Gülüver bi’ kuple!

Güncelleme Tarihi:

Gülüver bi’ kuple
Oluşturulma Tarihi: Ocak 18, 2004 00:00

Ünlü yapımcı James L. Brooks'un, vaktiyle Amerikan GQ dergisi için kaleme aldığı bir makáleyi hatırlıyorum. L. Brooks, starlık mertebesine yükselirken ödenen bedellerden bahseden yazısında, ileride dünya sıralamasına girmesine kesin gözüyle bakılan çocuk yaştaki bir tenisçiyle ilgili, ilginç bir anektod aktarıyordu: ‘‘Antrenmanın başında çok neşeliydi. Tenisi bir oyun gibi gördüğü, zevk aldığı ve eğlendiği için başarılı olduğu her hálinden belliydi. Antrenörünün son derece sert backhand'ine, voleye çıkarak muhteşem bir karşılık verdi. Topu filenin tam dibine gömdü: Sayı! Hareketinin şıklığı kendisini bile cezbetmişti, müthiş neşeli bir kahkaha attı. Tam o sırada antrenörü seslendi: 'Bak kameralar bu kahkahaya bayılır. Sana anlatmaya çalıştığım bu işte... Bu kahkaha iyidir; onu aklında tut, daha sık kullan...’’' James L. Brooks, antrenörün bu sözünden sonra, o küçük kızın antrenmanın sonuna kadar bir kez daha gülmediğini, gülemediğini, ömrünün geri kalanında spontan, hesapsız, içten bir kahkaha atabilme ihtimalinin de epey zayıf olduğunu söyleyerek bağlıyordu metni.STAR OLUNCA İLK YAPTIRILACAK: BURUNEvet, bildiniz, mevzumuz yine Popstar... Zira ilkokul müfredatında Hayat Bilgisi dersi neyse, memleket gündeminde de Popstar yarışması o, bu aralar... Mümkünatı yok; onsuz bir gün geçmiyor.Cuma akşamı Haldun Dormen, Bayhan'ı, performansını tamamladıktan sonra ‘‘son iki haftadır nihayet 'gülmeyi öğrendiği' için’’ kutladı; izlemişliğiniz vardır herhálde?.. Bayhan, kendini aşma yollarında bununla yetinmedi, Şıkıdım'ı söylerken, dansımsı bir takım figürler bile attırdı... Bunun yanında asparagas olmasını umduğumuz bir habere göre, yarışmayı kazanması hálinde Firdevs, ilk iş olarak -Allah muhafaza- o karakteristik, şahane burnunu küçültmeyi düşünüyormuş. Niyeyse, bu bizi hiç şaşırtmadı...Ne yalan söyleyeyim, aklım karışıyor, belki de ermiyor... İnsan, gayri ihtiyari düşünmeden edemiyor: Hani star olunmaz, doğulurdu? Hani millet Bayhan'ı nev-i şahsına münhasır bir tip olduğu için beğeniyor, kimselere benzemeyişini takdir ediyordu? Hani Firdevs'in hakikatli belágatı, ‘‘harbi mahalle kızı’’ tavırları, ‘‘komşunun kızı’’ tipi güzelliği ilgi çekiyordu? Málûm, birkaç yıl sonra bu insanların yüzünü hatırlayacağımız, ismini anacağımız bile şüpheli. Peki onlar ömürlerinin geri kalanında, bir daha kendilerince gülmeyi, kimse bakıyor mu diye etrafına bakınmadan iki kelám edebilmeyi, birilerine yaranmaya çalışmadan fikir beyan edebilmeyi becerebilecekler mi?Diyarbakır'da bir kardeşim varmış, bilmezdimBebelere sorular literatürünün bildik, en saçma ve en sinirsek sorularından biridir: Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?İnsanı lüzumsuz yere seçime zorlayan, ‘‘ya-ya da’’ muallaklarında bırakan, gönül gözüne at gözlüğü takmayı telkin eden suallere alerjim ta o zamanlardan miras olsa gerek... Bu cümleyle muhattap olduğum her sefer, aynı yanıtı vermeyi huy edinmiştim: Ablamı...KARDEŞLİK ŞAHANE BİR MÜESSESEDİRHoş, büyüyünce ne olmak istediğim sorulduğunda da ‘‘Yunus balığı’’ diye cevaplardım, ayrı... Belki de sek gerizekálıyım yani, bilemem... Yine de bu ihtimál, kardeşlik ilişkisinin ebeveyn-evlat ilişkisinden daha sağlıklı olduğunu düşünmeme ve reenkarnasyon diye bir şey varsa, bir sonraki hayatımda Yunus balığı olmayı istememe engel teşkil etmiyor.Ailenin tek çocuğu olarak büyümüşlere nispet yapmak gibi olmasın ama kardeşlik, şahane bir müessesedir. Otoriteye karşı suç ortaklığının en eğlenceli biçimidir. Yárenlik, dostluk, paylaşım içerir... Elbette ki arada kıskançlık, kavga, sidik yarışı da mebzul miktardadır. Ama işin hoş tarafı şudur ki kardeşlik müessesesinde, olumsuz duyguların bile oyuncaklı ve gülücüklü bir tarafı vardır. Ablam Banu'nun İzmir'de bir yerlerde içinden ‘‘Yapma yav?’’ dediğini, la havle çektiğini duyar gibiyim. Allah biliyor ya, ben bu ilişkinin ekseri avantajlı yönlerini yaşadım, evin küçüğü olduğum ve yaş itibarıyla konumum kara kuzu rolüne soyunmaya elverdiği için...