Trabzon: Karadeniz....

Güncelleme Tarihi:

Trabzon: Karadeniz....
Oluşturulma Tarihi: Aralık 22, 2003 11:25

İki dilekleri var. Gazeteden görev verdiler. Dediler ki; Git Trabzon'un nabzını tut. Ben de Düsseldorf'tan atladım uçağa geldim.

Haberin Devamı

Ne zaman mı? Biraz daha ayrıntı vereyim istersiniz.

Yani Beşiktaş' ın Şampiyonlar Ligi' nden düştüğü maçtan. O maçtan sonra gece Gelsenkirchen Stadı' ndan çıktık, tam Düsseldorf'a giriyoruz, bindiğimiz aracın o sırada çalışmayan radyosu otomatik olarak devreye girdi. Almanca bir anons. Arabayı kullanan arkadaşa sordum. Polis otobanda ters yönde ilerleyen bir aracın olduğunu, dikkat edilmesi gerektiğini anons ediyormuş. Dedim ki, 'Bu mutlak Beşiktaşlı bir taraftardır. Sinirden adam ne yaptığını bilmiyor herhalde'...

Kolay iş değil

Nabız tutmak o kadar kolay iş değildir. Nabız tutarken, karşındakinin sinir katsayısını da iyi hesap edeceksin. Trabzonlu zaten hırslı ve hırçın bir yapıya sahip. Burada yaşayan insanların nabızları ülkenin diğer taraflarında yaşayanlara göre zaten daha fazla atıyor. Ve bu Trabzon' da görünen o ki iki şey çok önemli. Biri üniversite diğeri Trabzonspor. Hele Trabzonspor deyince, insanların nabızlarını saymak çok zorlaşıyor, bırakın kaç attığını anlamayı.

İnsanlar hep şunu söylüyorlar; 'Trabzon sanayileşmiş bir şehir değil'. Yani üretim yok. Zaten bir kısmı göç etmişler, Türkiye' nin bazı illerinde zengin olmuşlar. Onlar da bu Trabzon' a zaten yardım etmiyorlar.

Buradakilerin ortak istediği iki şey var. Birisi Trabzon'un teşvik kapsamına alınması, diğeri buranın Serbest Bölge olması. Serbest Bölge olmasında hakikaten büyük fayda var. Çünkü gördüğüm kadarıyla Karadeniz' in Rusya, Ermenistan, Gürcistan gibi, eğer ticaret yapılırsa büyük kazançlar sağlanacak, tek yeri burası. Liman, yıllardır atıl kalmış. Daha yeni özelleştirmeye geçip kımıldamaya başladığını söylüyorlar.

Haberin Devamı

Kimler yoktu ki

Yıllardır Trabzon'a gelirim. 66'lardan beri. Trabzon'da herşey futboldur.

Başörtülü kadından, 5 yaşındaki çocuğa kadar. Buraya ilk Üniversiteler Bayramı dolayısıyla Ankara'dan üniversite futbol takımıyla beraber gelmiştim. O zaman rakip takımda şimdiki milletvekili Faruk Özak, İskender Önal, eski Belediye Başkanı Atay Aktuğ gibi isimler oynuyordu. O yıl ben Ankara Güneşspor' da 2. Lig' de oynarken Trabzonspor' la da karşılaştık.

Haberin Devamı

Trabzonspor' da da son yılları olan Ahmet Suat, Özkan Sümer gibi oyuncular vardı. Necmi Perekli ile de o zaman tanıştım. Trabzon' a geldiğimde Necmi beni evlerine götürür, rahmetli annesinin yaptığı yemekleri özellikle de Laz Böreği' ni yerdim.

