TÜSİAD’dan İmralı isyanı

Güncelleme Tarihi:

TÜSİAD’dan İmralı isyanı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 25, 2010 00:00

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, açılımın kötü yönetilmesinin moral bozucu olduğunu ancak bunun terörü haklı çıkarmayacağını belirterek, “Türkiye’nin nasıl olup da PKK’nın kontrol ettiği eylem planına uymak zorunda kaldığının, İmralı’nın ya da Kandil’de oturan ve varlık sebeplerini savaşı sürdürmekte bulanların terörün ritmini tayin edebildiğinin bize anlatılması gerekli” dedi.

TÜRK Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, son zamanlarda artan terör olayları konusunda taraflara sert çıktı. Açılımın kötü yönetilmesinin, içeriğinin tanımlanmaması, hayal kırıklığı yaratmasının ve son dönemdeki tutuklamaların moral bozucu olduğunu ancak bunun terörü haklı çıkaramayacağını söyleyen Boyner, PKK’nın kontrol ettiği eylem planına uyulmasının açıklamasını istedi. TÜSİAD’ın yılın ilk Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısındaki yaptığı konuşmaya “Maalesef bu toplantımızı, içimizi dağlayan haberler ve görüntülerin gölgesi altında yapıyoruz” sözleriyle başlayan Boyner, ‘gelecek vizyonunun yitirilmesinin yarattığı boşluğa’ değindi. Boyner, bu konuda şunları dile getirdi:

Ölenler bizim canlarımız

Türkiye’nin nasıl olup da PKK’nın kontrol ettiği bir eylem planına uymak zorunda kaldığının, İmralı’nın ya da Kandil dağında oturan ve varlık sebeplerini savaşı sürdürmekte bulanların ne olup da terörün ritmini tayin edebildiğinin bize anlatılması gerektiğine inanıyoruz. Gencecik çocukların neden öldüklerinin muhasebesinin şeffaf bir şekilde yapılmasını talep ediyoruz. Ölenler bizim canlarımızdır. Siyaset sınıfı kendi işini yaparken biz de boş durmamalıyız. Toplumsal birliğimizi sağlayacak adımları biz sivil inisiyatifi harekete geçirerek, her kesimden sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte şiddeti kesinkes reddeden bir platformda ortak çözümler aramaya başlamalıyız.

Yönetilemedi, moral bozuldu

Bunca yıldır daha çok öldürerek ve daha çok çocuğumuzun ölümünü kabul ederek terör meselesini çözemedik. Geçen yıl büyük umutlarla ortaya atılan Kürt açılımının neden kamuoyundaki ilk destek düzeyini kaybettiğini, giderek ülkedeki kutuplaşmayı arttırıcı bir nitelik kazandığını da iyice düşünmek zorundayız. Geriye dönüp baktığımızda körü körüne desteğin de, inadına red cephesi mantığıyla hareket etmenin de açılıma, dolayısıyla topluma verdiği zararları görüyoruz. Açılımın kötü yönetilmesi, içeriğinin tanımlanmaması, hayal kırıklığı yaratmış olması ve hatta son dönemdeki tutuklamalar üzücüdür, moral bozucudur.

Yine de terörü haklı çıkarmaz

Ancak bu unsurların hiçbiri şiddete başvurmayı, terör yoluyla toplumu bölmeyi, gencecik masum insanların, genç kızların öldürülmesini meşru kılmaz, haklı çıkarmaz. Şiddet siyasetin inkarıdır, siyaseti yok eder ve herkesi terörün düşmanlaştırıcı, nefret yayıcı mantığına teslim eder. Buna izin veremeyiz.

