Yaşlanma pembe düşler ve bilimin gerçekleri

Güncelleme Tarihi:

Yaşlanma pembe düşler ve bilimin gerçekleri
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2002 17:51

Kendi alanlarında uzman 51 önemli bilim adamı, piyasada "Yaşlanmayı geciktirici ürünler" olarak satılan ve bugün milyarlarca dolarlık bir sanayi oluşturan ürünlerin bilimin bulgularına uymadığını açıklayan bir bildiri yayımladı.

Yaşlanma araştırmalarında uzman bilimciler, bilimsel bir görünüm verilerek sunulan ürünler karşısında sessiz kalmanın, yalanları onaylamak anlamına geleceğini belirterek, bilimin yaşlılık ve gençleşme konusunda 15 maddelik görüşlerini kamuoyuna açıkladılar.


YAŞLILIK ÜZERİNE TUTUM BİLDİRİSİ: Geçtiğimiz yüzyılda başarılı sağlık kampanyaları, yaşama alanlarındaki değişiklikler ve tıptaki gelişmeler sonucu insan ömrü uzadı ve buna bağlı olarak yaşam beklentisi arttı.

Gelişmiş ülkelerde, bugüne kadar görülmemiş sayıda insanın uzun yaşaması, ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda olumlu ve olumsuz çeşitli değişikliklere yol açtı. Gelecekte tıp ve sağlık alanında insan ömrünün daha da uzamasını sağlayacak gelişmeler yaşanacağına inanmak son derece doğal görünmekle birlikte, son yıllarda ortaya çıkan sakıncalı ve belki de tehlikeli bir takım eğilimlere dikkat çekmek de bir zorunluluk oldu.

Sağlık hizmetleri sunan kişi ve kuruluşlar, birtakım ilaçlar ya da yaşam biçimi değişiklikleriyle yaşlanmayı geciktirme, durdurma ya da gençleşme gibi sonuçlar alınabileceğini ileri sürüyorlar.

Bu savlar hiçbir bilimsel temele dayanmasa da, insanlar, kimi zararlı bile olabilecek bu ürünlere ve değişikliklere büyük paralar harcıyor.

Bilim insanları, yaşlanma araştırmalarının bugün ulaştığı noktaya ilişkin bilgilerini halkla paylaşmadıkları sürece bu sahte bilimsel görüşlerin yayılmasına dolaylı olarak katkıda bulunmuş olacaklarından, dünya çapında 51 araştırmacı bu alandaki son durumu özetleyen bir bildiriyi kamuoyuna sunmaya karar verdi. Başlıca araştırma alanları ve bu alanlardaki çalışmaların yaşlanmayı geciktirme konusunda geldikleri son nokta, aşağıdaki başlıklar altında toplandı.

Yaşam süresi

En uzun yaşam süresi, bir türün bilinen en uzun yaşayan bireyinin yaşıdır. Fransa'da 122 yaşında ölen Jeanne Calment gibi kişiler ortaya çıktığında, bu örneklere sık sık rastlamasak da insan ömrünün gittikçe uzadığını bir kez daha düşünürüz. Yine de bugün kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa, o da tarihin ilk dönemlerinden beri insanın yaşam süresinin değişmediği ve bugünkü yaşam biçimi, nüfus ve teknolojiye sahip olsalardı eski insanların da bugünküler kadar uzun yaşayabilecekleri gerçeği.

Çevrenin daha yaşanabiler olması, tıptaki gelişmeler ve öteki koruyucu kurumların katkısıyla insan ömrü bugünkü kadar uzayabildi. Uzun yaşama rekorları gerçekten ilginç, ama genetik, çevresel ve yaşam biçimlerindeki çeşitliliğin bir parçası olarak insanların büyük çoğunluğu ne yazık ki bu rekorlara ulaşamayacağı da bir gerçek.

Yaşam beklentisi

Belli bir yaştaki insanların önündeki ortalama yaşam süresine, yaşam beklentisi denir. Bugün Amerika'da yeni doğan bir bebeğin yaşam beklentisi yaklaşık 77 yıldır.

20. yüzyılda bebek, çocuk, anne ve yaşlı insanlar arasında ölüm oranının hızla azalmasıyla, 1900 yıllarında gelişmiş ülkelerde doğumdan itibaren 47 yıl olan yaşam beklentisi, bugün 30 yıl gibi görülmemiş bir artış gösterdi. Ama aynı gelişmenin bugün de yaşanabileceğini düşünmek güç.