Necmi Perekli şimdi Trabzon' da Karadeniz Teknik Üniversitesi' nde görevli.
İlk çaldığım kapı yine orası oldu. Önce talebelerle oturdum, bir öğle yemeği yedim. Yemek yediğim grupta hemen hemen hiç Trabzonlu yoktu. Eğitimden memnun değillerdi. Hocaların ders verme şekillerinden şikayet ederek, verdikleri derslerden sonra onlara ulaşmanın zor olduğunu, özel olarak tartışmaya giremediklerini anlattılar. Yemeklerin pahallılığından yakındılar.

Haberin Devamı

İstikrar yok

1 milyon 700 bin lira verdikleri tabldotun İstanbul Üniversitesi' nde 1 milyon lira, Erzurum Atatürk Üniversitesi' nde 700 bin lira olduğunu söylediler. Üniversite tarafından yemek fiyatlarının biraz daha indirilmesini istediler. Yani diyorlardı ki; 'Nasıl diğer üniversite yönetimleri yemek fiyatlarına daha fazla takviye yapıyorsa, bizde de öyle olsun'. Hiçbirisi okulu bitirdikten sonra Trabzon' da kalmayı düşünmüyordu.

Hepsi okulu bitirdikten sonra işsiz kalacakları korkusundaydılar. İngilizce eğitimin yetersiz olduğunu söylüyorlardı.

O sorun değil

Türbanı sordum, 'Biz talebelerde öyle bir sorun yok. Tartışmıyoruz da.

Dışarıda var. Bizi de zaman zaman bu tartışmanın içine sokmak istiyorlar' diyorlardı. Bazıları, 'Ne var yani, türbanla da okunsun' derken, bir erkek talebe, 'Mini etek giyen bir kız öğrenci profesörü bu kısa eteğiyle etkileyip notunu yükseltebiliyorsa, o zaman türban da olsun veya ikisi de olmasın' fikrini savunuyordu. Bir kız öğrenci, 'Yalnız' dedi, 'Türbanla başörtüyü karıştırmayın. Biri ne kadar saf görüntüyse diğeri o kadar ideolojik bir yapıya bürünmüş. Onun için bu işe o kadar da ılımlı bakmıyorum.'

Trabzonlu olmamasına rağmen 38 yıldır Trabzon' da yaşayan çok sakin, önce dinleyip sonra konuşan birisi. Hemen atlamıyor, bekliyor, sonra konuşuyor.

Belki heyecanlı bile olsa, belli etmeyen yapıya sahip. Talebelere sorduğum sonlardaki soru türbanı, sayın Rektör'e ilk soru olarak yöneltiyorum.

'Bizde öyle bir sorun yok. Bir ara vardı. Ama net tavır aldık, şu anda derdimiz yok' dedi. Ve 'Bu konuda biz üniversitelerin en büyük destekçisi ve yol göstericisi Sayın Süleyman Demirel'dir. Bütün rektörleri topladı ve '657 sayılı Devlet Memurları Kanunu' na göre sınırları belli olan bu harekette kanun ne diyorsa onu yapacaksınız' dedi. Özellikle de 'uhuletle ve suhuletle' demeyi ihmal etmedi' diye de ekledi.

Karadeniz Teknik Üniversitesi' nin Trabzon' da yaklaşık 31 bin öğrencisi var. Bütçe 120 trilyon. Talebelerin harcamalarıyla birlikte bu rakam yılda 180 trilyona çıkıyor. Yapılan bir hesaplamaya göre yalnız Trabzon şehrine üniversite haftada 3 trilyon lira pompalıyor.

Yani resmen ana atardamar. Ama maalesef Trabzon' da üniversite ile şehir birbirini kucaklamış değil. Biri bir yerde yaşıyor, diğeri öbür tarafta.

Şehrin yönetimi üniversite yönetimini, üniversite yönetimi de şehrin yönetimini tenkit ediyorlar. Yani Türkiye' nin genel yapısı burada da mevcut.