Yargı, siyasetin uzantısı olamaz

TÜSİAD’ın bir işveren derneği olarak siyasi konulara bu denli odaklanmasının, demokratik yapının kökleşmesi konusundaki ısrarının ekonomik bir temeli bulunduğuna dikkat çeken Ümit Boyner, şunları dile getirdi: “Hepimiz açısından yegane güvence olan hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimin kurulması açısından bu hedefi korumak zorundayız. Şu sırada hukukun siyasetin bir uzantısı olarak görülmesi artık kabul edilebilecek, sürdürülebilecek bir durum değildir. Artık hukuku, kendi başına bir değer olarak ele alıp ona uygun davranan, etkin ve hızlı işleyen, temel hak ve özgürlükleri rehber alarak adalet dağıtan bir yargı erki oluşturmak zorundayız.”
/images/100/0x0/55ead3fff018fbb8f8994c14

Cumhurbaşkanı Gül’den teröre çözüm istenecek

KONUŞMASINDA, “Sayın Cumhurbaşkanı geçen sene bizim de katıldığımız bir tespitte bulundu. Kürt sorununu Türkiye’nin en önemli ve mutlaka çözülmesi gereken meselesi diye takdim etti. Böyle önemli bir konunun neden hala demokratik bir çözüme kavuşmadığını bilmek istiyoruz” diyen Ümit Boyner, bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşecek. Boyner’in toplantının basına kapalı bölümünde, bu görüşmeye ilişkin üyelerin fikrini aldığı da öğrenildi.

Kazandıklarımızın gerisine düştük

BUNDAN 3 yıl önce Türkiye gelecek vizyonunun, AB üyeliği bağlamında nasıl bir gelecek inşa edileceğinin konuşulduğunu, bireysel hak ve hukuku, toplumsal barış ve huzurun sağlamanın heyecanının topluma hakim olduğunu hatırlatan Ümit Boyner, şöyle konuştu:

Ne oldu da bu vizyonu, heyecanı daha iyi bir gelecek kurmak için gerekli disiplini tükettik? Burada AB’yi bir eşik, bir hedef, bir standartlar kümesi olarak değerlendiriyorum. Hangi yönetim zaafı, hatta körlüğü bizi kazandıklarımızın gerisine düşürdü bunu sorgulamamız gerektiğine inanıyorum.
Sorgulayalım ki önümüzdeki fırsatları doğru değerlendirip kaçırmayalım. Türkiye enerjisini geleceği kurgulamaya, gençlerine umutlu bir gelecek hazırlamaya harcamalıyken hâlâ geçmişten taşıdığı ve siyaset kurumunun çözemediği ya da çözmediği sorunlarla uğraşmak zorunda kalmamalı.

Zihinler etnik temelde bölünüyor

ÜMİT Boyner, kararlılıkla sürdürülmesi gereken terörle mücadelenin tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin korunacağı, ‘tehlikeli fay hatlarının harekete geçmemesi için azami dikkatin gösterildiği bir ortamda yapılması’ gerektiğini vurgularken, “Türkiye’nin giderek zihinlerde etnik temelde bölündüğünü, böyle bir ruh halinin sinsice toplumun kılcal damarlarına nüfuz etmeye başladığı kaygısını yüreğimizde taşıyoruz” dedi. Boyner, şunları söyledi: “Şiddet siyasetin inkarıdır. Siyaseti yok eder ve herkesi terörün düşmanlaştırıcı, nefret yayıcı mantığına teslim eder, buna izin veremeyiz. Türk siyasetinin en büyük zaaflarından birisi kritik dönemlerde diyalog kapılarının kapalı tutulmasıdır. Bugünkü konjonktürde eski alışkanlıklara, sıfır toplamlı oyun mantığına teslim olmadan mutabakat zemini hazırlanması şarttır. Bu mücadele tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin korunacağı tehlikeli fay hatlarının harekete geçmemesi için azami dikkatin gösterildiği bir ortamda yapılmalıdır. Bunları talep ediyoruz.”

