Futbol izleme zevkimi geri istiyorum

Güncelleme Tarihi:

Futbol izleme zevkimi geri istiyorum
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 2003 00:00

Türkiye'de futbol eğlencelik olmaktan çıktı. Bir avuç para, şöhret ve iktidar meraklısı sözde işadamının, bir avuç fanatik yazarın, bir ‘‘avuç’’ fanatik taraftarın esiri oldu futbol.Futboldan ekmek yiyen herkes Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'ın karşı takımın taraftarlarına bilek salladığı fotoğrafa yakından baksın. Hatta Cavcav bilek sallarken hemen yanında onu izleyenlerin nasıl gevrek gevrek güldüklerine iyi dikkat etsin.Vurulanları, dövülenleri, sahaya atılanları, küfürleri, hakaretleri geçtim. Onlar adi olay haline geldi. Bir kulüp başkanının bu fotoğrafı da ders olmuyorsa bizim futbol medyasına, ne ders olacak onu anlamak mümkün değil!Bu fotoğraftan ders çıkarmak lazım. Eğer sadece konuşuyor olmak için konuşmuyor, yazıyor olmak için yazmıyor; vurma, dövme, sövme olaylarından sadece kendi tarafımızı güçlendirmek için söz etmiyorsak, bu fotoğraf en azından futbol medyasında bir dönemi bitirmeli. Böyle giderse futbolun gerçek efendileri, ekran karşısındaki sessiz çoğunluk, yavaş yavaş futboldan elini eteğini çekecek, yorgan gidecek, kavga da bitecek.İşte bu nedenle önce sorun futbol medyasının sorunu. Futbol her zaman stadyumda kendine yetecek izleyiciyi bulur ama futbol medyasının yaşaması için çok daha fazla okuyucu ve izleyiciye gereksinim var. ‘‘Hadi canım sen de, önce devlet futbolu nasıl örgütlediğine baksın ya da futbol kulüpleri nasıl örgütlendiğine baksın’’ diyebilirsiniz. Size ne! Bırakın devlet ve kulüpler, futbol sektörünün yönetimi konusunda kendine çekidüzen vermesin. Siz kendinize bakın, futbol medyası olarak bu pespayeliğe çanak tutmayın, bu oyuna alet olmayın. Futbol medyasının her maçta 26'ncı adam olarak sahada ne işi var? Sorun burada. Bizde futbol medyası futbol izlemeyi, futbol yorumlamayı değil, futbol oynamayı, kulüp yönetmeyi istiyor. Neden? Örgütlenme biçimi böyle. Fanatik taraftardan yazar olur mu Allahaşkına.Futbol bilimsel yöntemlerle incelenebilir, çalışılabilir ama bilim değil. Sonuçta, durulan yerin görüleni algılamada, yorumlamada etkili olduğu taa 1954 yılında sosyal psikologlar Hastrof ve Cantril tarafından kanıtlanmış durumda.Oysa bakın bizim gazetelere, her büyük takıma ayrılmış bir sayfa var ve her sayfada da o takımın birkaç eski futbolcusu ya da fanatik taraftarı yazarlık yapıyor. Bu fanatik taraftarlardan beklenen de tarafsız yazı yazmaları. Mümkün mü bu? Yoksa istenen taraflı yazıp, taraflı konuşup, sonra da kavgalara çanak tutmaları mı? Şu andaki manzara ne yazık ki bu soruya ‘‘hayır’’ yanıtı vermemizi engelliyor. Futbolseverlerin zevksiz futbol izledi diye saldırganlaşacaklarını düşünmek büyük hata! Futbol medyası, akıl virüsü yayma gücünün farkında değil galiba.Medyanın bir gücü var ve bunu yadsımak kendini yadsımaktır. Eğer ‘‘taraftar yazar’’ yanlışından dönülmez ise futbol arenası sonuçları tamir edilmez olaylara gebe, benden uyarması!Bu konuya haftaya da devam edeceğim. Associated Press'ten Steve Wilstein, Spor Writing Handbook (Spor Yazarlığı El Kitabı) isimli kitabında neler diyor bir bakalım bakalım. Belki bazılarının, futbol zevkimizi katletmesinin önüne geçeriz kim bilir? Ya da bazılarının futbol yolunda gazi ya da niyazi olmalarına engel oluruz.Futbol taraftarı taraflı algılar! İşte kanıtıHastrof ve Cantril (1954) Dartmounth ve Princeton Üniversiteleri arasındaki Amerikan futbolu karşılaşmasını masanın üzerine yatırmışlar. Bu maç o yıl ABD'de en çok konuşulan, tartışması yapılan maçmış. Princeton'un yıldız oyuncusu Dick Kazmaier'in oyunun ikinci yarısında burnu, üçüncü yarıda ise Dartmounth'lu bir futbolcunun ayağı kırılmış. Maçın tartışması her iki üniversitenin kampus gazetelerinde günlerce sürmüş. Hastrof ve Cantril her iki üniversiteden yeterli sayıda bir grup öğrenciye maçın filmlerini yeniden izletmişler ve kural hatalarını belirlemelerini istemişler. Sonuçta her iki üniversite öğrencileri de Princeton takımının aynı sayıda kural dışı hareket yaptığını saptamış. Ancak Princeton öğrencileri, Dartmounth takımının ortalama 9.8 kural dışı hareket yaptığını, Dartmounth öğrencileri ise takımlarının ortalama 4.3 kuraldışı hareket yaptığını belirlemişler. Yani