Göçler perişan etmiş

Aslında Trabzon şehri, tam bir kültür merkeziymiş yıllar önce. Ama, sonradan bozulmuş. Bunun sebebini, yerel yönetimler araştırmamışlar. Burada konserler, tiyatrolar, sosyal faaliyetler çok fazlayken, daha yeni yeni 'tekrar nasıl yaparız' ı düşünmeye başlamışlar. Belki de esas Trabzonlu çok azalmış. Göçler, bu şehri geriye götürmüş.

Biz yine üniversiteye dönelim. Ne varsa eğitimde var. Cıvıl cıvıl bir kampüs. İnsan aynı hareketi şehrin içinde de görmek istiyor. Ama saat 9 dedin mi, Trabzon şehri evine çekiliyor, kapılarını kapatıyor, sessiz bir havaya bürünüyor. Çok güzel bir şehir. Ve sempatik. Tarihi yapılar, ufak yollar. Herşey var. Ama yavaş yavaş onlar da bozulmaya başlamış. Belki mecburiyetten diyeceksiniz.

Şehrin göbeğinden bir yol geçiriyorlar. Sanki bir müddet sonra evlerin üzerinden değil, o TIR' lar, otobüsler içinden geçecekmiş gibi. Ama Trabzon şehir sahili henüz bozulmamış. Eğer şimdiden acele önlem alınmazsa orası da ölecek. Sahil Yolu geçecek diyorlar. Olabilir. Ama öyle düzenlersin ki, o yolu anlamazsın bile. Neyse, biz gene üniversiteye gidelim.

Bizimki sadece ezber

Rektör,
'Türkiye' de yılda binlerce üniversite mezunu veriyoruz. Eğer yırtdışına açılmazsak, verdiğimiz mezunlar bir işe yaramaz. Onun için de lisan bilen, meslek bilen talebeler yetiştirmemiz lazım' diyor. Gözümü kapatıyorum. Yarım saat evvel talebelerden bir tanesinin, 'Makina okuyorum.

3' üncü sınıfa geldim. Benim profesörüm, derse geliyor. Sanki ezberlemiş gibi anlatıyor ve çıkıyor. İmtihanda da ne soracağını biliyorum.

Hazırlanıyor ve geçiyorum. Daha yeni imtihandan çıktım. Geçtim. Ama şu anda verdiğim cevabı bile hatırlamıyorum. Çünkü ezberlemiştim. Hoca dersi anlattıktan sonra, 'Hocam bir şey soracağım' dediğimizde bize doğru bile bakmadan 'Allahaısmarladık' deyip çekip gidiyor' dediğini hatırlıyorum. Bir kız öğrenci, 'Bize bardağı anlatıyorlar. Onun 3 boyutlu resmini gösterip, 'Anladınız mı?' diyorlar. Biz de 'anlıyoruz' diye cevap veriyoruz. Ama bardağı bizim elimize verip bardağı bile öğretmiyorlar. Biz o bardağı görmeden mezun oluyoruz' diyor.

Rektör, 'Sınıflar 60 - 70 kişi. Üniversite giriş imtihanına katılan öğrenci adedi belli. Kazanan da belli. Peki nasıl o zaman halledeceğiz. Böyle olduğu halde bile ben üniversiteye giremedim diyenler ne yapacaklar. Sınıfları bir 30 kişi yapsanız dışarıda kalanların adedini düşünün' diyor. Yani iki taraftan da ah vah sesleri alıyorum.

Rektör, 'Belçika' nın Gent üniversitesi ile kardeş üniversite olduk. Her yıl bizden 11 kişi  gidiyor, onlardan 3 kişi geliyor. Biz yılda devletten öğrenci başına bin 500 dolar alıyoruz. Dünya ortalaması 3 bin 300 dolar.

Avrupa ortalaması 6 bin 500 dolar' dedi ve devam etti, 'Rekor 1993 Demirel döneminde. 2 bin 650 dolarla.' Rektör Tüdeş, üniversiteler için en önemli reformun mali reform olacağını söylüyor:

'Eğer Maliye, kendi egosunu tatmin etmezse ve bizi biraz serbest bırakırsa, biz herhangi bir ihtiyacımızı A faslından değil de B faslından karşılarsak çok şeyi halledeceğiz.'