Ölümsüzlük

Yüzyıl içindeki artışın nedeni, çocukluk ve gençlik çağındaki ölümlerin büyük ölçüde ortadan kaldırılmasına bağlıydı. Bundan sonraki gelişmelerin ise, neredeyse sıfıra yaklaşan çocuk ve genç ölümleri üzerinde değil, bugün yetmiş yaşını aşmış kişiler üzerinde etkili olması gerekir. Bu nedenle yaşlanma sürecini temelden değiştirecek bir gelişme olmazsa, doğumdan itibaren yaşam beklentisinin 90 yılı aşmayacağı söylenebilir.

Gerçekte 70 yaşını aşmış insanları etkileyen tüm ölüm nedenleri ortadan kaldırılsa bile, 85 yılını aşmış kişilerin ölüme yol açabilecek her türlü etkene açık olduğu düşünüldüğünde, ancak yaşlanma sürecini değiştirecek buluşların yaşam beklentisini artırabileceği anlaşılır.

Yukarıda belirtildiği gibi, yaşlılıkta ölüme yol açan tüm etkenler ortadan kaldırılsa bile insanlar ölümsüzlüğe ulaşamayacaktır. Kazalar, intiharlar, cinayetler ve yaşlılık yine ölümle sonuçlanacaktır.

Bu nedenle böyle bir olasılıktan söz etmek bile bilimsel söylemin dışında kalmak anlamına gelir.

Yaşlılar için geliştirilen ilaçlar ve yaşlanma

Birçok ülkede nüfusun giderek yaşlanması, birçok ülkenin de ileride yaşlılardan oluşacağı gerçeği, yaşlıların kullanacağı ilaçların özel bir önem kazanmasına yol açtı.

Bu alandaki başarılar ve gelecekteki ilerlemeler, yaşamı uzatacak ve yaşlanmaya bağlı hastalıklarla daha kolay başa çıkabilmemizi sağlayacaktır, ama bunlar yaşlılığı değil, yaşlılığa bağlı sorunların ortaya çıkışını bir süre geciktirecektir.

Bugün yaşlılık sürecini değiştirecek bir tıp bilgisine sahip değiliz. Yaşlanma sürecini ve bunu nasıl geciktireceğimizi bulana kadar, yaşlılığa bağlı tüm hastalıkları yok etsek bile, insanlar yaşlanacak ve fiziksel güçlerini yitirecek ve öleceklerdir.

Yaşlılığı önleyen ilaçlar

Yaşlılığı durdurucu ya da önleyici olduğu ileri sürülen ilaçların yaşlanma sürecini yavaşlattığı, durdurduğu ya da geri çevirdiği savunuluyor. Gerçekte bu tür görüşler binlerce yıldır ileri sürülegeldi ve her zaman da yalan olmaktan ileri gidemedi.

Koruyucu önlemler, kamu sağlığının ve yaşlılıkta bakımın önemli bir parçasıdır. Ayrıca doğru beslenme, düzenli fiziksel etkinlik ve sigara içmemek, daha uzun ve daha sağlıklı yaşamamızı sağlayabilir, ama bütün bunlar temelinde bir yaşam biçimi değişikliği bile yaşlanma sürecini değiştirmeyecektir.

Yaşlılığın özel ilaçlar, vitamin bileşimleri ya da hormon karışımlarıyla engellenebileceğini ileri sürenler, bilimsel bir temelden yoksun olmakla kalmayıp, ticari amaçlarla insanları aldatmayı amaçlamaktadır. Bu alandaki yanıltıcı pazarlama yöntemleri ve insanların bu ilaçlara ilgi göstermesi, hem milyonlarca doların boşa harcanmasına yol açmakta, hem de yaşlılığa ilişkin bilimsel araştırmaların halka ulaştırılmasını güçleştirmektedir.

Yaşlılığa bağlı rahatsızlıklar, belli ilaçlarla hafifletilebilir, ama yaşlanma süreci geri çevrilemez. Kozmetikler, estetik ameliyatlar ve saç boyaları ile yaşlılığın yol açtığı değişiklikler gizlenebilir, ama yaşlılık süreci yavaşlatılamaz, durdurulamaz ya da geri çevrilemez. Bugün bilimin elinde bunu başaracak bir yöntem yoktur.

