WOODY ALLEN ÜZERÄ°NE NEVROTÄ°K NOTLAR (Televizyonda oynayan "Hannah and Her Sisters"da Tanrı'nın varolup olmadığı konusunda kararsız kalan ve intiharın

Güncelleme Tarihi:

WOODY ALLEN ÜZERİNE NEVROTİK NOTLAR (Televizyonda oynayan Hannah and Her Sistersda Tanrının varolup olmadığı konusunda kararsız kalan ve intiharın
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 11, 2000 00:00

WOODY ALLEN ÃœZERÄ°NE NEVROTÄ°K NOTLAR (Televizyonda oynayan "Hannah and Her Sisters"da Tanrı'nın varolup olmadığı konusunda kararsız kalan ve intiharın eÅŸiÄŸine gelen WOODY ALLEN evinden koÅŸarak çıkar.)WOODY ALLEN: Sonra sokaklarda dolaÅŸtığımı çok net olarak hatırlıyorum. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. O sıralar aklımdan neler geçtiÄŸini hatırlamıyorum. Olaylar bana çok vahÅŸice, çok gerçek dışı gelmiÅŸti. Batı kesiminde çok uzun bir süre yürüdüm. Saatler boyunca yürüdüm durdum. Sonra ayaklarım zonklamaya başım aÄŸrımaya baÅŸladı. Bir yerlerde oturmak zorundaydım; bir sinemaya girdim. Hangi filmi gösterdiklerine bile bakmamıştım. (Sinemada bir Grucho Marx filmi gösterimdedir.) Sadece bir yerde oturup düşüncelerimi toparlamak, etrafımdaki dünyayı yeniden mantıklı ve gerçekçi bir dünya yapmanın yollarını aramak istiyordum. Salona girdim, balkona çıktım ve oturdum. Film baÅŸladı. ÇocukluÄŸumdan bu yana defalarca izlediÄŸim komik bir filmdi. Ne zaman izlesem hoÅŸuma giderdi. Perdeye bakarken bakarken birden filmi izlemeye baÅŸladım. O zaman kendi kendimi nasıl öldürmeye karar verdiÄŸime çok ÅŸaşırdım. Yani ne kadar aptalca bir fikir bu, deÄŸil mi? Perdedeki bu insanlara baktım onlar gerçekti ve çok komiktiler. Peki ya gerçekten yoksa, yani Tanrı yoksa? Bir kere yaşıyıp sonradan da öleceksek bu iÅŸin bir parçası olmak istemez miydim ben? Ne yapalım bu o kadar da kötü birÅŸey deÄŸildi ki. Kendi kendime neden hayatımı mahvettiÄŸimi düşündüm. Hep cevabını alamayacağım soruların peÅŸinde koÅŸmuÅŸtum. Ä°ÅŸte bunun yerine zaman akıp giderken bundan zevk almaya karar verdim. Ama yine de kim bilebilir, yani belki de birÅŸey vardır kimse bunu bilemez ki. Belki de tüm yaÅŸamı küçük bir umuda baÄŸlamak elde edebileceÄŸimiz en deÄŸerli, en iyi ÅŸeydir. Sonra arkama yaslandım ve o güzel filmin tadını çıkarmaya baÅŸladım."(Ekrana büyülenmiÅŸ gözlerle bakan KAYA koltuÄŸundan kalkar, bir sigara yakar. Odasında bir ileri, bir geri yürür. Düşünür.)KAYA: "O, Grucho Marx'ın filmini izlerken arkasına yaslanıp o güzel filmin tadını çıkartıyor. Ben ise, onun filmini izlerken heyecanla oturduÄŸum yerden kalkıp birÅŸeyler yazmak için kalem-kağıt arıyorum."