Ve çok çarpıcı bir açıklama daha yapıyor; 'Biz üniversite olarak bütün profesörlere aynı parayı veriyoruz. Bir futbol takımında her futbolcu aynı parayı mı alıyor? Hayır, performansına göre alıyor.'

Peki bunu nasıl belirleyeceksiniz dedim. 'Dünyada yayınlanan çeşitli ihtisas dergileri var. Bunlar sınıf sınıf. Belli kalitelerdeki dergilerde ilmi yayınları olanlara daha fazla veririz' diyor, 'Teşvik ederiz. İşte o zaman eğitimde de baya bir ilerleme kaydederiz' diye devam ediyor.

Sayın Rektör, üniversitenin kuruluşunu da çok esprili bir şekilde anlattı.

KTÜ' nün kuruluşu 1955. Bu yıllara gelene kadar memleketin her ilinde daha lise yokmuş. 55' te 'Her ile bir Lise Projesi' bitmiş. Ve siyasiler artık demişler ki, üniversite adedini arttıralım. Bu yılda ülke genelinde üç tane üniversite var. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi. Başbakan Adnan Menderes, Maarif Komisyonu Başkanı Mustafa Reşat Tarakçıoğlu' na, 'Ege' de üniversite kuralım' diye direktif veriyor, hazırlık yapmasını söylüyor.

Tarakçıoğlu, Trabzon kökenli. İşi hemen kavrayıp, atağa geçiyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi' nin tohumları işte o zaman atılıyor. Yasa Meclis' e geliyor. Nasıl olsa suyun başında Tarakçıoğlu var. Trabzon kanadı espriyle karışık diyor ki, 'Siz İzmirliler'
e fazla güvenilmez. Onun için önce bizim üniversitenin yasası geçsin, sonra sizinki. Onun için de 6594 sayıyla Karadeniz Teknik geçiyor, 6595 sayı ile de Ege Üniversitesi.

Toplantıdan çıkacağız, herkes futbol konuşur da Rektör konuşmaz mı. Bir hatırasını anlatıyor. 'Sadri Şener, Trabzonspor başkanı. Barcelona' dan dönüşte bana şikayet ediyor. 'Sayın Rektör, koca kafileyle İspanya' ya gittik. Bir tane yabancı dil bilen yöneticimiz yoktu. Çok sıkıntı çektik'.

Ben de kendisine, aslında her Trabzonspor yönetim kurulunda üniversiteden en az iki kişi olması gerektiğini söyledim. Ve bunun her değişen yönetimde olması gerektiğini de ifade ettim. Ama yıllarca bu sözlerim kulak arkası yapıldı. Bir tek bu konuda duyarlı olan başkan Mehmet Ali Yılmaz' dı' diyor.

Yanımda Necmi arabaya doğru yürüyoruz. Hakemken gelip antrenman yaptığım bir saha vardı, çim. Kafamı kaldırıp bakıyorum ki şimdi orada 5 bin kişilik, ışıklandırmalı bir stad var. Necmi, buranın her takıma açık olduğunu, antrenmanlara verebileceklerini söylüyor. Ne de olsa futbolun içinden gelen başka oluyor.

Akşamüstü üniversiteyi terkettik. Doğru sahildeki pazar yerine. Güzel güzel tezgahlar. Allah' ı var. Herşey pırıl pırıl ve kaliteli. Yalnız bir şey noksan. Birtanesinin bile üzerinde fiyat yazmıyor. Soruyorum. Tereddütlü cevaplar. Serde kabzımallık olunca herhalde çekindiler olsa gerek. Ama ben bırakalı 3 yıl olmuş. Onu bilmiyorlar. Tezgahın birinin başında 18 - 20 yaşlarında cin gibi bir Trabzonlu. 'Bunlara niye etiket koymuyorsunuz' dedim.