Antioksidanlar

Yaşlanmada serbest radikallerin oynadığı rol anlaşıldığında, yaşlılığı durdurucu bir çare olarak antioksidanların önemi vurgulandı. Bu tür ilaçların yaşlanmayı durduracağını ileri sürenler, genellikle bu ilaçların satışını artırmayı amaçlıyor. Bu ilaçları savunanlar, ya serbest radikallerin hücreye verdiği zararın nasıl giderildiğini ve serbest radikallerin bağışıklık sistemi ve hücre iletişimi gibi normal fizyolojik süreçlerde oynadığı rolü bilmiyorlar ya da çarpıtıyorlar.

Antioksidan içeren meyve ve sebzelerin tüketilmesi, kanser, kalp, kas bozunumu, katarakt gibi yaşlılığa bağlı birçok hastalığa yakalanma riskini azalttığı bilinmekle birlikte, antioksidan içeren ilaçların kullanımının bu hastalıklara ya da yaşlanmaya engel olacağını gösteren çok az kanıt vardır.

Üstelik bu ilaçların yol açabileceği zararlar da araştırma konusudur ve sonuçların birkaç yıl içinde açıklanması beklenmektedir. Beta karoten gibi tek bir etkenden oluşan ilaçların kullanılmaması için çeşitli uyarılar yapılmaktadır. Antioksidanlar kimi insan üzerinde olumlu bir etki yapabilmekle birlikte, yaşlanmayı durdurdukları yönünde hiçbir kanıt yoktur.

Telomerler

Kromozomların ucunda bulunan telomer dizileri, normal insan hücrelerinin birçoğunda, hücre bölünmesi arttıkça kısalır. Yapılan araştırmalar, yaşlı insanların ciltlerindeki ve kan hücrelerindeki telomerlerin gençlerden daha kısa olduğunu ortaya koymuştur.

Hayvanlarda ise uzun ömürlü türlerin telomerlerinin, kısa ömürlü türlerinkinden daha kısa olması, bunların canlının ömrü üzerinde belirleyici bir etki yapmadığını düşündürmektedir. Bilimsel kanıtlar, telomer uzunluğunun normal insan fibroblastlarında ve öteki normal hücre türlerinde hücrenin ömrünü belirlediğini ortaya koymaktadır.

Bir hücrenin bölünebilirlik sayısı arttıkça hücrede tümör oluşma tehlikesi de artmaktadır. Dolayısıyla telomerlerin kısalması, hücrenin ömrünü azaltsa bile, insanın ömrünü azaltıp azaltmadığı kesin olarak bilinmemektedir.

Hormonlar

Büyüme hormonu, testosteron, estrojen ve projesteron gibi hormonların, yaşlanmaya bağlı kimi fizyolojik değişimleri geciktirdiği anlaşılmıştır. Doktor gözetimi altında bu hormonlardan yararlanabilecek insanlar olabilir.

Ama hiçbir hormonun yaşlanmayı gecikirdiği ya da durdurduğu kanıtlanmamıştır. Ayrıca hormonların olumsuz etkileri de gözlenmiş ve hayvanlar üzerinde yapılan deneyler hormonların ömrü kısaltabildiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle doktor tarafından verilmedikçe, yaşlılığı geciktirme amacıyla hormon kullanmamak gerekir.

Düşük kalorili beslenme

Düşük kalorili beslenmenin yaşamını uzatacağı inancına gelince, birincisi bu uygulamaya ileri yaşlarda başlamak elde edilecek yararı azaltabilir. İkincisi bu deneylerde kullanılan hayvanlar zaten aşırı beslendiklerinden erken ölmektedir.

Hayvanlarda düşük kalorili beslenmenin ömrü uzattığı anlaşılmıştır ama insanlara ilişkin araştırmalar aynı sonucu vermemiştir. Bu tür deneylerin etkili olması için deneklerin dayanılmaz bulunabilecek bir kısıtlamaya uyması gerekir. Ayrıca 60 yılı aşkın bir süredir ileri sürülen bu uygulamanın çok az kişi tarafından benimsenmesi, insanların genel olarak yaşamın süresinden çok niteliğine önem verdiğini düşündürmektedir.