İnsan dediğiniz mahlûkat hafif bencildir málûm. Hayat bir lüks sunuyorsa, tepmemek lázım. E, bu durumda ne yapsın deli gönül? Ben de haylazlık hakkımı sömürürcesine, sonuna kadar, dibine kadar kullandım. Doğruya doğru, sorumluluk duygum az biraz güdük kaldı. Zira başıma ne gelirse gelsin, arkamı kollayan bir ablam vardı.Eh Banucuğum, merak etme, intikamın alınmakta... Zira Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Turkcell'in ortak projesi olan Yönderlik Programı'na katıldığım an itibarı ile rolüm değişti. O günden beri çanlar, benim için de çalmakta... Şimdi benim de ablalık nasıl bir duygudur, öğrenme vaktim. Hiç aklıma gelmezdi ama 32 yaşımda -tanısan nasıl seversin- 21 yaşında yeni bir kardeş edindim.SENİ BİR YERDEN TANIR GİBİYİM?‘‘Türkiye'nin Çağdaş Kızları Projesi’’nden haberiniz vardır, tahminen? 2000 yılından beri 35 ilden 5000 kız öğrencinin karşılıksız öğrenim bursu almasını sağlayan projenin, yeni bir mentorluk uygulaması var.Biz, birkaç aydır sessiz ve derinden ilerleyen Yönderlik Programı kapsamında, Turkcell'in kurumsal bünyesinden 25, basından 25 kişi, çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Üniversiteleri'nden 50 üniversite öğrencisi ile abla-kardeş ilişkisine soyunduk. Kişilik testlerinden, hızlandırılmış iletişim eğitimlerinden geçtik. Sonunda nihayet, geçtiğimiz cumartesi, kardeşlerimizle, bir ömürlük yárenlerimizle tanıştık.Buluşmaya giderken, beni tanıyan, tanımayan hemen herkes, ne hikmetse aynı espriyi patlattı: ‘‘Sen şimdi akıl-makıl mı öğreteceksin yani? Bir genç kızın hayatını karartacaksın desene? Senin cezai ehliyetin var mı bari?’’ Aman da aman, eheheheheee...Vallahi benim bildiğim kardeşlik zaten akıl-fikir tokuşturmaktan ibaret değildir. Biz lafa ‘‘N'aber? İyilik, senden?’’ şeklinde girdik. Umarım bu girizgáh hayırlı, uzuuun bir muhabbete gebedir. Aramızdaki diyalog fazlasıyla özel olduğu ve onun fikrini almadığım için, size Eylem'den bahsetmeyeceğim. Ancak, bir yerlerimizde benzer doğum lekesi, et beni falan var mıdır diye bakmadım ama zaten bir ömürdür tanıdığım biriyle yeni tanışmış gibiyim.Diyarbakır'da bir kardeşim varmış, bilmezdim.Ortaçgil'i sever misiniz?Bülent Ortaçgil, gayet iyi bildiğiniz üzre, ‘‘piyasa’’ bir sanatçı olmadığı için sık sık TV'de boy göstermiyor. Klip çekmiyor, talk-show programlarına katılmıyor. Dağ Muhammed'e gelmezse, Muhammed dağa gider málûm... Biz de bu durumda ne yapıyoruz? Bülent Ortaçgil'in Erkan Oğur, Gürol Ağırbaş, Cem Aksel, Baki Duyarlar ile birlikte, ayrıca bir yaylı quartet eşliğinde vereceği konsere gidiyoruz. Yarın saat 21.00'de, AKM'de, Böbrek Vakfı yararına gerçekleşecek konserin repertuarı, ağırlıklı olarak Ortaçgil'in son albümü Gece Yalanları'nda yer alan parçalardan oluşuyor. Ki klásiklerin hakkını yiyor olabilirim ama Gece Yalanları, benim tüm Ortaçgil albümleri içinde mutlak favorim: İyi bir dekolteden yıllanmış şarap gibi, demi kıvamında çay gibi, olgunluk hasadı gibi... Dingin, lirik, şahane; Ortaçgil'in ta kendisi gibi... Bir Tek Sen Yalanı’nda üstadın dediği gibi: ‘‘Ne kadar saklıydınız / Herkes gibi ama farklıydınız / Dünya kötü dediniz / Tabii ki haklıydınız / Ayrıntılarda tam bir uyum / Şu film, şu roman... tamam / ORTAÇGİL'İ SEVER MİSİNİZ? / Öyleyse... devam! (...)’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!