'Kravata göre fiyat yazıyorum' cevabını aldım. 'Kravatlı olanlara fazla mı yazıyorsunuz, az mı yazıyorsunuz' dedim, 'Kravatı olana fazla yazıyorum. Çünkü onlar zengin adamlar' cevabını aldım. 'Olum kravatı takan devlet memuru. Nerde para olsun. Sen gömlek kazak giyene yaz' dedim. Genç adam, 'Ama Trabzon üreten bir şehir değil. Hazır para yiyorlar. Onun için acımayacaksın, yazacaksın' diye devam etti.

Herkeste aynı cümle. 'Üretken bir şehir değil. Sanayi yok, tarım yok. Hafif sanayi yok'. Diyorlar ki, 'Giresun bile bizden şanslı. Onların Fiskobirlik' i var.'

Sayın Vali Aslan Yıldırım da aynı fikirde. Vali tam bir Vali. Hani deriz ya biz, 'Eski memur'. Öyle biri. Görmüş geçirmiş. Biz bu nesli kaybetmek üzereyiz ve süratle bu nesli büyük hata yaparak emekliye ayırmak istiyoruz.

Aslında bunlardan emekliye ayrılsalar bile sonuna kadar faydalanmak gerekir.

Hem tecrübeleri hem de bilgileri var. Oturduğumuz sürece hep çok net konuştu. Hiç eyyam yapmadı. Tabi rahatlığı da var. 63 yaşında. Terörün göbeğinde bile valilik yapmış. Türkiye' nin dertlerini de iyi biliyor.

Üniversite konusunda duyarlı. 'Yönetimlerin çok dikkatli olması lazım.

Özellikle rektörün. Bir beyanat verdi. 'Bu şehir mikro milliyetçi' dedi. Bu sefer Trabzon ayağa kalktı. Yahu, haklı olduğun yer de olabilir. Ama bu cümleyi söyleyince tepki oluyor. Daha yumuşak bir iniş yapılsa hiçbir şey olmayacak. Kolkola girilecek' dedi.

Tersanenin geliştirilmesi lazım. Tekstil yapılabilinir. Silah imalatı artırılabilinir. Bir kivi yetişiyor, harika. Bir dönümden 3 ton alındığını söyledi. Liman daha yeni özerk oldu. Hareketlenecek. Gelir gelmez vilayetin önüne bir geniş alan yapmış tören yaptırmak için. Yanındaki parkın altını da otopark yapmak istiyor, yap - işlet - devret modeliyle. 'Millet' diyor, 'Bu sıralar bombalı eylemlere özendi, hiç olmazsa vilayetin burnunun dibine gelip arabalarını koymasınlar.' Yanlış da değil.

Fenerbahçe maçlarından şikayetçi. 'Ben emir verdim, otobüslerde kesici aletler, patlayıcı aletler gelirse işlem yapın diye. Ama halledemedik. Niye?

Siyasi baskılar. Bu maçta Fenerbahçe seyircisini o oturduğu yerde değil de öbür tarafta oturtalım dedik. Ona da Trabzon yönetimi karşı geldi. Yani bazı şeylerde eliniz kolunuz bağlanıyor'.

Rus hayat kadınlarını sordum. 'İki yönlü bir olay' dedi. 'Artıları da var eksileri de. Çok dikkatli ve kontrollü olmak lazım. İyiniyetli ticaret amacıyla gelenleri ayırmak lazım. Hatta niye Trabzon' da yıllardır genelev yok. Bu tip şeyleri iyi düşünmemiz lazım' diye devam etti.