Uzun yaşamla düşük kalorili beslenme ilişkisi bugün de bilinmeyen ve daha fazla araştırma gerektiren ilginç bir araştırma konusudur. İleride kalori kısıtlaması etkisi yapacak ilaçlarla yaşlılığa bağlı birçok hastalığın aynı anda sağaltılabilmesi bile söz konusu olabilir.

Biyolojik yaş belirlenebilir mi?

Bilim insanları, yaşlanma sürecine bağlı değişikliklerin hücrelerin ve hücrelerarası moleküllerin çeşitli nedenlerle zarar görmesinden kaynaklandığına inanır. Ayrıca insanlar gibi çiftleşme yoluyla çoğalan canlılarda her bireyin kendine özgü bir genetik yapısı vardır ve yaşlanma süreci de buna bağlı olarak değişiklik gösterir.

Bugüne kadarki araştırmalar, yaşlanmaya yol açan süreçlerin ölçülmesini başaramamıştır. Bu nedenle herhangi bir insanın biyolojik yaşını değiştirmeyi bir yana bırakalım, belirleyebileceğini ileri sürenler, kesinlikle bilimden uzak bir tutum içindedirler.

Yaşlanma sürecini belirleyen genler var mı?

Hayvanların yaşlanması için genetik bir komut gerekmez. Üreme sağlandıktan sonra hücrelerin bakım ve onarımı için gerekli işlevlerin sonsuza kadar sürdürülmesi gerekmediğinden, hücreler içinde moleküler bozulmalar ortaya çıkar ve bunlar zamanla artar.

Evrim süreci, kısıtlı kaynakların türün ömrünü uzatmak amacıyla değil, cinsel olgunluk döneminde üremeyi güçlendirecek biçimde kullanılmasını desteklediğinden, üreme çağını aşan canlıların varkalmasını ve kimi durumda yeniden çocuk sahibi olmasını desteklememektedir. Bu nedenle genler insan ömrünü belirlemektedir, ama yaşlanma süreci genetik olarak programlanmamıştır.

Yaşama elverişli olmayan ortamlarda çoğalabilmek için daha uzun yaşamayı garanti altına alacak gelişmiş fizyolojik güçler ve sistemler gereklidir. İnsanlar çevrelerinden gelebilecek olumsuzlukları en aza indirmeyi başardıklarından, ehlileşmiş hayvanlarda da bulunan bu tür gelişmiş fizyolojik güçleri sayesinde üreme çağını aştıktan sonra da yaşayabilmektedirler.

Daha basit canlılar üzerine yapılan ve yaşlanmada genlerin de bir rol oynadığını ortaya koyan araştırmalar, deneysel yöntemlerle ölüm oranlarının büyük oranda düşeceğini ve ortalama yaşam süresinin artırılabileceğini ortaya koydu.

Ama bu genler yine de ölüm oranını durdurmak ya da düşürmek gibi rol oynamıyordu. Bu nedenle genlerin yaşlanma üzerindeki etkisinin, yaşlanmayı durdurma biçiminde değil, gelişme ve büyüme gibi aşamalardaki değişikliklerin bir sonucu olduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda evrime ilişkin olarak belirtilen görüşler de, genlerin yaşlanmayı durdurucu bir programa sahip olmadığını ve genlerin etkisinin ancak yaşam süresini etkilemek biçiminde yorumlandığında doğru anlaşılabileceğini düşündürmektedir.

Sonuç olarak genetik kalıtın, doğrudan değil dolaylı olarak uzun ömürle ilişkili olduğu söylenebilir. Yaşlanma da, evrimin amaçları arasında değil, evrimin önem vermediği süreçler arasında yer almaktadır.

İnsan gençleşebilir mi?

Yaşlılığa bağlı hastalıklara yakalanma tehlikesi azaltılabilir. Yaşlanma belirtileri gizlenebilir, ama insanlar gençleşemez. Canlı ve cansız varlıkların yaşlanması, moleküllerindeki bozulmaya bağlıdır ve insanın gençleşmesinden söz etmek için bu sürecin tersine çevrilmesi gerekir. Tüm hücreleri, dokuları ve organları yenilemek olanaksız olduğuna göre, gençleşme de bugün için söz konusu değildir.

Genetik mühendislik

İnsan genomu dizileri ortaya çıkarılınca, bu gelişmenin yaşlanma sürecini durdurmayı da sağlayabileceği düşünüldü. Moleküler genetikteki ilerlemelerin kalıtımsal ve yaşlılığa bağlı hastalıkları tedavide etkili olabileceği söylenebilir, ama genetik mühendislik yoluyla yaşlanmayı durdurmaktan söz etmek olanaksızdır.

