Darvinizm moleküler düzeyde yeniden kanıtlandı

Güncelleme Tarihi:

Darvinizm moleküler düzeyde yeniden kanıtlandı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2006 00:00

Organların çok basit evrelerden geçerek gelişkin organlara dönüşmesi, Charles Darwin’in teorisi için nihai bir delildi. Fakat Darwin buna rağmen 1859 yılında, bu teorinin mutlaka kanıtlanması gerektiğini, aksi takdirde kuramın çürütülebileceğini not etmişti. Amerikalı bilim adamları şimdi Darwin’in teorisini moleküler düzeyde kanıtlamayı başardılar.

Oregon Üniversitesi’nde Joe Thornton yönetiminde çalışan araştırma ekibi, farklı zamanlara ait olmalarına rağmen, günümüzde anahtar ve kilit gibi birbirine uyumlu bir hormon ve reseptörü incelediler.

Enzimler, antikorlar ve reseptörler, anahtar-kilit ilkesine göre işliyorlar.

Bu şu anlama geliyor: Hepsi "kilit" enzimiyle, bağışıklık molekülü veya reseptörle birleşerek son derece spesifik bir reaksiyona neden olan tamamlayıcı bir partner moleküle sahip.

İşin komik yanı bu karşılıklı etkinin çok az sayıda tamamlayıcı partnerle gerçekleşiyor olması. Bu nedenle bu kadar "ince ayarlı" bir sistemin bir rastlantı sonucunda oluştuğunu tahmin etmek zordur.

Çünkü tahminlere göre böyle bir anahtar ancak bir kilidin varlığında gelişebilir. Ve bir kilidin varlığı eğer kendisine uygun bir anahtar varsa anlam kazanır, yoksa nasıl açılabilir ki?

Darwin’in düştüğü not
/images/100/0x0/55ea5e90f018fbb8f87b7681

Daha genel anlamda ifade edecek olursak, anahtar ve kilidin birbirine bağlı olduğunu ve sadece ikisi birlikte varoldukları zaman mantıklı olduğunu söyleyebiliriz.

İşte bu nedenle bu sistemin ön evrelerini bulmak imkansız gibi görünüyor.

Fakat ne var ki bu da Darwinizmin temel öğretisiyle çakışmakta. Darwin’e göre Dünyadaki her şey, rastlantısal mutasyonlar ve doğal ayıklanmalarla biçimlenen tarihi bir gelişmeyle oluşmuştur.

Darwin bunu çok iyi biliyordu ve Türlerin Kökeni (Origin of species) adlı çalışmasında şu notu almıştır: Gelişkin bir organın, birbirine takip eden değişimlerle oluşmadığı gösterildiği taktirde, teorim geçerliliğini yitirir. Ama böyle bir durumla karşılaşmadım."

Bu konu kısa bir süre önce yaradılışçılardan etkilenen "Akıllı Tasarım" temsilcisi Amerikalı Biyokimyacı Michael J.Behe tarafından ele alınmıştı.

Yanlış, fakat ilginç

Behe, 1996 yılında yayımlanan "Darwin’s Black Box" adlı kitabında, hiçbir gelişme evresinden geçmeden ortaya çıkan organların varlığını öne sürüyordu. Bunlar basitleştirilemeyecek kadar gelişkin oldukları için, doğadaki sınıflandırılması sadece yaradılışla yani "akıllı tasarımla" mümkün olabilirdi.

Elbette ki bu açıklama, kanıtlanması mümkün olmayan bir iddiadan öte gidemiyor. Dolayısıyla da tartışılması bile gereksizdir. Fakat Behe’nin çalışmasında yine de ilginç noktalar vardı.

Darwin, "gelişkin organlarla" sadece omurgalı hayvan gözü ya da bitkilerin çiçeklerini düşünürken, Behe daha çok biyokimyasal düzleme dikkat çekiyor ve Darwin tarafından önerilen evrimsel gelişmenin, her şeyden önce birbirleriyle anahtar ve kilit kadar uyumlu olan biyomoleküller için de geçerli olması gerektiğini vurguluyor.

Behe’nin çürütülen iddiası

İşte Oregon Üniversitesi’nde Joseph W.Thornton ve Jamie T.Bridgham ile çalışan araştırmacılar bir hormon reseptörü örneğiyle anahtar-kilit ilkesinin evrimsel bir süreç geçirdiğini kanıtladılar.

Amerikalı bilim adamlarının araştırmaları, kortizoit reseptörüyle bağlanan ve bu şekilde bedendeki elektrolit ve su ihtiyacını ayarlayan aldosteron hormonuyla ilgili.

Soyağacı analizlerinden, reseptörün, bir genin çoğalarak ve mutasyonlardan geçerek yaklaşık olarak 450 milyon yıl önce geliştiğini bilinmekte. Reseptörün anahtar geni, aldosteron ise 50 milyon yıl sonra ortaya çıkmıştır.

Bilim adamları niçin anahtarsız bir kilidin bulunduğunu öğrenmek için ilkel reseptörün gen sekanslarını "canlandırarak" özelliklerini laboratuarda incelediler.

Sürpriz sonuç

Ve sürpriz sonuç: Kortizoit reseptörünün öncüsü, hem aldosteron hem de günümüzde insan bedeninde hala önemli görevleri yerine getiren diğer iki steroit hormonuyla birleşmiş.

İlkel reseptörün "yaşadığı dönemlerde" henüz ortada olmayan aldosteron uyumu, diyor araştırmacılarş, anlaşıldığı üzere, anahtar-kilit ilişkisinin bir yan ürünü olarak gelişmiş ve çok daha sonraları beden tarafından görevlendirilmiştir.

Rastlantısal olarak oluşan yan işlevlerin ileride ayıklanmanın baş aktörlerine dönüştükleri uzun süredir bilinmekte. Bu konudaki en ünlü örnek sesi iletme yetisidir. Her ne kadar omurgalıların iskeleti bu amaçta gelişmemesine rağmen, bedenimizdeki bazı kemikler ilkede bu yetiye sahiptir.

Ortakulağımız

Mesela ortakulağımızda bulunan ve işlevleri eski atalarımızda önemli ölçüde kaybolmuş olan üç minik çene kemiği ses iletiminden sorumludur. Biz bunları örs, çekiç ve üzengi olarak biliriz.

Benzer "görev değişimlerinin" moleküler düzeyde de bulunduğu genelde görmezden gelinmekte. Özellikle de "Akıllı tasarım" yanlıları tarafından.

Fakat son araştırma, moleküler komplekslerin değiştiğini kanıtlamakta. Bu da eski genlerin ayıklanmanın baskısıyla tamamen yeni işlevler için kullanılabildiğini gösteriyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!