Oradan Belediye Başkanı Niyazi Sürmen' e gittim. Hemen bu Nataşa sorusunu ona yönelttim. Başkan' dan evvel yardımcısı Mehmet Akkaya lafa girdi. 'Erman Hocam. Erzurum' da genelev var ama bu iş için 25 plakalı araçlar Trabzon' a geliyorlar' dedi. Belediye Başkanı' nı dinledim. Tam bir siyasetçi. Net bir şey soruyorum. O bana çok geniş cevap veriyor. Biryerde benim sorduğuma cevap vermiyor da kendi bildiğini anlatıyor. Bu siyasetçilerin hepsi böyle.

Birbirlerinden farkı yok. Yani tam milletvekili olacak birisi. Gelecek seçimlerde onu mecliste görürseniz şaşmayın. Arada sorulara Mehmet Akkaya cevap vermek istiyor, gördüğüm kadarıyla o daha net cevaplar verecek. Başkan sağ eliyle onu susturup yine kendi bildiğini okuyor.

Yani Belediye Başkanı'ndan fazla bilgi alamadım. Bol bol Trabzon hakkında kitap aldım.
Oradan ver elini Dünya Ticaret Merkezi. Sakın Dünya Ticaret Merkezi deyince aklınıza çok büyük bir yer gelmesin. Ufak ama şirin bir yer. Yani başlangıç.

Binanın etrafında çok geniş alanların olduğunu söylüyorlar. Buraya da yapılacak olanları anlattılar. Baya güzel şeyler. Trabzon Rusya' ya, Ermenistan' a, Gürcistan' a açılan bir kapı. Büyük ihtimalle de Ermenistan'la sorunlar bittikten sonra bu ülkenin dünyaya açılan limanı olacak burası.

Şu anda da hazırlıklar ona göre yapılmaya başlanmış. Trabzon' da fazla bir şey üretilmiyor. Gürcistan' dan, İran' dan, Rusya' dan, Ukrayna' dan gelenler Dünya Ticaret Merkezi' ndeki malları görüp siparişler veriyorlarmış. İçerideki standlarda çok çeşit yok. Ama güzel mallar var.

Demek ki şu andaki kapasitesi dar ki fazla firma gelmemiş. Aslında diğer şehirlerden gelen firmalar bu yabancı ülkelerden gelen alıcılarla oturup anlaşsalar bile yüklemelerini başka şehirlerden yapabilirler.

Haberin Devamı

Yani Trabzon'un Dünya Ticaret Merkezi' nden önce bunları imal edecek fabrikaları yapması lazım.

MHP eski İl Başkanı Metin Emiroğlu, tekstilciymiş. Dünya Ticaret Merkezi için diyor ki, 'Arkadan saçı çok güzel yapılmış ve taranmış bir kadın düşünün. Yüzünü döndürüyorsunuz sukut - u hayale uğruyorsunuz. Şu andaki görünen o'. Bazı ticaret adamlarıyla konuşuyorum. 'Trabzon için bavul ticareti çok önemliydi. Bu işi de genellikle bayanlar yapıyordu. Ama şu andaki iktidar maalesef olayı çok yanlış bir yöne çekerek hepsini aynı kefeye koydu. Ticaretle uğraşan bu kadınları da tutukladılar. Yolda gezerken bile onlara pasaport sordular, kimlik sordular' diyorlar.

Bir tanesi, enteresan bir şey anlattı.

'Benim bir arkkadaşım var. Bir gün yanında bir bayan, arabayla giderken bir polis çevirmesine rastlıyor. Polis camdan eğiliyor. Bayanın yabancı olduğunu anlıyor. 'İn aşağıya' diyor. Arkadaşım eğilerek polise 'İndiremezsin' deyince polisten sert bir tepki alıyor.

'Niye?'. Arkadaşım devam ediyor. 'Çünkü ona çok para harcadım'. Polis iyice sinirleniyor, tartışma büyüyor. Sonunda polis hiçbir şey yapamıyor. Neden?

Çünkü arkadaşımın yanındaki evlendiği eşi. O polis her yabancıya Nataşa gözüyle bakıyor'

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!