Princeton taraflarları, Dartmounth taraftarlarına göre, iki kat daha fazla Dartmounth hatası bulmuşlar. Hastrof ve Cantril araştırmalarını şu cümle ile bitiriyorlar: ‘‘Her futbol maçı aslında farklı maçlardan oluşur, meydana gelen olayların bir öyküsü bir taraftar için ne kadar gerçekse, diğer bir öyküsü de diğer bir taraftar için o kadar gerçektir’’ (Hastrof and Cantril, 1954, They saw a game: A case study. Journal of Abnormal and Social Psychology, s. 129-134).Chicago: Müzikaller ölmez, ABD bölünmez!Chicago'nun o kadar abartıldığına, ödüle doymadığına, 13 dalda da Oscar'a aday olduğuna bakmayın. Amerikalılar Chicago'yu abartarak, mahallenin namusunu kurtarmaya çalışıyorlar. Dertleri ‘‘Müzikaller ölmez, ABD bölünmez’’ mesajını Amerikan sinema sektörüne, Amerikalı sinemaseverlere ve tabii ki dünyaya vermek! Akademi'nin yaptığı bir çeşit sinema mirası korumacılığı anlayacağınız.Danslar ve müzikler çok hoş, film çok enerjik ve eğlenceli, hepsini kabul ediyorum ama yönetmen Rob Marshall iyi müzikal yapacağım derken konuyu işlemeyi unutmuş. Konuyu dansın içine yedireyim derken, dansın dozunu biraz fazla kaçırmış. O da biliyor tabii Akademi'nin yumuşak karnını.Chicago, 1975'te Bob Fosse tarafından sahneye konan ve uzun yıllar da sahnede kalan ‘‘Chicago’’ müzikalinin film versiyonu. 1920'lerde geçiyor. Chicago'da herkes şöhret peşinde. Etraf kocalarını, sevgililerini öldüren kadınlardan geçilmiyor. Silahı kapan kadın, öldürecek bir Chicago erkeği mutlaka buluyor. Filmde bir de, mahkum kadınları, beş bin dolar karşılığı bulvar gazetelerinde ünlü yapıp, halkın gözünde mağdur duruma düşmelerini sağlayan, sonra da onları mahkemede aklayan üçkağıtçı bir avukat var. Mahkumlarla avukat arasındaki trafiği ayarlayıp para kazanan bir de kadın gardiyan. Hepsi bu. (Ben bu öyküyü bir yerden anımsıyorum. Hani o cey mi mo cey mi bir Simpson vardı. Yok muydu?) Marshall, Amerikan müzikal klişelerini oraya buraya sıkıştıracağım derken, öykü örgüsünü unuttuğu için Catherine Zeta-Jones'un niye hapislere düştüğünü anladıysam arap olayım. Zaten bence Catherine Zeta-Jones da yanlış seçim. Eski dansçı mansçı ama bayağı bir tombalak olmuş, dansları keyif vermiyor. Garibim Richard Gere de öyle. Gere kim, dansetmek kim. Zorluyor ama acemiliği sırıtıyor. Belki San Francisco, New York, Washington filmlerini de çektikten sonra onu dansçı olarak bir daha düşünürüz! Renee Zellweger'a diyecek sözüm yok. Süper oynamış. Filmin sonuna doğru, Gere'ın bir sözünü çok sevdim. Zellweger suçsuz bulunmuş, bulvar gazeteleri onunla ilgilenecek diye bekliyor ama gazeteler ortada yok. Çünkü tam o sırada muhabirler yine mahkeme binasının önünde bir erkeği haklayan başka bir kadınla ilgileniyorlar. Zellweger, Gere'a gazetecileri kastederek 'Nerede bunlar?' diye sorunca Gere şu yanıtı veriyor: ‘‘Onlar için hiçbir şey duvardaki taze kandan önemli değildir’’. Chicago filmine gidin, mutlaka gidin ama beğeneceğim diye kendinizi sıkıntıya sokmayın.Bay Balıkçı’daki minakop buğulamada aklım kaldıNe zamandır Bay Balıkçı adını duyardım. Gitmek geçen hafta nasip oldu. Tarabya'daki Bay Balıkçı'dan söz ediyorum. Diğerleriyle karıştırmayın.Balık erkek işi, önüne gelen de restoran açıp Bay Balıkçı diye isim koyuyor. Çok yaratıcı bir memleketiz ya! Bir de Bayan Balıkçı açın da dişimi kırayım.Tarabya'daki Bay Balıkçı açılalı yedi yıl olmuş. Galiba yazları terası da oldukça iş yapıyormuş. Öyle çok şatafatlı matafatlı bir yer değil. Tam bir balık-sohbet mekanı. Güler yüzlü personel, hızlı servis... Salatalar, salata sosları çok iyi, kalamar çok iyi. Ben iki balık tanırım biri kalkan, diğeri hamsi. Kalkan yedim, lezzetli idi.Arka masada bir grup vardı. Kocaman bir minakobu buğulama yaptırmışlar. Minakobun ayıklanması, servisi dakikalarca sürdü. Ağzım öyle sulandı ki gidip az daha suyuna ekmek banacaktım. Benim yediğim mönüyle adam başı 60 ile 75 milyon arasına çıkarsınız. Kalkan şu sıralar el yakıyor, hafif pahalı olabilir. İşte size bir hafta sonu tavsiyesi, deneyin, değişik olabilir . (0-212-262 22 94)Cuma TakıntısıBir Şarap... Şayeste Gülor... Kırmızı sek... Hani şu Güler Sabancı'nın el bebek gül bebek yetiştirdiği üzümlerin şarabı var ya işte o.Cuma AlıntısıVizyonun olmadığı yerde halk mahvolur (Tevrat)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!