Dr. Yanıt

Güncelleme Tarihi:

Dr. Yanıt
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2004 23:08

Doğa olayları arasındaki ilişkilerde hangi kuvvetler rol oynar?

SORU: Doğadaki birçok şey, birbirine bir parametrenin karesi ya da küpüyle bağlıdır. Fakat bir jet motorunun yarattığı gürültü, çıkış gazının hızının sekizinci kuvvetiyle orantılıdır. Doğada kendi kendine meydana gelen ve daha yüksek üstel büyüklüklerle birbirine bağlanan olaylar da var mıdır?



YANIT 1: Yıldızlar ve füzyon: Yıldızların içinde meydene gelen füzyon için gereken enerji üretici reaksiyonlar sıcaklığa çok hassas bir şekilde bağlıdırlar. Özellikle hidrojenin karbona çevrildiği reaksiyonların gerçekleştiği yıldızlarda bu durum iyice belirgindir.

Yıldızın merkez sıcaklığının kesin değerine bağlı olarak bu tür bir karbon çevrimi reaksiyonunun karakteristik oranı, çok sıcak yıldızlarda sıcaklığın 13. kuvvetiyle orantılıdır, bizim güneşimize benzer yıldızlarda bu orantı, sıcaklığın 20. kuvvetiyle sağlanır.

Kırmızı devler ve süper devler gibi evrim geçirmiş yıldızlarda üçlü,alfa reaksiyonlarısıcaklığın 40. kuvvetiyle orantılıdır. Sıcaklığın bu yüksek kuvvetlerine olan bağımlılık, yıldızların kararlı bir şekilde varlıklarını sürdürebilmelerini sağlayan bir "termostat" gibi iş görür. Sıcaklığın biraz artması enerji üretiminde büyük bir sıçrama oluşturur, bu durumda yıldızın çekirdeği genişleyip soğuyarak ısı dengesini ayarlar.

YANIT 2: Nötrino akışı: Dünyadaki "boron- 8 nötrinoları"nın akışı güneşin merkez sıcaklığının 18. kuvvetiyle orantılıdır. Bu orantının hemen farkedilebilecek iki ayrı uygulaması vardır. Güneşin nötrino akışı, güneş sıcaklığının ölçülmesi yönünden çok büyük önem taşır, fakat bu ölçümlerin anlamlı olabilmesi için bu nötrinoların dünyaya ulaşana kadar başlarına nelerin geldiğini bilmemiz gerekir (bu zor problem, "Güneş nötrinosu problemi" adıyla anılır).

Bu aranın işe yaradığı ikinci alan ise paleoklimatolojidir.

Güneş sıcaklığının jeolojik zamanlar içindeki değişimi, gezegenimizin iklimsel geçmişiyle ilgili önemli ipuçları içerir. Gerçi yeryüzündeki çeşitli ölçümlerle de bu durumu kabaca belirlemek mümkündür ama nötrino akısı tekniği çok daha kesin sonuçlar verebilir.

YANIT 3: Evlerdeki ampuller: Böyle büyük üstel değerler için mutlaka göz alıcı astrofiziksel olaylara gitmemize gerek yok, zira evlerde kullanılan tunsten flamanlı ampuller de bu tür sonuçlara yol açar. Sıradan voltaj değişimlerinin olduğu bir ortamda (en çok %25 oranında değişim) çalışan bir ampulün ömrü, volltajın 14. kuvvetiyle ters orantılıdır. Örneğin normal voltajın %80'inde kullanılan bir ampulün ömrü % 2000 oranında artar.

Bu durum anlaşıldıktan sonra, kendileri için belirlenen voltajın altında kullanılmak üzere ampuller üretilmeye başlanmıştı.

YANIT 4: Bir malzemede "yorulma", malzemeye uygulanan bir dizi gerilmenin yarattığı yıpranma sonucunda ortaya çıkar. Ağaç kompozit malzemelerin yorulma ömrü, uygulanan gerilmelerin genliklerine ters orantı oluşturacak şekilde yaklaşık 11.7'nci kuvvetten bağlıdır. Bu orantı, özellikle yorulma probleminin çok önemli olduğu tasarım çalışmalarında kullanılır, örneğin rüzgar türbinlerinin tasarımında bu oran önemli bir yer tutar.

YANIT 5: Jet motoru ve 5. kuvvet: Soruyu soran okur, jet motoru gürültüsüyle hızın sekizinci kuvvetini bağlantılandırmış ama bence bu yanlış. Bence 5. kuvveti demeliydi. Tabii bazı ses üstü akımlarda hızın 15. kuvvetinin bile söz konusu olması mümkündür ama bu şokla sınır tabakanın etkileşmesinden kaynaklanır. Bu gibi durumlar sadece laboratuvarda gözlenmiştir, çünkü bu şartlar altındra bir uçağı kullanıma sunmak delilik olur.

TV ekranı renkleri nasıl oluşturuyor ve kullanıyor?

SORU: İlkokulda, üç temel rengin kırmızı, mavi ve sarı olduğunu, diğer bütün renklerin de bu üçünün karıştırılmasıyla oluşturulduğunu öğretmiştik. Televizyon ekranına çok yakından bakarsanız resimlerin kırmızı, mavi ve yeşil noktalardan oluştuklarını görebilirsiniz. Televizyon bu renkleri neden ve nasıl kullanıyor? Örneğin yeşil rengi nasıl oluşturuyor?


CEVAP 1: İki ayrı temel renk grubu vardır. Kırmızı, mavi ve yeşilin oluşturduğu gruba "eklenebilir grup" adı verilir ve karışık ışıkla ilgili kavramlarla bağlantılıdır. Kırmızı, mavi ve sarıdan oluşan diğer grup ise "çıkarılabilir grup" diye adlandırılır ve boyaların birbirleriyle karıştırılmasıyla ilgili problemlerde göz önüne alınır. Bu ikinci grubun renkleri teknik olarak macenta, siyan ve sarı olarak tanınırlar çünkü macenta ve siyanı kırmızı, mavi ve sarı kullanarak oluşturmak imkansızdır.

