Tıp Nobel ödülü MR’ı bulanlara verildi

Güncelleme Tarihi:

Tıp Nobel ödülü MR’ı bulanlara verildi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 16, 2003 22:58

Bu yılın tıp Nobel ödülü Amerika Paul C.Lauterbur ve İngiliz Sir Peter Mansfield’e verildi. Araştırmacılar manyetik rezonans tomografisiyle ilgili gelişmeleri olanaklı kılan buluşlara imza attılar.

Stockholm’daki Karolinska Enstitüsü manyetik rezonans tomografisinin (MRT), iç organları kesin ve güvenirli bir biçimde görüntülediğine değinirken, yöntemi hastalıkların tedavisinde önemli bir adım olduğu kadar tıp araştırmaları için de önemli bir gelişme olarak kabul etti. Amerikalı Lauterbur (74) gradyantlar sayesinde çift boyutlu görüntü üretme olanağını bulunca, röntgen görüntülerinde gizli kalan yapıları görünür kıldı. İngiliz Mansfield (70) ise Nobel komitesinin açıklamasına göre manyetik alandaki gradyantların kullanımını geliştirerek pratikte uygulanabilir bir görüntü tekniğinin üretilmesine imkan verdi. Lauterbur ve Mansfield henüz yetmişli yılların başında devrim yaratan sonuçlar elde ederek manyetik rezonans tomografisinin tıpta önemli bir kullanım alanı bulmasında ön ayak olmuşlardı. Diğer görüntü tekniklerinden daha üstün olan manyetik rezonans tomografisi, çok sayıda hastalığın daha iyi teşhis edilmesine imkan verdi. Yöntem artık tehlikeli tanı tekniklerinin yerini almış durumda.

Eskiden çekirdek spintomografı olarak bilinen manyetik rezonans tomografisi, röntgen tanısına karşı güvenli bir alternatif olarak gelişti. MRT’de röntgen veya gamma ışınları değil iyonlaştırıcı ışın kullanılmakta. Çok kuvvetli bir manyetik alan sayesinde de beden sıvısı içindeki protonlar uyarılmakta. Manyetik alanın devre dışı bırakılması halinde özel alıcı bobinlerce yakalanan küçük manyetik sinyaller iletirler. Yüksek kapasiteli bir işlemciyle daha sonra istenilen görüntü elde edilmekte. Bugüne değin yapılan tüm araştırmalara göre manyetik rezonans tomografisiyle uzun vadeli yan etkiler ortaya çıkmadı.

Mali dalgalanmaların tahmininde yeni yönteme Nobel

Amerikalı ekonomist Robert E.Engle ve ingiliz Clive W.J.Granger, yeni istatiksel yöntemler keşfetti ve Nobel aldı.


Finans piyasalarının çok çalkantılı geçtikleri bilinir. Ancak bu çalkantılar kaotik karakter taşırlar ve önceden kestirilmeleri de kolay değildir. Peki bu çalkantıları önceden tahmin edecek bir sistem kurulamaz mı? Ve böylece daha düzgün işleyecek bir mali iyasa için önlemler alınması söz konusu olamaz mı?

İşte Nobel alan iki ekonomist matematikte ‘zaman serileri’ olarak bilinen yöntemden yararlandılar.

Zaman serilerinden ekonomistler verileri değerlendirirken yararlanırlar. Zaman serileri aslında bir tçür kronolojik bilgidir. Ekonomik kuramların içerdiği varsayımların doğruluğu denenirken ve ekonomik ilişkilerin geleceği kestirilmeye çalışılırken, gözlemler kronolojik olarak dizilir. İşte bu onların zaman serilerini oluşturur.

Bu zaman serileri hisse senedi fiyatları, gayrisafi milli hasıla, fiyatlar, faiz oranları vb. ekonomik verilerdeki hareketleri gösterir.

Ne kadar risk

Robert Engle ve Clive Granger, ekonomik zaman serilerinin, piyasalarda gelişigüzel dalgalanmalara ilişkin ana özelliklerini dikkate alarak, yeni istatiksel yöntemler geliştirdi ve 1980’lerde geliştirilen bu yöntemlerden yararlanarak piyasa riskleri öngörülmeye çalışılıyor.

Robert Engle, ARCH (autoregressive conditional heteroskedasticity) adıyla bilinen, dalgalanmalar için istatiksel bir modelleme yöntemi geliştirmişti. Yöntemi, finans dünyasında özvarlıkların fiyatlandırılması ve portfolyo risklerinin değerlendirilmesinde de kullanılmaktadır.

Clive Granger’ın keşfi ise kısaca şu: Dalgalanmaların etkilediği kısa vadeli dinamikler ile, örneğin zenginlik ve tüketim arasındaki ilişkileri, döviz kurları ve fiyat seviyelerini gibi, ekonomik denge ilişkilerinin sınırladığı uzun vadeli dinamiklerin oluşturduğu sistemlerin anlaşılmasını sağladı.

