Mine Kırıkkanat’ın 0-37 yaş öyküsü

Güncelleme Tarihi:

Mine Kırıkkanat’ın 0-37 yaş öyküsü
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 21, 2000 00:00

Haberin Devamı

‘İnsaf bu kadar da olmaz!’’ diyebilirsiniz.

‘‘Dün Mine Kırıkkanat, bugün Mine Kırıkkanat, yeter!’’ diye itiraz edebilirsiniz.

Çok haklısınız.

Ama itirazınız bir işe yaramayacak.

Çünkü ben New York yolunda olacağım.

Bir süre, bensiz rahat edeceksiniz.

Orada da rahat durmayayım röportaj filan yapayım diyorum.

Bakalım.

Mine'nin hadisesine gelince bir gerekçem var aslında, onun yaşadıklarını dinleyince, vay be ne hayatlar varmış oldum. Biraz da suçluluk duydum. Kendi hayatım kolay kaldı!

Hayatı acılar içinde geçmiş insanların, bugün iddialı olmaları, konuşmaları, benim anlamsız bulduğum bir dolu şeyi çok ciddiye almaları ‘‘anlaşılır’’ duruma geliyor.

Mine Kırıkkanat'ın 0-37 hayat özeti bana bu yüzden ilginç geliyor.

Bu bir röportaj değil. O bana öyküsünü anlatırken, beynimden geçenleri ‘‘kafa sesi’’ olarak araya soktum, olay bundan ibaret.

***

Sanki herşey 37'den sonra başlamış. İyi ama öncesinde ne varmış? 37'ye kadar hayatı nasılmış?

- Dramatikti. 37 yaşına kadar ne yapacağımı bilmiyordum. Sürekli para kazanmak zorunda kaldığım yıllardı. Dame de Sion'dan sonra babam ‘‘Artık başının çaresine bakacaksın’’ dedi. Çeviriler yaptım, Tarık Dursun K.'ya iki dedektif romanı çevirdim, Renault'ya girdim, genel müdür sekreterliği yaptım. Turing Kulübe girdim. Bu arada oğlumu kaybettim, ikinci oğluma hamile kaldım. Birincisi öldüğü için, ikincisini yaptım, çıldırmamak için! Bir buçuk yıl içinde iki çocuk doğurdum.

Haliyle kafam karışıyor, iyi de bu kadın kaç defa evlenmiş?

- İki kez resmi olarak evlendim. Dördüncü resmi olmayan evliliğimdeyim şu an. İlk evliliğim 7 yıl sürdü. 19 yaşında evlendim, 27 yaşında boşandım. İki çocuk da ondan. Sonra Çetin Altan'la birlikte geçirdiğim üç buçuk yıl var, sonra Fransız kocam var. On yıl geçti ondan da ayrıldım. Sonra da Daniel var. O var hala. Öğrencilik, çeviriler, zartlar zurtlar derken, Turing'te sanat ve kültür yönetmeni olarak çalıştım. Çelik Gülersoy'la beraber...

Kesin onun hakkında da bir şey söyleyecek!

- Onunla ilgili söyleyecek lafım da var. Çelik Gülersoy, 1,5 yıl içinde iki kez hamile kaldığım için beni işten attı. Bu karı bize yararlı olmuyor diyerek. Tazminatımı aldım ve öbür çocuğu sağlam yapabilmek için evde yattım. Yoksa çocuk düşecekti. Ama nasıl parasızım.

Parasız da çocuk doğurulmaz ki...

- O sırada Çarşaf Dergisi bir yarışma açmıştı. Hür Yayınları, Çetin Emeç idare ediyordu, üç tane küçük fıkra yazdım. Benim oğlan uğuruyla beraber geldi, doğumunun 40. gününde eve bir mektup geldi, Çetin Emeç'ten: ‘‘Birinci mansiyonu kazandınız, bizimle çalışmak ister misiniz?’’. Para olayı var ya, para kazanmam lazım, çünkü Gökçe doğduğunda, ben kocamdan ayrılmaya karar vermiştim.

Birinci çocuk ölüyor, ikinciye hamile, kocadan ayrılmaya karar veriyor, bu arada doğuruyor, beş kuruş parası yok. Bu nasıl bir durumdur...

