Denizötesi

Güncelleme Tarihi:

Denizötesi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 2002 00:00

O güzelim seramik tabakları boyamayı artık bıraktı mı ne, Amerika'ya gittiklerinden beri Fethiye beni sabah akşam e-mail bombardımanına tutuyor.Telefonda kaç defa dedim ki, ‘kızım, topu topu Nuh’u nebiden kalma külüstür bir bilgisayarım var. Ekmeği aslanın ağzından bu meret sayesinde kapıyorum. Allame -i cihan bir aparat da değil... Hanidir beyin mıncıklaması oldu. Alzheimer hastalığından muzdarip hafızası bu kadar yükü kaldırmıyor.Dolayısıyla, öyle ha bre bilmem kaç baytlık şeyler gönderip durma. Yoksa resmen mortoyu çekecek ki, o takdirde iki elim yakandadır. Derhal Okyanus'u aşar ve hem en kız oğlan kız acenta modelini metazori sizin kredi kartınıza yazdırttırım; hem de bilet ve kargo faturasını önünüze koyarım'...Hanımefendiciğimiz tınmıyor. Alain'in ve Deniz'in de ‘incilerini’ ekleyip, yallah, dört bir yandan kendisine gelmiş şeyleri bana da ‘forward’lıyıveriyor.Tabii bu arada şu fotoğraf, o belge, bu fıkra falan derken, zaten zekası asla hızlı işlememiş olan benim zavallı bilgisayarcığın kafası tam karışıyor.Ya ekranda abuk sabuk şeyler peydahlanıyor, ya da her hangi bir komutu verdiğimde, bekle Allah bekle, program kaplumbağa endamıyla teşrif buyuruyor.İçimden, çocukluğumun beş lambalı ‘Edison’ radyosu parazit yapmışçasına, şöyle yarada sığınıp makinaya okkalı bir aparküt yumruk indirmek geçiyor.Fakat, maazallah nalları hepten dikiverir de tuşları bile paslanmış antika daktiloya dönmek zorunda kalırım korkusundan, yapamıyorum. Sıkmıyor.Hey Fethiye, Fethiye, sana buradan tekrar açık ihtar mektubu yolluyorum, ne Alain'ciğinin ve Deniz'ciğin yumurtladığı saçma sapan şeylere; ne de fasa fiso satırlarına ihtiyacım var, bu yüzden ‘h.uluengin’; artı ‘ath’ işareti, artı ‘iname.com’ firmalı elektronik posta adresini ebediyen unut !* FETHİYE kim mi ? Hani, Brüksel'deki AB Komisyonu'unda Türkiye masası müdürlüğünü yürüten ve geçen sene basireti bir an bağlanıp, avanak sekreterinin önüne koyduğu PKK rumuzlu mektuba bakmadan imza attığı için ‘müthiş skandal’a (!) sebep olan Alain Servantie var ya, işte O'nun çeyrek yüzyıllık eşi... Benim de bir o kadar zamanlık ve canım ciğerim ‘Enişte’min karısı...Oğullarımın yaşıtı Cem ve Deniz'in annesi...*İŞTE, dostu düşmanı ayırd etmekten aciz bir bölüm Ankara diplomatı kıyamet koparttığı; AB'ye nota üstüne nota yolladığı; yani Alain'in kellesini istediği için, Türkiye'yi hoş tutmak kaygısıyla ‘Enişte’ o görevinden alındı. Şimdi, bir yıllığına gittiği ABD'nin Boston Üniversitesi'nde ders veriyor.Ve tabii, müdüriyete tayin edilen ne kokar ne bulaşır cins yeni ‘avrokrat’ yarı, hatta yarıdan da fazla Türk Servantie'yi değil isli mumla, değil idare lambasıyla, uçaksavar projektörüyle arattığı için, şimdi cihet-i hariciyemiz ‘ah neyledik neyledik, başımıza dert eyledik’ diye dövünüp duruyor.Geçmiş olsun kendi düşen ağlamaz, bir maşrapa soğuk Taşdelen ikram edeyim.*BENDENİZ, sırf Alain kardeşim ve arkadaşım olduğu için değil gelişmeleri daha derin perspektifli ve daha uzun vadeli görebildiğim için yaygaracılığa hiç tınmamış ve daha olayın patladığının ertesi günü cereyana göğüs germiştim. Haykırmıştım ki, istisnasız bütün AB kurumları içinde, Türkiye kendisine ‘kefil’ olduğum Servantie'den daha yakın bir dost bulamaz. Bulamayacaktır. Sakalım yok ya, tabii kimse dinlemedi. Ankara ‘celallenmeyi’ sürdürdü. Şimdi, hadi buyrun cenaze namazına... Arayın bakalım, her başı sıkışanın Türkçe olarak telefon numarasını çevirdiği ‘Alen Bey’inizi...Fethiye ve Deniz'i kaptığı gibi Boston Üniversitesi'ne gitti. Aslına bakarsanız, Türkçe, Osmanlıca, Farsça ve bilimum Batı dilleri, Yankee'ler hiç böyle derya adamı ellerinden kaçırırlar mı, onlar Alain'i kaptılar. Bana ‘hadi, gel be’ demekten dilinde tüy biten Fethiye'cik de zahir benim ebedi ‘mangır yok’ cevabımdan bıktığı için, böyle e-mail'lerle takatimi kesip, postadan kurtulmak amacıyla kapağı o tarafa atmamı provoke etmeye çalışıyor..*VALLAHİ züğürtlük Fethiye, tamam ‘Şükran Günü’nde de olmadı, ‘Noel’de de olmadı, Bayramda da olmadı ama seyranda cebim biraz metelik görsün, sözüm söz, sincaplar Boston parklarına bahar oynaşmasına çıkmadan oradayım...Ve sen yukarıda söylediklerimi hiç aldırma, e-mail'lerini yolla ! Dandik bilgisayarımın özürlü hafızasına boş ver, o mankafa suratına bir aparküt çakarım, alimallah elektronik postayı üstün zeka okumaya başlar...Çünkü, itiraf etmek istemiyorum ama, sizin oradaki evde demin çekilmiş yılbaşı fotoğraflarından, Çin ve Maçin aktarmalı yolladığın fıkralara, bilişim teknolojisinin uzak insanları böylesine yakın kılması karşısında hala ve hala hayretlere düşüyorum. Bunu da en iyi sizler gittikten sonra farkettim.Zaten aslında bugün, falancanın filancaya, filancanın sana, senin de bana yollamış olduğun o harikulade kış İstanbul'u fotoğrafını anlatacaktım...İpin ucunu kaçırıp gevezeliği uzatınca yerim bitti. Gelecek pazara kaldı.Benin namıma Deniz'i yanaklarından öp ve ‘Enişte’ye mantı aç...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!