diğer bütün anneler gibi yorum yapar, sen hiç konuşmayan anne gördün mü?

Çocukluğunda en büyük özlemin neydi?

- Sen ne diyorsun ya! Oyuncak trenlerdi. Su satıyordum, sigara satıyordum, sakız satıyordum, sonra çaycılık yaptım. Ama oyuncağı olan çocukları görünce işi gücü bırakıp, iki saat onları seyrediyordum. ‘‘Böyle bir şey yok!’’ diyordum. Hem okudum hem çalıştım ben. O yüzden şimdi ‘‘Niye okumadın?’’ diye sorunca, ‘‘Fakirlikten’’ diyenlere çok sinirleniyorum. Yalan! Çünkü bal gibi yapılıyor. Ben sabah 7'den 12'e kadar, kahvede çalışıyordum. Çalıştığım kahve de ikibin metre kareydi, süpür süpür bitmiyordu. Ondan sonra okula gidiyordum, bu sefer de okulun kantininde gazoz-simit satıyordum. Haftasonu da düğünlerde çıkıyorum. Şu anda bile, bitsin herşey, ben tekrar başlarım, bin tane meslek var, yemin ederim limon satarım, boyacılık yaparım...

Klip fikri benden çıktı

Bu dahiyane fikir kimden çıktı? Annenle birlikte çektiğin ‘‘Yıkılmadan Ayaktayım’’ klibinden söz ediyorum.

- Benden. Bütün klip fikirleri benden çıkıyor zaten. 84'de Diyarbakır'dan çıktığım zaman anneme bir söz vermiştim, ‘‘Bak göreceksin başaracağım’’ demiştim, ‘‘Bir gün şarkılar okuyacağım bütün Türkiye beni dinleyecek’’. Benim ne çok acı çektiğimi en iyi annem bilir, insanların benimle nasıl uğraştıklarını, canımı acıttıklarını. Demek istiyorum ki siz de bir gün büyük entrikalarla karşılaşırsanız; üzüldüğünüzde ağlamak istediğiniz, tüm o acıları atlattığınızda da, ‘‘Başardım’’ diye haykırmak istediğiniz kişi anneniz olur.

Annen gördü mü klibi?

- Gördü. Hoşuna gitti. Ama ‘‘Bir daha beni oynatma’’ diyor. Bakkala gidiyormuş, etrafına toplanıyorlarmış, sanırım utanıyor.

Anneni ticari kaygılarına alet etmiş olabileceğin hiç aklına geldi mi?

- Gelmedi çünkü böyle bir düşüncem olmadı. Klibi bırak, ben o şarkıyı stüdyoda okurken bile çok ağladım. O müzik beni aldı uzaklara götürdü: Geldiğim yerden bugünlere ve annem geldi aklıma, hep de gelecek.

Annenin en sevdiği oğlu sen misin?

- Şu anda benim. En küçük oğluyum. Türkçeyi benden öğrendi. Hem öbür çocukları evli.

Annenin en çok para kazanan oğlu sen misin?

- Evet, şimdi ben bütün sülaleyi satın alırım. Sülalenin kazandığı parayı tek başıma kazanıyorum.

Ona en çok maddi destek de bulunan oğul sen misin?

- Evet ama annem beni bundan dolayı sevmiyor, o beni hep sevdi.

Tek kişilik konser

O klibi mutlaka görmüşsünüzdür!

Limuzin'den baş örtülü bir kadın iniyor, konser salonuna giriyor. Bordo kadife koltuklu salon bomboş, ‘‘herkes’’ onu bekliyor. Herkes kim mi? ‘‘Yıkılmadım Ayaktayım’’ şarkısını bizzat ona okuyacak olan ‘‘oğlu’’ ve geri planda bir orkestra. Ve derken müzik başlıyor: Anneye tek kişilik bir konser veriliyor. Hemen herkesin hayatında annesinin yeri çok önemlidir. Mahsun Kırmızıgül için, ‘‘çok’’un da ötesinde. Neticede o da bir ana-kuzusu. Üstelik çocukluğu çok zor geçmiş bir kuzu. Kuzu, annesinin bir dediğini iki etmiyor, ama her çocuk gibi o da annesini her zaman dinlemiyor. Nitekim bugüne kadar çıktığı kadınlar arasında sadece iki kadını annesiyle tanıştırmış. Fakat annesi, ikisi için de, küt diye şu yorumu yapmış: ‘‘Yanlış yapıyorsun oğlum!’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!