- ‘‘Garp'ın Küçük Dünyası’’ndaki Garp'ın annesiyim ben. Birinci çocuğumun ölümünden eşimi sorumlu tuttum, garip şeyler, zaten sonra alkolden öldü. Çocuğu anneme bıraktım, 17 adamın ortasında Çarşaf'ta çalışmaya başladım. Daha karnım inmemiş. Çetin Altan'la da orada tanıştım. Çetin Emeç memnundu benden. Çünkü çok hızlı çalışıyordum. Bu yüzden bir kıskançlık başladı. Beni şikayet ettiler. Kafam bozuldu, ‘‘İstifa ediyorum Datça'ya gidiyorum’’ dedim. ‘‘Manyak mısın, gitme’’ dedi, hiç unutmam bana Hürriyet binasını gösterdi ‘‘Bak ben oraya gidiyorum’’ dedi, ‘‘seni de beraber götüreceğim’’. ‘‘Ben oraya gitmek istemiyorum’’ dedim. Bugün aynı şeyleri düşünmüyorum, Hürriyet'in büyük gazete olduğunu kabul ediyorum. Şeref duyardım çalışmaktan.

Galiba yeni macera Cumhuriyet'te başlayacak...

- Sonra Cumhuriyet'te Ciddiyet sayfasında çalışmaya başladım. Orada bütün yazarların ahbabı haline geldim. Zamanla mizahçı olmadığımı anladım, benim romantikliğimle bağdaşmıyordu. Mizah, benim için ancak bir ayrıntı olabilirdi. Zaten para da vermiyorlardı. Onun üzerine o dünyadan tamamen koptum.

Bakalım bu sefer ne yapacak...

- 10 yıl boyunca Babıali'den kimseyle görüşmedim. Bir tek Çetin Altan'la ilişkim devam etti. 10 yıl boyunca Fransız Konsolosluğu'na bağlı Pierre Loti ilkokulunda miniklerin öğretmeni olarak çalıştım. Üç buçuk yıllık birlikteliği noktaladıktan sonra da 81'de bir Fransızla evlendim. 83'e kadar Türkiye'de kaldık. Sonra o İspanya'ya tayin oldu.

Eminim İspanya'yı da fethetmiştir!

- İspanya'da iki yıl aval aval gezdikten sonra bir gün bir hasret yazısı yazdım, Cumhuriyet'e bastılar. Bir tane daha görderdim, yine bastılar. Ve bana ‘‘Yazmaya devam et’’ dediler. Nilgün Cerrahoğlu, kocasıyla beraber İtalya'ya tayin olunca, Cumhuriyet muhabirleri kocalarıyla tayin olurlar, bütün İspanya bana kaldı.

Yeni bir bela geliyorum diyor, bu koca da gidicidir...

- Nilgün o güne kadar bütün sosyalist partiyi dolaşmıştı, ben muhalefeti dolaştım. Hem de üç ayda öğrenilmiş sokak İspanyolcasıyla! Derken tuhaf şeyler olmaya başladı: Kocam benim yükselen trendimi hazmedemedi. Oğlumu dövmeye başladı. Yazıp çizmeye başlamışım ya, kendime güvenim gelmiş ya, ben de ayrılmaya karar verdim.

Bu ayrılık da maceralıdır mutlaka, yine parasızlık günleri başlıyor...

- Tabii. Oğlumla birlikte tatile gelir gibi Türkiye'ye geldim. Sonra buradan telefon açtım. ‘‘Haberin olsun, ben senden ayrılıyorum’’ dedim. Üzerimde bir yazlık elbise, yine parasızım! Cumhuriyet'e gittim, ‘‘Beni bir yere tayin edin’’ dedim. Çok uzun süre bekledim. O kadar uzun süreydi ki, o arada ‘‘Sinek Sarayı’’nı yazdım. Sancılı bir dönemdi. Sabahlara kadar içiyorduk, sabah altıda eve gelip, öğlene kadar uyuyor, sonra yazıyor, tekrar içmeye başlıyorduk.

Sonuna geldik mi acaba?

- Nihayet Paris'e tayinim çıktı. Parasızlıktan çok zor zamanlar geçirdim. Paris Belediyesi'nden maddi yardım bile aldım. Oğlum Gökçe, ‘‘Patatesten başka bir şey yemeyecek miyiz?’’ diye soruyordu. Derken Zeynep Oral benim için Aydın Bey'le konuştu, onun yardımıyla Milliyet'te yazmaya başladım. Ve sonra Radikal. Bir de baktım 49 yaşına gelmişim...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!