Fizik nobeli süper-iletken ve akışkanlara

Fizik Nobeli üç kişi arasında paylaştırıldı: Rus kökenli Amerikalı Aleksey A.Abrikosov ile fizikçi Rus Vitali L.Ginzburg ve İngiliz-Amerikalı Anthony J.Leggett...


Fikit Nobeli, kuantum fiziği üzerine önemli çalışmalar yapan ve süper iletkenlik ile süper akışkanlık konusunda çok önemli buluşlara imza atan üç fizik bilimcisi arasında paylaştırıldı.

İkisi de Rus kökenli olan Abrikosov ve Ginzburg süperiletkenlik teorilerini geliştirdi, İngiliz- Amerikalı bilimci Leggett ise süperakışkanlığı açıkladı. Düşük sıcaklıklarda oluşan süper iletkinlikv e süper akışkanlık olaylarının, özellikle elektrik kullanımında, elektriğin iletim sırasında oluşan kayıplarının önlenmesinde büyük yeniliğe yol açacak.

Süperiletken malzemeler içinde elektrik akımı, bir dirençle karşılaşmadan kolayca akar. bilim insanları süper iletken malzemeler gerçekleştirmek için çalışıyor ve bu konuda da çok büyük mesafeler alındı.

Bakır, elektrik akımını geçirirken yüksek ısı oluşturur, elektrik akımını yayar ve büyük elektrik kayıplarına yol açar. Süper iletken malzemeler ise bu kayıpları mümkün olduğunca sıfırlamaya çalışırlar.

Süper iletken malzemelerin kullanım alanları çok geniş. Örneğin manyetik rezonans görüntüleme (MRI) cihazlarını sayabiliriz.

Maliyet azalacak

Çok daha iyi süper iletken malzemelerin geliştirilmesiyle örneği, büyük hızlarda çalışan bilgisayarlar, manyetik trenler ve enerji kaybı yaratmayan elektrik enerjisi nakil hatları gerçekleştirilecek. Bu sayede üretimde büyük artışlar ve maliyet ucuzlamaları gerçekleşecek.

Rus fizikçiler Abrikosov ve Ginzburg süperiletmenlik kuramını okurdular, fizikçi Leggett ise bu bilgileri süperakışkanlık konusuna uyguladı ve böylece atomların etkileşimi konusunu aydınlığa kavuşturdu. Bu çalışmalardan yararlanarak, fiziğin çcok önemli bir araştırma alanını oluşturan ve hala gizler tam anlaşılmamış olan kaos veya türbülans konuları araştırılıyor.

Hücrelerde kanalların keşfine Kimya Nobeli

ABD'li bilim adamları Peter Agre ve Roderick MacKinnon hücre zarından su ve tuzun nasıl girip çıktığını keşfetti


Su ve tuzun hücrelerimizdeki zardan girip çıkması, gerekli temel maddeleri alabilmemiz için hayati önem taşır. Bu nedene çok sayıda bilim adamı, bu mekanizmayı anlamak için bir ömür harcamaktadır.

İşte Amerikalı iki bilim adamı, su ve iyonların hücrelerimize nasıl girip çıktığını araştırdı ve önemli bulgulara ulaştı. Peki bu buluşları nelere yol açtı? Onların bu katkıları, kalp, böbrek, kas ve sinir hastalıklarının teşhis ve tedavisine yardımcı oluyor. Bulguları sayesinde örneğin böbreklerin idrardan suyu nasıl geri aldığı, sinir hücrelerindeki elektrik sinyallerinin nasıl üretildiği artık biliniyor.

Bu yıl verilen Nobel Kimya Ödülü, aslında günümüzde biyokimyanın atomik düzeyde ne kadar başarılı çalışmalar yaptığını da bilince çıkardı. Biyokimya, hayatın temel çalışma sistemini anlamak için çok önemli görevler üstlenmiş durumda.

Devrimsel keşifler

1988 yılında Peter Agre, hücre zarı proteinini elemanlarına ayrıştırdı ve devrimsel bir keşifte bulunarak, o zamana kadar tahmin zedilen hücre içinde su kanalları olduğunu kesin olarak gösterdi. Bu hücre içinde su kanalları tahmini, ta 19.Yüzyıla kadar uzanıyor. Fakat o güne kadar varlığı gösterilememişti.

Bu keşif, sadece insan hücreleriyle sınırlı kalmadı tabii; bilim adamları derhal bakterilerin ve bitkilerin hücrelerinde ku su kanalları üzerindeki biyokimyasal, genetik ve fizyolojik araştırmalara girişti. Günümüzde artık su mokelüllerinin hücre zarı üzerinde nasıl bir yol izlediği çok iyi biliniyor.

Nobel Kimya ödülünün paylaşan Roderick MacKinnon ise 1998 yılında yine hücre zarındaki potasyum kanalının üç boyutlu yapısını keşfetti. Böylece iyonların da bu kanallardan akışı izlenebiliyor.

Sinir ve kas sistemi için bu iyon kanalları büyük önem taşır. Sinir hücreleri arasındaki kimyasal iletişim, birbirine yakın sinir hücreleri arasındaki alış verişlerin nasıl işlediği bu sayede izlenir oldu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!