Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi, ölmez

Güncelleme Tarihi:

Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi, ölmez
Oluşturulma Tarihi: Ocak 24, 2023 07:00

İftarlık Gazoz, Arif V 216, Karakomik Filmler, Eltilerin Savaşı gibi pek çok filme yapımcı olarak imza atan Muzaffer Yıldırım, sinemanın ölüm döşeğinde olduğuna da demode olduğu görüşüne de karşı mı karşı… Geçtiğimiz yıl Türkiye’de 36 milyon seyirciyi yakalayan sinemanın 2025’te 100 milyon bilete ulaşacağını öne süren Yıldırım, “Gazeteler öldü deniliyor ya, nasıl öldü? Hâlâ içeriği gazeteler, gazetelerdeki gazeteciler üretiyor, diğer mecralar kullanıyor. Sinema da ölmedi, ölmeyecek. Dünyadaki tüm stüdyolar en şaşaalı filmlerini sinema için yapıyorlar, yapmaya da devam edecekler. Çünkü bu işin büyüsü beyazperdede” dedi. İşte Muzaffer Yıldırım ile söyleşimiz:

Haberin Devamı

Son dönemde dijital platformların çoğalmasıyla sinema salonların öldüğü düşüncesi artıyor, aynı düşüncede misiniz?

Yüzde yüz tamamen, apayrı düşünüyorum. Aksine yapımcı olarak söylüyorum, platformlar ne yaptı biliyor musun? Sinemadan sonra “Filmi bana sat” diye bana bir bütçe çıkarıyorlar artık. Eskiden platform geliri diye bir şey yoktu. Ne vardı, Pay TV. Onun da 1-2 alıcısı vardı ve ucuzdu. Ya da açık kanala satıyorduk. Şimdi platformlar bize filmi daha çekerken sinema sonrası parayı veriyor. O para benim daha iyi yapım yapmama neden oluyor. Yapımcıyı motive eden, ekstra sermaye katan bir olay oldu. Sinemacı olarak platformlara teşekkür ediyorum. Daha iyi ürünler yapmak için daha çok para lazım.

Yani dijital platformlar aslında sinemanın rakibi değil mi?

Haberin Devamı

Tamamen tamamlayıcısı. Bir filmin bütçesini yaparken, yapacağımız harcamaları da hesaplarken, platformlardan gelecek parayı da dahil ettiğimiz için yapım bütçelerimiz büyüdü. Daha kaliteli ürünler yapmak için artık şansımız daha da arttı. Çünkü oradan bir para geliyor. Yani hiç beklemediğin bir yerden 1 milyon dolar geliyor. 4-5 sene öncesine kadar böyle bir şey yoktu. Şimdi proje bazında oturup platformlarla konuşuyoruz. Dijital platformlara çok ciddi bir saygım var. Teknolojinin getirdiği bir avantaj. Gelen para ne demek, daha iyi yapım demek. Yani geliriniz sadece bilet geliriyle hesaplanmıyor artık.

Ortada bir çelişki yok mu? Son dönemde Yılmaz Erdoğan, Gülse Birsel, Ata Demirer gibi isimler niye sinemaya değil de platforma gittiler?

Bu konuyu geçen hafta Yılmaz Erdoğan’la konuştuk. Haklı oldukları bir taraf var o da şu; sinemaya pandemiden dolayı 2021’de 12 milyon seyirci gidince, 2022’de 36 milyon bilet satılınca, “Hazır malımız var, sinema da iyi değil, seyirci sayısı düşük dijitale mal yapalım” diye bir anlayış oldu. O dönemin bir fırtınası bu. Ben bunun devamlı olacağını düşünmüyorum. Önümüzdeki sene büyük sanatçıların mallarını sinemaya çıkmadan dijitale vereceklerini düşünmüyorum. Belki dijital için özel üretim yapacaklar ama sinema filmini vermeyecekler.

Haberin Devamı

O zaman son dönemde ön planda oldukları için soruyorum; Ata Demirer, Gülse Birsel gibi isimler seyirci ve gelir olarak kendilerini garantiye mi almak istediler?

Bence sinemanın 2022’de 36 milyon bilet satıp bir yere geleceğini düşünmemiş olabilirler. Ki ben Ata Demirer ve Gülse Birsel’in sinemaya çıksa 3-4 milyon biletin altında kalmayacağını düşünüyorum. Seyredince bunu gördüm ve üzüldüm bir yandan.