(OKUYUCULAR, sıkıntılı ifadelerle yazıya bakarlar.)OKUYUCULAR: Woody Allen'ın iÅŸe yaramaz, deÄŸersiz, apolitik, kadın müptelası, hırslı ve kötü bir orta-sınıf kapitalisti olduÄŸunu hepimiz biliyoruz. Kendisinde en ufak bir erkeksilik bile görmediÄŸimiz bu çirkin adamı sevmek için mantıklı gerekçelerin vardır umarız…"(KAYA heyecandan elleri titreyerek ve adrenalini yükselerek bağırır)KAYA: Dinleyin! Bugüne kadar hangi yönetmen, Manhattan'ın rengarenk gecesine hızla giren otomobilin ön koltuÄŸunda mutlulukla konuÅŸan ya da nefretle oturan çift yerine arka koltukta kederle dışarıyı izleyen ve aklından binbir türlü düşünce geçiren mutsuz kadını anlatmıştır, söyleyin bana hangi yönetmen?(OKUYUCULAR arasında kıpırdanmalar.)KAYA: Durun, daha söyleyeceklerim bitmedi! Siz maçolar, siz mizah düşmanları, siz zavallı ikinci sınıf siyaset düşünürleri! Neden kadınları saçları ve zenginliÄŸi ve korumacılığıyla deÄŸil de zekası ve esprileriyle tavlayan bu kısa boylu çirkin adamdan bu kadar korkuyorsunuz, neden sıradan yaÅŸantılarınızı anlayışsız bir düşmanlıkla mahvedip, hayatın keyiflerinden, mesela Cole Porter'dan ya da Samuel Fuller'dan ya da E. Cummings'den bahseden, ölesiye sıkıldığı bardan çıkarken 'Nurenberg mahkemelerinden çıktım sanki' diyen ve yaÅŸamın verdiÄŸimiz kararların bir toplamı olduÄŸunu zekice anlatan bu adamdan nefret ediyorsunuz? Söyleyin!(Bir OKUYUCU ayaÄŸa kalkar, gözlüğünü takıp bağırmaya baÅŸlar.)OKUYUCU: Woody Allen Yahudilik ile, seks ile, ensest ile, Nazizm ile, Vietnam ile, kadınlar ile, bile bile dalga geçmiÅŸ, zavallı bir komedyendir! O herkese kötü örnek olmuÅŸ bir adamdır! Ãœstelik mizah dediÄŸimiz ve mutlaka toplumsal gerçekleri... (öksürür) aÄŸdalı bir dille eleÅŸtirmesi gereken, yani demek istediÄŸim böyle bir sorumluluÄŸu olan bir… (öksürür) ÅŸeyi, yani kavramı (tane tane söyler) yozlaÅŸtırmıştır. Bu baÄŸlamda, toplumsal gerçeklerin ve felsefi dialektiÄŸin ışığında…"(OKUYUCULAR arasında bulunan YAHYA KEMAL ayaÄŸa kalkar.)YAHYA KEMAL: Resmimiz ve nesrimiz olsa, baÅŸka bir millet olurduk.(OKUYUCULAR, YAHYA KEMAL'in bu çıkışını kahkahalarla alkışlarlar. KAYA, sıcak ortamdan istifade ederek sözü tamamlamak ister.)KAYA: Bir de adam akıllı mizahımız!YAHYA KEMAL: Ya, evet, bir de adam akıllı mizahımız!(KAYA'nın sıradan cevabını olgun bir anlayış ile karşılayan YAHYA KEMAL'in yanıtı, OKUYUCULAR arasında tarifsiz bir ÅŸaÅŸkınlık yaratır.)KAYA: Ãœstadım, söyler misiniz, neden millet olarak Woody Allen'ı sevmiyoruz?YAHYA KEMAL: Onu bana deÄŸil, Çetin Altan'a soracaksın.(OKUYUCULAR arasında kıpırdaÅŸmalar. Kafalar saÄŸa-sola döner. Ağızlar, aha-öhö aksırır, öksürür. Belli belirsiz bir "Çetin Altan dönektir" uÄŸuldayışı duyulur. Birden, bin dokuzyüzlerin başından bir kıyafetle, MARCEL PROUST oturduÄŸu yerden kalkar, konuÅŸmaya baÅŸlar.)MARCEL PROUST: Swann'a kafa yormaktan sıkıldığım bu güzel akÅŸamüstü, ne büyük bir hata yapmışım da Ä°stanbul'un bu güzide semtine, ülkeniz aydınlarının toplantı salonuna