Şehri turist için değil kendimiz için korumalıyız

Güncelleme Tarihi:

Şehri turist için değil kendimiz için korumalıyız
Oluşturulma Tarihi: Eylül 14, 2003 00:12

Kaymakamlığı sırasında farklı bir strateji izleyerek Bodrum'u uluslararası marka haline getirmişti. Dokuz aydır İstanbul'un turizm gelirlerini artırmak için sivil toplum örgütleri, işadamları ve aydınlarla proje geliştiriyor.

‘‘Türkiye'nin genel tanıtımından bağımsız, özel kampanyalar düzenleyip şehri uluslararası marka haline getireceğiz’’ diyen Kültür ve Turizmden Sorumlu İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı bir de müjde veriyor: ‘‘2008'de Avrupa Kültür Başkenti İstanbul olacak...’’

UNESCO'nun İstanbul'u Dünya Mirası Listesi'nden çıkarmak için harekete geçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu konuda gösterdikleri titizliği ve hassasiyeti anlıyorum ve onlara teşekkür ediyorum. İstanbul'un bugüne kadar, kendi kültürel ve tarihi değerlerini korumak konusunda pek basiretli davranmadığı doğru. Geçmişi bize taşıyan abidelerin halleri ortada. Geçmiş zamanlar içinden süzülerek, yangınları, depremleri, ihmalkárlıkları, kasti yıkımları ve talanları atlatarak günümüze gelen tek tek evleri, dünya güzeli sokakları koruyamadığımız doğru. Ama bütün bunlara rağmen bize sarı kart göstermelerini çok yaralayıcı buluyorum.

n Ama UNESCO, İstanbul Tarihi Yarımada'sını 1985'te Dünya Mirası Listesi'ne aldı ama biz aradan geçen 18 yılda elimizdeki tarihi eser envanterini bile çıkaramadık.

- Göreve geldiğimde, şöyle bir bakalım elimizde kalmış kaç tane eser var, dedim. Maalesef böyle bir liste tam olarak hazırlanmamıştı. Yazık tabii. Sayısını, yerini bilmiyoruz. Bu eserlerin tarih içinde nasıl bir seyir izlediğinden ve günümüzde ne durumda olduğundan haberdar değiliz. Dolayısıyla İstanbul'u bilmiyoruz. Orhan Pamuk, kültür değerlerimizden haberdar olmadığımızı söylerken haklı. Kültür bilincini yaymak için önce bilmek gerekiyor. Kültürel varlıklarımızı gerçekten sevmediğimiz ortada. Bir insanı bile bilmeden, tanımadan sevemezsiniz. Bilmek ve tanımak sevmenin önkoşuludur. Benim itirazım, bu kararın acele alınmış olmasından.

İSTANBUL MARKA OLMALI

n Acele etmemişler ki, tam 18 yıl beklemişler bu kararı almak için.

- Bu arada çok iş yapılmış, karşı tarafa anlatamamışız. Bu karar bir yanıyla iyi oldu. Çünkü, biz de harekete geçtik. Sivil toplum kuruluşları, belediyeler, odalar, tek tek bireyler İstanbul için artık acilen bir şeyler yapılması gerektiğini kavradı. Şimdi, kaldığımız yerden hızla yolumuza devam edeceğiz. Zamanımız kısıtlı. Çökmekte olan evler, kaybolan eserler, yıkılan çeşmeler, konaklar, tarihi kıymetinden her geçen gün bir şeyler kaybeden camiler, kiliseler, kemerler için, onları kurtarmak ve yaşatmak için zamanımız kısıtlı.

Peki ne yapmalı, valilik ne yapıyor?

- Geçmişte üç büyük imparatorluğa ev sahipliği yapmış bir şehir İstanbul. Paris gibi, Prag gibi kıyısından köşesinden imparatorluklar geçen şehirlerin İstanbul'dan 10 kat, 20 kat fazla turist çekmesi bizim için hüzün verici. Bu şehirde her taşın altında bir tarih yatıyor. Kıymetini bilmiyor, dünyaya gerektiği kadar tanıtmıyoruz. İstanbul, Türk turizminin yüzde 25'ini ancak alabiliyor. Charter seferlerinin İstanbul'dan alınması, turistlerin doğrudan Bodrum, Marmaris ve Antalya'ya götürülmesi bu şehrin belini kırdı. Eskiden uçaklar İstanbul'a uğrar turist birkaç gün burada konaklar, sonra gideceği yere geçerdi. Şimdi öyle değil. Bunu yeniden sağlamalıyız. Diğer bölgelere giden turisti İstanbul'a çekmek için harekete geçmemiz gerekiyor. Bunun için de bu şehri tek başına bir marka yapmamız şart.