Yani daha mı iyi kazanırlardı?

Aldıkları rakamı bilmiyorum. Ticari bir sır ama 3-4 milyon seyirci yapsalar sinemadan en az 100-120 milyon TL para kazanırlardı. Üstelik sinemadan sonra dijital platforma satıp tekrar kazanabilirlerdi. 3 milyon dolar değilse de 500 bin – 1 milyon dolara satarlardı.

Haberin Devamı

Peki tüm bunlardan sonra siz doğrudan dijitale bir şey çekmem mi diyorsunuz?

İyi bir malım varsa dijitale niye vereyim? Hiçbir zaman yapmam demem. Kesinlikle yaparım ama bu iş dijitalde ses getirecek, “Helal olsun bu da dijitale yapılacak iş gibi değil” diyecek olurlarsa yaparım. Çünkü benim emeğimin ekonomisini karşılamıyor dijitale yapılan işler. Fabrikasyon üretim yapılıyor dijital platforma. Onlar öyle yüzde 20, yüzde 30 kârla veriyorlar ki o kadar emeğe değmez. O içeriği kaybetmeye değmez. Zaten konu az, senaryo zor, hikâye zor, bir de onu sen dijitale ver; olmaz.

Son dönemde çıkan filmleri düşündüğünüzde aynı filmin dijitale maliyetiyle, sinemaya maliyeti ne kadar fark eder?

Haberin Devamı

Bence dijitale yapılırken yarı yarıya para harcanıyor. Millet sinemaya ‘ne oluyor’ derken 2023 yılında 50 milyonun üzerinde seyirci bekleniyor. Birkaç önemli film de girerse bir anda biz 60-70 milyonları görebiliriz. Bergen’i 5.5 milyon kişi seyretti ilk çıkışında. Zaten bu bir örnek. Mal varsa, içerik doğruysa, merak uyandırıyorsa iş yapıyor. Avatar 2.5 milyona gidiyor. Rafadan Tayfa 2.5 milyona gidiyor. Prestij Meselesi filmi geliyor. Ben bu filme en az 5 milyon seyirci bekliyorum.

Bu rakamlar reklam veren açısından ne ifade ediyor?

‘Sinema eskisi gibi değil, öldü sinema o yüzden oraya reklam düşünmüyoruz’ gibi düşünüyorlar. Sponsorluk konusunda mesela 2022’de 36 milyon kişinin sinema seyrettiğinin farkında değiller. Bu sene 50 milyon kişinin film seyredeceğinin de farkında değiller. Doğal olarak sinema salonları pandemide aynı havayolları gibi çok ağır yara aldı. Fakat pandemiden çıktıkları anda, içerik hazır olmadığı için sinemanın geri dönüşü üç seneyi alacak. “Gazeteler öldü” deniliyor ya. Gazete nasıl öldü? Hâlâ içeriği gazeteler, gazetelerdeki gazeteciler üretiyor. Onların ürettikleri kağıt dışında TV, internet, dijitalde de milyonlarca kişi tarafından okunuyor, izleniyor… Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi. Hiçbir zaman da ölmeyecek. Bu işin merkezi sinema. Oyunculuğun, her şeyin merkezi sinema.

Haberin Devamı

Neden tekrar sinema? İnsanlar neden sinemaya geri dönme ihtiyacı duyuyor, evinde oturup film izlemek varken, büyüsü ne, farkı ne?

Evindeki ekran, en büyük projeksiyon makinesiyle, sinema salonlu evlerde bile 100 m2. Perdede 300-500 kişiyle birlikte seyrettiğin bir filmin duygusunu kıyaslayamazsın. Sinemada olayın içine girip kayboluyorsun. Genç bir çocuk hoşlandığı bir kıza “Gel evde Netflix izleyelim” mi diyecek, “Bu hafta çok güzel bir film var. Sinemaya gidelim” mi diyecek. Belki ilk defa orada eli eline değecek. Bu ritüeller ölmez. Bu burada da böyle, Çin’de de böyle, Afrika’da da böyle… “Sinemaya gidelim mi?” deniliyor. Sinemanın sosyal hayatımıza kattığı, sosyalleşme olgusu çok yönlü bir şey. Sinemada seyirci beraber gülüyor, duygulanıyor. Hiç gülünmeyecek bir yerde adamın teki gülüyor, herkes ona gülüyor mesela. Yani orada bir paylaşım var.