Tarım ve hayvancılıkta bu amaçla yapılan deneyler, bir organizmada bir ya da birkaç biyolojik özelliği değiştirmeye yönelik müdahalelerin canlının sağlığını olumsuz etkilediğini ortaya koydu. Bu nedenle ömrü uzatmaya yönelik müdahalelerin de yaşamın başlangıcında büyüme ve gelişme için gerekli olan biyolojik özelliklere zarar verme olasılığı yüksektir.

Organ yenileme

Eskiyen organları yenileriyle değiştirmenin ömrü uzatabileceğini ileri sürenler oldu. Kuramsal olarak gerçekleştirilebilecek bu öneri, uygulamada aynı ölçüde başarılı olmayabilir. Klonlama ve embriyon kök hücre teknolojisindeki gelişmeler, dokuların ve organların değiştirilmesini sağlayabilir ve gelecekte yaşlılığa bağlı hastalıkların tedavisinde yardımcı olabilir.

Ama bireyler olarak bize kimliğimizi veren beynin değiştirilmesi ve yeniden programlanması, bugün bilimin değil, ancak bilimkurgunun konusu olabilir.

Yaşam biçiminin değiştirilmesi

Dengeli beslenme ve fiziksel etkinlik yanında sağlıklı yaşamayı sağlayan öteki yöntemlerin kullanılmasıyla yaşam beklentisi yükseltilebilir ya da yaşlılığa bağlı hastalıklar geciktirilebilir.

Ama bu yöntemlerin, yaşlılık süreci üzerinde etkili olacağını düşündürecek bir kanıt bulunmamaktadır.

Sonuç

İnsanlık tarihi boyunca gençlik, uzun ömür ve yaşlılıktan kaçış amacıyla, doğruluğu kanıtlanmamış birçok yöntem önerilmiştir ve insanlar kandırılmıştır. Bu konuda açık bir tutum almak zorundayız. Bugün yaşlanma süreci üzerinde etkili olan hiçbir yaşam biçimi değişikliği, ameliyat, vitamin, antioksidan, hormon ya da genetik mühendisliği tekniği bilinmemektedir.

Kamuoyunu yaşlanmayı geciktirdiği, durdurduğu ya da tersine çevirdiği söylenen her tür ürün ve müdahaleden uzak durmaya çağırıyoruz. İnsan ömrü uzayacaksa, bu ortalama 70 yıl olan süreye birkaç on yıl daha eklemek anlamına gelir. Bu süre de, yaşlanmaya yol açan süreçlerin değiştirilmesini gerektirir ve kuramsal olarak üzerinde konuşabileceğimiz bu işlemleri gerçekleştirmek bugün için olanaksızdır.

Bilim bize şunu öğretiyor: Yaşlanma ve ölüm genlerimizle programlanmadığından, aşırı içki, hareketsizlik, sigara, güneş ve aşırı yemekten kaçınarak ve sağlıklı beslenerek sağlığımızı koruyabilir, yaşlanmaya bağlı hastalıkların ortaya çıkmasını geciktirebiliriz.

Genetik mühendisliği, kök hücreleri, yaşlılara yönelik tıp, tedavi edici ilaçlar ve tıpta devrim yaratacak her türlü teknolojiyi alanındaki araştırmaları destekliyoruz.

Bilimsel bilgilerimiz arttıkça yaşlanmayı yavaşlatma yolunun da bulunabileceğine ve bunun sağlıklı yaşam süresini uzatabileceğine inanıyoruz.

Ama yaşlanmaya karşı ilaçlar geliştirdiklerini ve gençlik çeşmesini bulduklarını ileri sürenlerin, yaşlanmaya ilişkin ciddi bilimsel araştırmaların inandırıcılığını zedelediği kanısındayız. Yaşlılık, ölümle sonuçlanan birçok hastalığın ana nedeni olduğundan, bu önemli konuda yapılacak araştırmalar büyük bir önem taşımaktadır.

Kalp hastalığı, kanser, felç gibi yaşlılığa bağlı hastalıkların ortadan kaldırılması, sağlıklı ve uzun bir yaşam konusunda bugüne kadar görülmemiş ilerlemeler sağlayacaktır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!