Ama, bir şehrin arkası olmadan markası olması mümkün değil. Turiste çökmüş tarihi yapıları ve harap sokakları mı göstereceğiz? UNESCO, Süleymaniye'deki tarihi konakları yıkıp otopark yaptığımız, eski binaları yok edip Suriçi'ni beton yığınlarıyla doldurduğumuz için bizi kınıyor.

- Ben de bu konuda UNESCO Genel Direktör Yardımcısı Minja Yang'la aynı fikirdeyim. Sadece anıt eserleri koruyup, restore edip sokakları ölüme terk edersek bizim sivil mimarlığımızdan geriye bir şey kalmaz. Bir anıt sokaklarla birlikte yaşamak, onlarla birlikte var olur. Sokaklar anıta, anıt sokaklara akar ve tarih böylece ortaya çıkar. Anıt eserlerin çoğunu paşalar, padişahlar, kaptanı deryalar, vezirler yaptırmıştır. Ya diğer milyonlarca insan nerede yaşamıştır. Örneğin Süleymaniye ve Zeyrek, alimlerin, zevk sahibi eski İstanbulluların, tüccarların, saray çalışanlarının, büyük ustaların, kuyumcuların yaşadığı bir büyük sivil mimari abidesidir. Sadece Süleymaniye Camii'ni koruyup sokakları ihmal edersek hayata, gerçeğe ve asırlar boyu sokaklarda yaşanmış şiire ihanet ederiz. Dolayısıyla İstanbul'u bir bütün halinde, taşıyla, toprağıyla, deniziyle, sokakları ve anıtsal eserleriyle birlikte korumamız gerekiyor. Bunu turistler için değil öncelikle kendimiz için yapmalıyız.

ZENGİN TURİST LAZIM

İstanbul'u tek başına bir marka haline getirmek için neler yapıyorsunuz?

- İstanbul'u yurtdışında Türkiye'den ayrı tanıtmak gerekiyor. Biz bunu daha önce Antalya ve Bodrum için yaptık. Bodrum'un uluslararası fuarlarda tanıtılması için mahalli idareler fonundan destek çıkardım. Bodrumlular da ellerini taşın altına koyunca başardık. Türkiye standının dışında standlar kiraladık. Hatta bir fuarda Bodrum'un standı ülkemizin standından daha büyük ve havalıydı. Bodrum böyle marka oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığımız da İstanbul için ayrı bir tanıtım filmi hazırladı. Bunu şimdi bütün ülkelere gönderiyoruz. Meyvelerini önümüzdeki yıl toplarız.

İstanbul'da turizmin çeşitlenmesi için neler yapıyorsunuz?

- Bu konuda da bir çalışma başlattık. Örneğin kongre turizmi önemli. Gelir düzeyi düşük turistin İstanbul'a gelmesinden şikayetçiyiz. Oysa kongre ve kültür turlarına katılanlar entelektüellerden, mesleklerinde başarılı uzmanlardan dolayısıyla paralı insanlardan oluşuyor. Kongre turizminin altyapısını kurmak için trafik, güvenlik, konaklama, ulaşım ve müzeler arasında koordinasyon işlerini ele aldık. Bu konudaki raporu yakında tamamlayıp proje uygulamasına geçeceğiz. Golf turizmi de bize zengin turist getirecek alternatiflerden biri. İstanbul'un çevresinde orman vasfını yitirmiş alanların birkaçında golf merkezleri kurmayı düşünüyoruz. Böylece bu alanlar da şahıslar tarafından talan edilmez ve ülke turizmine katkı sağlar. Golf turizminin geliştirilmesi için İngilizler'den de bir teklif var, bunu da değerlendiriyoruz.

n Beyoğlu'nda Avrupa Bandoları Şenliği'ni yaptınız. Şenlikleri, festivalleri çeşitlendirmek için başka girişimleriniz de var mı?