SİNEMA BİR BÜYÜ AMA DİJİTALE TEŞEKKÜR BORÇLUYUZ

Peki siz filmleri izlediniz, kendiniz de bu işi yapıyorsunuz. Sinemaya çekilen filmle dijitale çekilen filmler arasındaki temel farklar neler?

Ben yine de bu filmler özelinde bir şey söylemek istemiyorum. Ben beğendim filmleri.  Dijitale yapılan dizilerin, filmlerin muhakkak içinde bir ucuzluk var. Bir tasarrufu görüyorsun. Bir kalite tasarrufu, bir ekstra sahne performans tasarrufu yakalıyorsun ve diyorsun ki “Tamam bu direkt dijitale yapılmış.” Zaten yapımcılarda bir laf var. Çok önemli bir laf: Bu mal dijitale. Ne demek bu; sinemada seyirci bulmaz, dijital için uygun.

Orta bir prodüksiyon ve sonuçta bu çıkıyor tabi.

Dünyada, Netflix, Amazon, Apple gibi platformlar girerken sektöre, çok sükseli büyük filmler çekerek dünya çapında bir pazarlama yapıyorlar. Ama belli bir üye sayısına gelince artık yapmayacaklar. O pazarlamaydı. Şimdi önlerinde gerçek bir iş var.

Dijital platformlar aslında diyor ki; “Sinemaya kaliteli iş yap, ben bunu sinemadan sonra platformda da göstereyim.” Çünkü sinema onların rakibi değil. Sinema başlı başına bir sosyal olay. Ne oldu dünyada? Yüzde 75-76 tüm gişeler geri geldi. Çünkü içerikler sinema için yapılmaya başlandı. Hiçbir Marvel serisi ya da John Wick’ler falan dijital platform için yapılmıyor ki milyar dolar verebilirler bunlara.

Tüm sinema sanatçıları ve oyuncular için sinema bir büyü. 100 metrekare ekranda oynamak... Dijitale mal verdiklerinde içlerinde o sinemanın uhdesi kalır. Tutkudur o. Ama oyuncular için dijital, pandemi döneminde sektörü ayakta tutan yepyeni bir şey oldu. Set çalışanlarından tüm sektöre ayakta kalıp para kazanmaya devam ettiler. Bu anlamda dijital platformlar teşekkürü ve saygıyı hak ediyorlar.

Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi, ölmez
Serkan Çayoğlu - Aslı İnandık - Kerem Ayan

2025’TE SİNEMA 100 MİLYON SEYİRCİYİ GÖRECEK

Sinemanın tekrar ayaklandığı bir dönemde, iyi bir filmi olan, öncelikle dijital platforma giderse yazık mı olur diyorsunuz?

Çok yazık olur. Ben Ata’nın da, Gülse’nin de Şahan’ın da sinemaya çıkmamasını sinema endüstrisi açısından yazık buluyorum. Kendileri açısından olumlu olabilir. Onu bilemiyorum. Sinema salonlarının yaşatılıp, büyütülmesi demek sinema endüstrisinin büyütülmesi demek. Ben Mars Sinemaları’nı sattığımda 1000 salon vardı. Sonra bin 100 salona kadar çıktılar. Şimdi galiba 200-300 salon kapatmışlar. Bu beni üzen bir hikâye. Benim iddiam şu. Türkiye 100 milyon seyirciyi 2025 yılında görecek. Sinemalar yine uçacak. Sırf dijitale iş yapma meselesi bir pandemi sürecinin ortaya çıkarttığı bir hikâyeydi. Dünyada para kazanan platform var mı, kârda olan? Yok. Milyarlarca dolar ödeyip içeriği böyle yapma ihtimalinin olmadığını zaten onlar da biliyor. Sürdürülebilir bir şey değil o.

Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi, ölmez

MALİYET ÜÇ KAT ARTTI

Yeni film projelerinizden bahseder misiniz?

