En şovmen tenisçi İstanbul’da

Güncelleme Tarihi:

En şovmen tenisçi İstanbul’da
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2006 00:00

Bir tenis maçı düşünün. Bıyıklı, orta boylu bir adam kortun ortasına bir sandalye koyup top sektiriyor, seyirciyle sürekli konuşuyor, eline sekiz-on top alıp hepsini rakibinin üzerine fırlatıyor, yere oturup öyle servis karşılıyor. Kısacası kortta aklınıza gelebilecek her türlü şaklabanlığı yapıyor.

İran asıllı Fransız tenisçi Mansur Bahrami (50) son 10 yılda eski tenisçilerin karşılaştığı turnuvaların en gözde ismi. Binlerce seyirci bugünün en büyük profesyonelleri yerine onu izlemek için tribünlere doluşuyor. Tenise Tahran’daki babasının görevli olduğu tenis kulübünde top toplayıcı olarak başladı. Raket bulamazsa sopa, süpürge ne bulursa oynuyordu. 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra Fransa’ya kaçtı. Beş yıl boyunca her köşe başında polisten kaçarak yaşadı. Fransız pasaportunu aldıktan sonra parlak bir kariyer yaptı. Hayatında tenis dersi almadan grand slam finali oynayan tek tenisçi olarak nam saldı. Kariyeri boyunca bir kez olsun bir antrenörle çalışmamıştı. Yakın arkadaşı eski şampiyonlardan Fransız Yannick Noah otobiyografisine önsöz yazarken "varsın antrenörü olmamış olsun, biz onu böyle seviyoruz" lafını iliştirdi. Bu çok eğlenceli tenisçiyi izlemek isteyenler için bir fırsat var. Bahrami bugün saat 15.00’te İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü kortlarındaki TED Open turnuvasında yakın dostu Ilie Nastase ile bir gösteri maçı yapacak. Bu maç öncesi Paris’teki evinde telefonla ulaştığımız Bahrami’yle kısa bir sohbet yaptık.

Sizi bu haftasonu İstanbul’da göreceğiz değil mi?

- Evet, cumartesi İstanbul’a geliyorum ve pazar günü eski arkadaşım Ilie Nastase’yle oynayacağım. İkimiz de İstanbul’a gelmekten çok memnunuz.

Ilie Nastase daha önce İstanbul’a çok geldi ve iki kez TED Open’ı kazandı. Siz daha önce Türkiye’de oynamış mıydınız?

- İran’dan ilk çıktığımda Ankara’da bir gençler turnuvası oynamaya gelmiştim. Uluslararası bir takımlar turnuvasıydı. Türkiye’ye karşı da oynadığımızı hatırlıyorum. Daha sonra sanıyorum 1973 veya 1974’te İstanbul’da oynadık. Maalesef bundan sonra bir daha İstanbul’a gelme fırsatım olmadı. Türkiye çok sevdiğim bir ülke.

TENİS YASAKLANDI ÜÇ YIL HİÇ OYNAMADIM

Tenise İran’da başladınız. Ama çok geç bir yaşta profesyonelliğe geçtiniz değil mi?

- Üst düzey tenis oynamaya 17-18 yaşlarında başladım. Ama 23 yaşında tenise ara vermek zorunda kaldım. Çünkü 1979’daki İslam Devrimi’yle birlikte tenis yasaklandı. Bu yüzden sonraki üç yılı hiç oynamadan geçirdim. Sonra 1981’de Fransa’ya gittim. Ancak 1986’ya kadar sadece Fransa’daki turnuvalarda oynayabildim. Çünkü o dönemde İran pasaportuyla seyahat etmem mümkün değildi. 30 yaşından sonra diğer ülkelere gitmeye başladım. Teklerde iyi bir oyuncu olabilmek için artık çok geçti. Ama iyi bir çift oyuncusuydum. 1989’da 33 yaşında grand slam turnuvası Roland Garros’ta ve Monte Karlo, Hamburg ve Stuttgart gibi önemli turnuvalarda finali oynadım.

1993’ten sonra Davis Cup’ta tekrar İran’ı temsil ettiniz değil mi?

