Arz-talep

Nalan ÜLKERHER mesleğin kendine göre zorlukları, hoş ve sıkıcı yanları, zaafları olabilir. Gazeteciliğin de öyle. Toplumda ayrı bir yeri ve popülaritesi bulunan bu meslekte spor gazeteciliğini farklı bir kefeye koymak lazım. Sporu tercih edenlerin işi ağırlıklı olarak futbol yazmak. Gazeteler ve görüntülü medyanın spor gündemini belirleyen en önemli branş da futbol. Çoğu zaman akılları kurcalayan (Neden futbol ?) sorusuyla sık sık karşılaşıyoruz. Maçlar, kulüp haberleri ve futbolcu fotoğraflarıyla bezenmiş sayfaları okumaktan bıkıp serzenişlerini faks ve telefonlarla iletenler, diğer spor branşlarının küçük sütunlara sıkıştırılmasından dert yananların sayısı az değil. Özellikle de hanım sporseverlerin, öğrenci velilerinin yakınışları bitmek bilmiyor. Basketbol, voleybol, hentbol, atıcılık, tenis, binicilik, yüzme, buz pateni, doğa sporları gibi sayabileceğimiz pek çok branş var yazılabilecek. Doğru. Ama futbolu tercih edilir kılan özellikleri gözardı etmemek gerek. Milyonları peşinden koşturan bu sektör, ekonomik, siyasi ve de toplumsal boyutlarıyla diğerlerinden bir adım öne çıkıyor. Yani her kesimden, her yaş grubundan geniş kitlelere sesleniyor, ilgi alanları içine giriyorsunuz. Bu gruba hitap etmek de kaçınılmaz oluyor. Bir de işin mutfak bölümüne bakalım. Spor servisi çalışanları için haftanın en işkenceli günü pazar. Herkes, (daha doğrusu normal insanlar) öğleye kadar uyuyup ardından tatilini nerede, nasıl geçireceği planlarını yaparken, sporda pazartesi sendromu bir gün önceden yaşanıyor. Bizim çamaşır günü dediğimiz bu saatlerde ciddi bir yarış sergileniyor. Deplasmana gidecek arkadaşlar yola koyulurken, diğerleri şehir içindeki maçlara çıkıyor. Santrada başlama vuruşuyla birlikte sevgili okurlarımızın bürolarımıza telefon sağanağı da start alıyor. Ve bu manzara her hafta sonunda bir kez daha yineleniyor. Geç saatlere kadar süren arbedenin ardından futbolla yoğrulmuş sayfalar okuyucuya en güzel şekliyle sunulmaya çalışılıyor. Herşey arz-talep dengesini bozmamak için.