Ben sinemacıyım, sinemaya çekiyorum. İki filmim var. Netflix’le anlaştım, sinemadan sonra dijitale gidecek filmlerim. Biri 24 Şubat’ta çıkacak olan Hasan Can Kaya,  Büşra Pekin, Şebnem Dönmez, Barış Yıldız, Ege Aydan, Berkan Şal ve Uğur Yücel’in rol aldığı romantik komedi filmi Çok Aşk, Hasan Can Kaya yazdı, Kıvanç Baruönü yönetti. Seyirciler çok keyifli bir film izleyip, Hasan Can’ın oyunculuğunu görecekler. Konuşanlar’daki adam kimse filmdeki adam da o.    

Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi, ölmez
‘Çok aşk’ oyuncuları

Diğer filmimiz 17 Mart’ta vizyona girecek olan Oregon. Senaryosunu Ümit Ünal yazdı. Kerem Ayan’ın ilk yönetmenlik deneyimi. Aslı İnandık, Serkan Çayoğlu, Selen Uçer, Nazlı Bulum, Özgür Emre Yıldırım, Nejat İşler, Zihni Göktay ve Nevra Serezli rol aldı. 1980’ler Türkiye’sinde bir apartman ve mahalle hikâyesi. 

Gazeteler nasıl ölmediyse sinema da ölmedi, ölmez
‘Oregon’ oyuncuları

Pandemi sonrası filmlerin maliyeti arttı mı?

Pandemi öncesine göre üç misli pahalandı. Aşağı yukarı iki milyon doların üzerinde para harcadık filme. Bilet fiyatları enflasyonun altında arttı ama yine de pahalı. Pandemi öncesi filmciye 2 dolardan fazla kalıyordu. Bilet başına net şimdi 1.5 dolar.

Peki seyirci hedefiniz ne?

Hasan Can’ın filmi 3 milyon kişi de olur 5 de 8 de… Ama 3 milyonun altında olmaz. Hasan Can yeni jenerasyon komedyen, özellikle yirmi beş yaş altının deli olduğu bir adam. Onun için de zaten onu sevenler deli gibi bekliyor.

CEM, GÜLSE, ŞAHAN, ATA, YILMAZ SENEYE HEPSİ SİNEMADA OLUR

Böyle bir pazar varsa,  böyle bir potansiyel de varsa, şu anda sinemaya yatırım zamanı diyebilir miyiz?

Ben kesinlikle, yani hem film hem de sinema olarak, yatırım zamanı olduğunu düşünüyorum.  Kapanan sinemalar tekrar açılacak. Burada alışveriş merkezi sahiplerine de söyleyeceğim bir şey var. Yanlış yaptılar. Zorlu kalktı, dört salona indi. Şimdi haftada 12-15 film vizyona çıkıyor. Zorlu oynatamıyor. Niye sinema salonlarını mağaza yaptılar? O sinema seyircisi bir alışveriş merkezi için ne demek? Oraya gidersin, yemeğini yersin, arada bir şey görür, satın alırsın, filme girersin. Şimdi Zorlu bunu kaybedecek. Mağazaya gelen geliyor zaten. Ben eminim Zorlu gibi AVM’ler bir süre sonra yeni salon yapmak isteyecek.

Ben inanıyorum, Gülse Birsel, Ata Demirer, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz seneye sinemada olurlar. Ne sinema onlarsız ne de onlar sinemasız yapabilirler.

NEDEN HEP 80’LER

Ata Demirer’in filmi, sizinki, niceleri hep 80’lerde geçiyor. Bizim bu 80’ler takıntımızın nedeni nedir? Bunun sihri nedir?

80 öncesi Türkiye, 80 sonrası… İhtilal, Özal dönemi, yasakların olduğu, kalktığı, kuyrukların olduğu daha romantik ve daha naif bir dönem. Onun için o dönemle ilgili o yaş gruplarının bence o dönemde güzel anıları var. Çok önemli bir zaman atlayışı var.

Siyah beyaz televizyonlar gelmiş, renkli televizyona geçilmiş.

80’ler biraz yavaş geçti ama dolu doluydu bence, katılır mısınız?

Katılırım. O dönem bence de böyle sindire sindire, dolu dolu geçti. Şimdi yeni jenerasyonun mesela bir fragman ikinci saniyede ilgisini çekti çekti, çekmedi tak geçiyor. O kadar çok içerik var ki…

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!