- Doğru. İran Tenis Federasyonu’nun yönetimi değişmişti. Eski arkadaşlarım yönetime gelmişti ve "Mansour, bize yardım eli uzat" diyorlardı. Ben de zaten oynamak istiyordum. İki kez Asya-Okyanusya grubu 2. lig finallerine bile çıkardım İran’ı. Maalesef finalden öteye geçemedik. İran için son kez oynadığım 1997’de neredeyse 42 yaşına gelmiştim.

1979’daki yasaktan önce İran’da sizden başka gelecek vaat eden oyuncu var mıydı?

- 1970’lerde İran’daki oyuncuların en iyisi Tagi Akbari’ydi. Çok iyi bir oyuncuydu. Ayrıca, çiftlerdeki partnerim Kanyab Derafşicavan ile Asya’da hiç yenilmemiştik. Asya şampiyonu olmayı da başardık.

Şu anda İran tenisinin durumu nasıl?

- Bir durumdan söz edilemez. Sadece hobi amaçlı tenis oynayanlar var. Doğru dürüst bir ulusal program yok. Diğer tüm spor dallarındaki gibi teniste de iyi bir duruma gelmek için her zaman uluslararası karşılaşmalar oynamak gerekiyor. Maalesef, İran’da pek uluslararası turnuva oynanmadığı için tenis iyi durumda değil.

Eski tenisçilerle yaklaşık 10 yıldır Ustalar Turu’nda (Senior Tour) oynuyorsunuz değil mi?

- Evet, John McEnroe, Boris Becker, Michaeal Stich ve Henri Leconte gibi bir dönemin en önemli tenisçilerine karşı oynuyorum. Bu eskiler turnuvalarında oynamak için yılda 35-40 hafta yolculuk ediyorum.

Bu eski oyunculara karşı oynamak daha mı eğlenceli?

- Sanıyorum eski oyuncular kafaca daha rahat oluyor. Kaybetseler de çok sorun etmiyorlar. Bu yüzden daha sempatik maçlar oynanıyor. Biliyorsunuz diğer oyunculardan çok farklı bir tenis oynama stilim var. Seyirciler zevk alsın diye maça çıkıyorum. Profesyonel dönemde de rahattım. Bu stilimi ustalar turnuvalarında sürdürdüm. Bu yüzden birçok turnuvadan davet alıyorum ve seyirciler de beni izlemeye geliyor. Bu sayede iki saat boyunca neşe içinde bir maç izliyorlar.

Seyircileri böylesine eğlendirmenizin bir sırrı var mı?

- Bakın bu açıklanacak bir şey değil! Bunu anlamak için beni kortta izlemeniz gerekir. Tenis tutkum aynı zamanda hep bir oyun olarak kaldı. Çünkü ilk oynamaya başladığım yıllarda teniste para yoktu. Sadece zevk için oynardınız. İnsanları tribünde eğlenirken ve maçtan mutluluk ifadesiyle ayrılırken görmek benim için çok önemli.

FEDERER’İN OYUNU SIKICI DEĞİL ŞAHANE

Bugün Federer gibi en iyi profesyonel tenisçiler kortta her zaman çok ciddi. Tenisi bu kadar ciddi bir şekilde mi oynamak gerekiyor?

- Bence Federer tarihin en iyi tenisçilerinden birisi. Dünya sıralamasında hep 1 numarada kalmak için mücadele ediyor. Eğer biraz dalga geçmeye başlarsa 1 numarada kalamayacağını biliyor. Bugün dünyada tenisin seviyesi çok yüksek. Federer de bu seviyenin en iyi temsilcilerinden birisi. Bence sıkıcı değil bilakis şahane bir oyunu var. Onu oynarken seyretmekten büyük zevk alıyorum.

Ama maç sırasında seyirciyle hiç diyaloğa girmiyor? Bir dönem ABD’li Jimmy Connors’ın ve sizin yaptığınız gibi böyle bir ilişki kurmuyor...

- Connors çok iyi bir oyuncu ve kortta haşarı bir çocuktu. Kazanmak için her şeyi yapardı. Hatta rakibinin konsantrasyonunu bozmak için hakaret bile ederdi. Her oyuncunun farklı bir stili vardır. Connors seyirciyi ateşlemek, maçı bir gösteriye çevirmek isterdi. Herkes onun gibi olamaz ki! Aynı dönemde Çek Ivan Lendl ise kortta soğuk bir tavır takınırdı ama dünyanın en iyi oyuncusuydu. ABD’li John McEnroe her korta çıktığında ayrı bir olay meydana gelirdi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!