gelmiÅŸim!..Siz, tıpkı arzuladıkları bir ÅŸehri gözleriyle görmek için seyahate çıkan ve hayalin büyüsünü gerçeklikte tadabileceklerini zanneden insanlar gibi, insanın en büyük meziyetlerinden mizahı, hayalleriniz ve takıntılarınızla sevmektense, dünya görüşünüzün sığ ve sıradan renkleriyle boÄŸuyorsunuz! Lütfen, lütfen, ben binlerce sayfalık bir kitap yazdım, lütfen kızdırmayın beni; zamanında herÅŸeyi göze aldım ben. VE GEREKÄ°RSE HERÅžEYÄ° DE GÖZE ALIRIM.(Ä°yice karışan salona karmaÅŸa hakim olur.)KAYA: Sessizlik! Sizin konuÅŸmaya hakkınız yok, lütfen susun, ben yazıyorum tüm bunları, susun, susun!OKUYUCULAR: Susmayacağız! Senin Woody Allen'ı böyle ukalaca savunmana izin vermeyeceÄŸiz!YAHYA KEMAL: Eski Ä°stanbul sokaklarında yaÅŸadığımız temaÅŸa zevkinden bahsetmek istiyorum ve ayrıca…(Salonun kapısı büyük bir gürültüyle kırılır. Mavi-kırmızı ışıklar, OKUYUCULAR arasında nevrotik hislerin açığa çıkmasına sebep olur. Bu arada, KÖTÃœ POLÄ°S kürsüye çıkarak bağırır.)KÖTÃœ POLÄ°S: Demek bir yeraltı örgütü daha, ha! Söyleyin, hangi fraksiyon, söyleyin! Hepinizi amirime havale edeceÄŸim, hepinizin içindeki o alçak fikriyatı söküp alacağım; söyleyin AllahaÅŸkına hangi fraksiyon?!(Korkulu gözlerle çevrelerine bakınan OKUYUCULAR'ı sakinleÅŸtirmek isteyen ILIMLI-UYUMLU POLÄ°S kürsüdeki mikrofonu alır.)ILIMLI-UYUMLU POLÄ°S: Küçük burjuvazinin deÄŸerli evlatları! Lütfen unutmayınız; dünyadaki tüm polisler, kötü insan deÄŸillerdir. Zaten Nietzche'nin de söylediÄŸi gibi, bu da dahil bütün genellemeler yanlış, münferit ve hatta sakıncalıdır...Bakın, ÅŸimdi sanayi devriminin bireyselleÅŸtirdiÄŸi ve sonra bilgi çağının uçsuzbucaksızlaÅŸtırdığı yaÅŸantılarımızı ÅŸu basit mantıkla çözebiliriz. Kierkegaard'tan bir alıntıyla anlatmaya çalışacağım bu mantık şöyle der: …(OKUYUCULAR, KÖTÃœ POLÄ°S ve ILIMLI-UYUMLU POLÄ°S'in davranışlarını samimi bulmazlar ve bir anda çıkış kapısına doÄŸru koÅŸmaya baÅŸlarlar. Çıkan kargaÅŸayı keyifle izleyen YAHYA KEMAL, MARCEL PROUST'u göremeyince endiÅŸelenir, sonra endiÅŸesini unutup bir kez daha keyiflenir. Zira sandalyeler devrilmekte, boÄŸuk ve irrasyonel bir uÄŸultu salonu kuÅŸatmakta, cop sesleri, cep telefonu zillerine karışmaktadır.) KAYA: Hepinizi psikologlara havale ediyorum, buyurun, çıkış kapısından karmaşık ve korkunç ÅŸehrimize dağılın ve Woody Allen izlemeden geçen yaÅŸantılarınızın ciddiyetinde boÄŸulun, buyurun, çıkış kapısı hemen arkada, sizi burada tutan yok, buyurun, defolun!(OKUYUCULAR çıkış kapısına ulaÅŸmak için orta-sınıf-üstü bir gayret gösterirlerken, gözlüklü, hafif kel, çirkin bir adamın sesi duyulur.)GÖZLÃœKLÃœ, HAFÄ°F KEL, ÇİRKÄ°N ADAM: Gidiyorum. Zaten benim gibilerin girebildikleri bir kulübe üye olmam ben!" Celal SALÄ°K - 11 Åžubat 2000, Cuma Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!