Böyle iki ayrı renk grubunun varlığının nedeni, değişik ortamların renklenirken değişik işlemlerden geçiyor olmalarıdır. Çıkarılabilir grupta, boyanın içindeki kimyasallar bazı dalga boylarındaki ışıkları diğerlerinden daha çok emerler. Bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan renkler, emilmeyip yansıtılan ışıktan kaynaklanır. Oysa eklenebilir grup, ışığın rengini gösterir, iki temel renk karıştırıldığında da gözünüz frekansları ikincil bir renk olarak yorumlar.

Televizyon ekranı kırmızı, mavi ve yeşili kullanır çünkü ekran renkleri değil ışıkları karıştırır.

CEVAP 2: Televizyon ekranı başta siyahtır, renkli ışıklar daha sonra eklenirler. Bir ressamın kullandığı kağıt ise başta beyazdır, daha sonra eklenen boya yansıyan ışıktaki renkleri ortadan kaldırmaya yarar. Televizyon ekranı eklenilebilir renkleri kullanır, oysa ressamların resim yaparken kullandıkları renkler çıkarılabilir renklerdir.

Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, bu iki sistem birbirini bütünler. Sarı ve maviyi birbirine karıştırırsanız yeşili elde edersiniz, yeşil, eklenebilir bir temel renktir. Bunun tersine olarak sarı ışık, kırmızı ve yeşil ışıktan çıkarılabilir.

İşte bu noktada ilginçlikler başlar. Çıkarılabilir temel renkler sarı, siyan (gök mavisine benzeyen açık bir mavi) ve macentadır (bir çeşit mor). Gerçek kırmızı boya, sarı ve macenta boyalarla üretilebilir. Burada sorun, bu işe uygun olan gerçekten iyi bir macentanın elde edilmesinin çok güç olmasıdır.

Hepatit C’nin diğerlerinden farkı var mı?

Soru: Hepatit C'nin diğer hepatit türlerinden farkı nedir?


YANIT: Hepatit C 1960'lı yıllarda farklı bir hepatit türü olarak tanımlandı. O dönemlerde hastalığa neden olan etmeni tanımlayacak gelişmiş yöntemler henüz yoktu ve bu hastalığa A ve B tipine girmeyen hepatit gibi dolaylı bir isim kondu. HIV araştırmalarında kullanılan yöntemlerden yararlanılarak 1989 yılında tam olarak teşhis edildi.

Hepatit C, hepatit hastalığına yol açan 5 virüsten (A,B,C,D,E) biridir. Biliyorsunuz, Hepatitin sözcük anlamı ‘‘karaciğer büyümesi''dir, yani hepatitler karaciğer hastalıklarıdır. Hepatit, alkolizm gibi viral olmayan nedenlerden dolayı da ortaya çıkabilir. İlaçların, alkolün ve çevresel zehirlerin zehirleyici etkilerini azaltan veya ortadan kaldıran bir organ olan karaciğer, ayrıca eski kan hücrelerini de vücuttan atar ve sindirimi kolaylaştırır.

Dünyada Hepatit C hastalarının sayısı HIV hastalarının dört katıdır. Şu anda dünyada yaklaşık 170 milyon HIV hastası var. Hepatit C enfeksiyonu karaciğer nakli gerektiren bir neden. Hastaların yüzde 70'inde kronik karaciğer hastalığı gelişir. 10 yılda ortaya çıkan belirtilerin başında, yorgunluk, sarılık, koyu renkli idrar, iştahsızlık ve mide bulantısı gelir. Ancak virüsün bulaştığı pek çok insan bu belirtileri göstermeyebilir. Bulaşma kan ve kan ürünleri yoluyla olur. Damardan alınan uyuşturucular hastalığın yayılma nedenlerinin yüzde 60'ını oluşturur.

Hepatit C teşhisi konan insan sayısındaki artışa karşın, virüsün tanımlanmasından bu yana geçen zaman içinde yeni vakalarda yüzde 80'lik bir azalma görülüyor. Kan tarama testleri ve virüsü öldürmek içir kullanılan işlemler yeni vakaların ortaya çıkmasını engelliyor.

Virüs mutasyon geçirir. Yapısal değişim geçiren virüs bilinen 6 genote ve 50'den fazla alt-tipe dönüşür.

Hepatit C için bir aşı henüz yok. Ancak enterferon ve ribavirin'den oluşan ilaç kombinasyonunu kullavnılıyor. Enterferon bağışıklık sistemini güçlendirirken, ribavirin Hepatit C’nin çoğalmasını önler. Tedavi ile vücut virüsten temizlenir. Ancak tedavi yüzde 30 ile yüzde 50 oranındaki hastalarda etkili olabilir. Yorgunluk, gribe benzer belirtiler ve depresyon gibi yan etkiler o kadar şiddetli seyredebilir ki bazı hastalar tedaviyi yarıda kesebilir.

Bilim adamları, polietilen glikol (PEG) adı verilen bir maddeyi enterferon molekülüne bağlayarak, enterferonu değiştirip güçlendirdiler. ‘‘Pegilated'' interferon adı verilen bu yeni tür virüsle daha iyi mücadele ediyor, çünkü standart enterferona göre vücutta daha uzun süre kalıyor.

Bilim adamları Hepatit C için yeni tedaviler geliştiriyor. HIV antiviral ajanlar gi.i bunlar Hepatit C ‘nin çoğalmasında rol oynayan enzimleri bloke ediyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!