Editör

Güncelleme Tarihi:

Editör
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2006 00:00

İTÜ Güneş Arabalarına 2 haftada 9 kupa

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) güneş enerjili taşıtları ARIBA ve ARIBA II, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi tarafından 21-22 Temmuz 2006 tarihlerinde İstanbul Park pistinde düzenlenen "Formula G - Güneş Arabaları Yarışı Türkiye Şampiyonası"nda ilk iki dereceyi aldı. İTÜ’nün güneş arabaları, 6-9 Temmuz 2006’da İzmir’de gerçekleştirilen Ege Kupası’nda aynı araçlarla birincilik ve üçüncülük almıştı. İki yarışmanın yarı finallerinde de derece alan İTÜ takımı, Özgün Tasarım Ödülü ile birlikte toplam 9 kupanın sahibi oldu.

Formula G Türkiye Şampiyonası, ilk kez 30 Ağustos 2005’te İstanbul Park’ta düzenlenmişti. Bu yılki şampiyona iki aşamada yapıldı. 6-9 Temmuz 2006’da İzmir’deki şampiyonaya 31 takım katıldı. ARIBA "Ege Kupası"nı alırken, ARIBA 2 üçüncü, Sakarya Üniversitesi’nin aracı "Saguar" ise ikinci oldu.

İkinci aşama olan Türkiye Şampiyonası’nda 36 finalist takım yarıştı. Yarı final turlarında da derece alan İTÜ araçları ARIBA ve ARIBA II, 30 turluk yarışı en başından beri aynı performansla sürdürerek, birinci ve ikinci oldular. Aynı zamanda en iyi tur zamanını da elde eden araçlardan ARIBA, "Özgün Tasarım Ödülü" ile de ödüllendirildi. Böylece İTÜ Güneş Arabası Ekibi, İzmir’de 4, İstanbul’da 5 kupa sahibi olarak bir rekora imza attı. Türkiye Şampiyonası’nda üçüncülüğü Yıldız Teknik Üniversitesi’nin aracı "Barracuda" aldı. http://www.ariba.itu.edu.tr

ARIBA II

İTÜ’lüler web sitelerinde projeyi şöyle anlatıyorlar: ARIBA II'nin ilk hareketi Montaj sürecinin sonuna yaklaşılan ARIBA II ilk "adım"larını attı. Kabuk-şasi dökümünün tamamlanmasının ardından yaklaşık 1 haftadır devam eden montaj sürecinin sonuna yaklaşıldı. Elektrik tesisatının ve mekanik aksamın montajının büyük ölçüde tamamlandığı ARIBA II'nin motoruna araç üstünde ilk defa güç verildi. Hızla son hali verilmeye çalışılan araç gerçekten heyecan verici. Sizlerle buluşturmak için sabırsızlanıyoruz. ARIBA ile 2004 yılında başlayan güneş enerjisiyle çalışan en verimli yarış aracını üretme hayali, arkada bırakılan iki sene ve Formula G 2005 deneyimi ile ARIBA II projesinde yeni bir soluk buluyor.

Dünya standartlarında, rekabetçi, detaycı bir tasarımın adı ARIBA II. En verimli, en hızlı, en sağlam ve piste en uyumlu güneş aracını üretmek için mekanik ve elektrik mühendisliği disiplinlerini bir arada buluşturan İTÜ GAE, 2006 yılında ikinci nesil aracıyla tasarımda yeni ayrıntılar ile piste çıkıyor.

Bu ve benzeri yarışların, bilimsel çalışmalarla halk arasında bütünleştirici rol üstleneceğine ve bu yolla bilimde çok daha büyük atılımlar yapılabileceğine inanan İTÜ GAE’nin en büyük hedefi, her parçası İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılmış, tamamı Türk öğrenciler tarafından tasarlanmış ve üretilmiş üstün bir araç üretmektir.

Baharda İTÜ Maslak kampusunde sıkça görebileceğiniz ARIBA ve ARIBA II ile bu seneki hedef FormulaG"de "duble" yapabilmek. 2006"da da "güneşe kanatlandık".

"Biyo" Teknoloji

TÜSİAD geçenlerde bir biyoteknoloji raporu yayımladı. Ülkemizin, dünyada hızla yükselen bu alanda, üretimi ve araştırmaları planlaması isteniyordu raporda, ve ayrıca biyoteknoloji alanlarında dünyada yeni üretim alanları konusunda genişbilgi veriyordu..

Biyoloji, en temel bilim dalı. Tabii, diğeri de fizik. Bildiğiniz gibi, biri canlıları, diğeri ise yaşanılan fiziksel ortamı bütün boyutlarıyla anlamaya çalışır.

Fiziğin bulguları, yani çevrenin yasalarını ve özelliklerini ortaya çıkarması sayesinde, insanoğlu dış çevreyi denetim altına alabiliyor. Havayı denetliyor, uçuyor, atmosfere ve dışına çıkıyor. Uzayda yürüyor, Ay’a iniyor, Mars’a gidiyor... Buhar makinesini geliştiriyor, elektriği üretiyor vb.

Fizik, evrenin tabi olduğu yasaları, hele mikro ve makro düzeyde kavradıkça, insanın önüne gerçekleştirebileceği sınırsız olanaklar açıyor: sanki yapılamayacak hiç bir şey yoktur!

Sadece zamana ihtiyaç var!

Aslında biyoloji, fiziğin bir anlamda ikizi sayılabilir.

Biyoloji de, canlıları canlı yapan moleküler mekanizmaları ve maddeleri ve bunları birleştiren sistemleri, bu sistemlerin arkasındaki "akılları" kavradıkça, canlıları da, "yeni canlılara" dönüştürme yeteneğini ele geçiriyor.

"Biyo" teknoloji yöntemleri ile örneğin, canlılara yeni genetik özellikler kazandırılıyor. Veya hastalıkları tedavi tedavi ediliyor... İlaç üretiliyor...

"Biyo" teknoloji yöntemleri ile, insanoğlunun atmosferde uçmak ve uzaya gidebilmek için geliştirdiği "uçak"lar arasında sanırım hiç bir fark yok.

Çevre, fiziksel ortam; canlı da biyolojik ortam.

Uçaklarla, örneğin çevreye egemen oluyorsunuz. "Biyo" teknoloji ile de canlılara!

Bu açıdan, biyoloji, günümüzdeki en gözde alt dalları olan moleküler biyoloji, biyoteknoloji, genetik, özetle "hayat bilimleri", 21.yüzyılın en önemli bilim dallarıdır.

Bu alanlarda bilimsel bakımdan güçlü olanlara, günümüzün ekonomik efendileri gözüyle bakabiliriz...

Bilim birdenbire, en azından bazı genetik hastalıkları, kilitle kapı açar kapar gibi, "insanın dışına" çıkartabilme perspektifini yakaladı.

Bu perspektif zaten vardı yıllardır.

Ama "mikro RNA" teknolojisi, RNA’ların, "DNA’ların emirlerinin taşıyıcısı rolünden" daha başka rollere de sahip olduğunun anlaşılması, bu vizyonu birdenbire gerçekleştirilebilir boyutlara indiriverdi!

İşte biyo-teknolojinin büyük gücü karşınızda!

Şüphesiz biyoteknoloji tıp ile sınırlı değil..

Gelecek Cumartesiye kadar sevgi ve dostlukla..

Editör
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!