- İstanbul, onlarca rengin, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı dünyadaki ender şehirlerden bence birincisi. Bando şenliğinin dışında Caz Festivali'ne de destek verdik. Her mevsim, İstanbul'un başka başka semtlerinde ayrı bir şenlik yapılabilir. Bunun araştırmasını da yapıyoruz.

n Valilik olarak tarihi eserlerin onarılmasına ne tür bir katkı sağladınız?

- Babıali'nin onarımı bitti. Ayrıca Topkapı Sarayı kapısı, Simkeşhane'yi onardık. Çinili Köşk'ün restorasyon projesini bitirdik, uygulamaya başlıyoruz. Biliyorsunuz Hünkar Mahfili'nden çalınan çinileri İTO Başkanı bizzat İngiltere'den getirecek ve yerine yerleştirecek. Galata Mevlevihanesi'nin restorasyon işini üstlendik. Yenikapı Mevlevihanesi'ne de yakında başlayacağız. Sultanahmet Meydanı'ndaki anıtların restorasyonuna başlandı.

n Bu yıl Avrupa Kültür Başkenti Cenova. İstanbul önümüzdeki dönem Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilebilecek bir niteliğe kavuşabilecek mi?

- Evet, kesinlikle. Hiç umudunuzu kaybetmeyin. Temizlik de kirlilik gibi çabuk yayılır. Siz bir köşede evinizi boyamışsanız, bir çiçek açmaya başlamış demektir. Bu çiçeğin güzelliği başkalarını da cezbeder. İnsanın başını döndürecek kadar güzel bir şehir İstanbul. Ve başka bir İstanbul yok. Yapacağız. Başta Hürriyet Gazetesi olmak üzere basın yavaş yavaş kültür bilincinin oluşmasında önemli işler yapıyor. Hep birlikte elele vererek İstanbul'u değiştirecek, daha da güzelleştirecek ve 2008'de Avrupa Kültür Başkenti yapacağız.

BEYOĞLU'NDA KAMERALI KORUMA BAŞLATIYORUZ GASP, HIRSIZLIK, KAPKAÇ ORTADAN KALKACAK

Vali, belediye başkanı, sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir dizi toplantı düzenledik. Beyoğlu ve Eminönü'nde turizm geliştirme komisyonları kurduk. Bu komisyona en geniş katılımı sağladık. Komisyonlara katılanların aylar süren çalışmaları sonrasında raporlar hazırlandı. Bu raporlarda belirtilen doğrultuda icra kararı çıkardık. Belediye ve valilik üstüne düşenleri aldı, uygulamalara başlandı. Sivil toplum örgütleri ve sektör temsilcileri de birçok işin ucundan tutup sorumluluklar yüklendi. Örneğin, Beyoğlu'nun bilgisayar bağlantılı ve kameralı güvenlik sistemini TÜRSAB üstlendi. Bu sistemi başından sonuna TÜRSAB yapacak ve biz de gereken personeli eğiterek yeni güvenlik sistemine hazırlayacağız. Bu sistemin bir benzerini Eminönü'ne de uygulayacağız. Böylece iki önemli turizm alanı, sokakları ve meydanlarıyla güvenlik kameralarının kontrolü altına girecek. Bu bölgelerde insanımıza ve turistlere yönelik gasp, kapkaç, hırsızlık gibi suçlar ortadan kalkacak.

KORUMA ANLAYIŞLARI DEĞİŞTİ, YAŞATILABİLİR KORUMAYA GEÇİLDİ

n Biliyorsunuz İstanbul'da Anıtlar Kurulu'ndan çok büyük bir şikayet var. Çivi çaktırmıyor, projeleri hızlandırmıyor, İstanbul'un yıkılışını seyrediyor, deniliyor.

- Bu şikayetleri biliyoruz. Artık koruma anlayışları değişti. Eskiden sadece mevcut eserin korunması önemliydi. Şimdi ise, dünyada artık sürdürülebilir ve yaşatılabilir koruma anlayışına geçildi. Bir eseri yapıp soğuk bir şekilde turistin ziyaretine açmak anlayışı bitti. Her esere birer fonksiyon vermek, evleri içinden cıvıl cıvıl insan seslerinin dolaştığı yerler haline getirmek yeni anlayışın temel düsturu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!