Susması gereken biz değil silahlar

ÜMİT Boyner, toplumsal barış konusunda sivil toplum örgütlerine düşen görevlere dikkat çekerken, bu konuda TÜSİAD’a yöneltilen eleştirileri de şöyle yanıtladı:

Konuşmayı sürdürmeliyiz. Konuşmak için gerekli zeminin hep müsait olmasını sağlamalıyız. Türkiye’de bugün susması gereken yegane unsur silahlardır. Bunun yolunu bulmak zorundayız. Geçmişte TÜSİAD’ın bir işveren derneğinden beklenmeyecek tartışmaları başlattı, raporlar yayınladı. TÜSİAD’ın inatla ve ısrarla bunları yapmasının en önemli nedeni de kendisini yalnızca bir cemaatin, sınıfın, çıkar grubunun gündemini değil tüm toplumun çıkarlarını savunmakla yükümlü hissetmesidir. Varlığımızın da buna bağlı olduğunu biliyoruz. Kısacası bizim cemaatimiz toplumun tümüdür. Peki toplumun tümü için konuşma hakkını nereden buluyorsunuz diyenler de oluyor. Rakamlar bu sorunun cevabını gayet açık şekilde veriyor.

Türkiye’de kamu dışı üretimin yüzde 65’i bizim üyelerimiz tarafından gerçekleştirilir. Kayıtlı istihdamın yüzde 50’si TÜSİAD üyesi şirketlerdedir. Bunlar sigorta primlerini öder, çoğunlukla ISO standartlarında çalışır. Enerji dışındaki ithalat ve ihracat hacminde, üyelerimizin payı yüzde 85’tir. Devletin en önemli gelir kaynaklarından kurumlar vergisinin yüzde 90’ını üyelerimiz ödüyor. Yalnız biz değil, dünyanın en yüksek dolaylı vergi yükünü taşıyan bu toplum da parasının hesabını sormak, kaynakların doğru hedeflere, etkili şekilde ve adilce dağıtıldığından emin olmak hakkına sahiptir.

NOTLAR

‘En kötü Babalar Günü’nü geçirdim’ dedi ve ağladı


Bodrum’da yapılması planlanan ancak terör olayları nedeniyle İstanbul’a çekilen YİK toplantısına katılım beklenenden fazla oldu. Anadolu’dan çok sayıda işadamınının toplantıya katıldığı gözlendi. Çırağan Sarayı’nın toplantı salonuna ek sandalyeler konuldu.

Yılın ilk YİK toplantısının konuk konuşmacısı Fransız akademisyen, yazar ve Devlet Onursal Danışmanı Prof. Jacques Attali, olacaktı. Ancak toplantı son anda Bodrum’dan İstanbul’a alınınca Attali katılamadı. Attali’nin ekim ayında yapılacak olan YİK toplantısına katılacağı belirtildi.

Açılış konuşmalarına olduğu gibi, toplantının basına kapalı bölümüne de artan terör olayları ve bunlara karşı ortak bir çözüm bulunması gerektiği yönündeki görüşler nakim oldu. Aralarında Mehmet Şuhubi, Sedat Aloğlu, Mustafa Boydak, Muharrem Yılmaz, Aynur Bektaş’ın bulunduğu birçok üye söz aldı.

Eski bir milletvekili de olan Sedat Aloğlu, son 6 ay içinde bölgeye 2 kez gittiğini, yapılmaya çalışılan yatırımların örgüt tarafından sabote edildiğini, “İşadamları gitsin, orada yatırım yapsın, ekonomiyi kalkındırsın” demenin yeterli olmadığını söyledi. “İnsanın içi yanıyor. Hayatımın en kötü babalar gününü yaşadım” derken göz yaşlarını tutamayan Aloğlu, konuşmasını yarıda kesti.

“Artık ‘kan yerde kalmayacak’ gibi söylemlerin yeterli olmadığını söyleyen Rona Yırcalı ise liderlerin ‘birlik ve beraberlik göstermesi’ gerektiğini vurguladı.

Bölge halkı ile terörün bağdaştırılmaması gerektiğini vurgulayan Aynur Bektaş, bölgeye yönelik yeni bir teşvik sisteminin devreye girmesi gerektiğini. kadınlar üzerinden de mutlaka farklı bir yoksulluk giderici önlem alınması gerektiğini savundu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!