HÜLYALI YANILGILAR Hülya[Avşar] için 'Hiç de güzel değil!' demiştim arkadaşlara. Demez olaydım. Neredeyse hepsi üzerime yürüdü. 'Aman, ne oluyor' dememe kalmadan benim ne "kadından anlamaz"lığım kaldı ne de avilliğim...Sonunda bir arkadaş "tıpkı kıskanç kadınlar gibi konuştun" deyince iyice tepem attı. "Yetti ulan beni bir dinleyin hele" diye bir bağırış bağırdım ki, sesimi yine ancak ben duyabildim!..Nedir bu, acaba arkadaşlarım orta yaş krizine girmiş; 'orta yaşı geçkince erkek, neredeyse yarı yaşındaki kızlara, kadınlara sarkar' şeması mıydı, bilemiyorum. Bu kadar itiraz ettiklerine bakılırsa kendileri bir put -veya putlar- yaratmış ona mı tapıyorlardı?..'Sesi ve nefesi' dedi bir arkadaş. 'O da ne?' dedim, şaşkınlıkla yüzüne bakarak. 'Bu da amma hıyar yahu' gibi bir iç geçiriş, muzip bir ifade de sezinlemedim değil ama, cevap bekledim. Cevap gelmedi. Lanetliler çöplüğüne itilivermiştim. Nasıl adamdım ben yahu? Hayallerim bile yoktu 'erişilemez veya erişilemez sanılan güzellere' eğilim göstermiyor muydum? Fanteziler ne olmuştu?Oysa tüm amacım Hülya'nın hiç de sanıldığı gibi güzel olmadığını, okuduklarım ve izlediklerim ışığında anlatmaya çalışmaktı. İyi de, geçkince, doğru dürüst bir şey okumayan, her şeyin parayla alınıp satıldığına itibar etmiş arkadaşlarım ne anlar insan felsefesinden, estetikten, etikten... (Nasıl arkadaşlar seçmişim ben? Bu da başka bir handikap!)Bir yazar [Ahmet Kahraman- İnsanlar İnsancıklar/Boyut Yayınları, İstanbul, Nisan 1990] 'nefis' bir röportaj yapmıştı Hülya[Avşar]'yla. Önce izlenimlerini aktarıyordu yazar. "Yıldızımızın beli yoktu. Sırtından kalçasına varan kısım dümdüzdü. Belinin kalınlığıyla kalçalarının genişliği bir bakıma eşitti birbirine..." Evet, böyle diyordu yazar. 'Yontulmamışlığı' sadece vucudunda değildi elbette. Evine giden yazarın önünde sağa sola bağırıyordu:"Neden bu kadar bağırıyorsunuz diye soramadım. Nedeni belliydi. Kraliçemiz evde egemendi. Herkese hükmeden oydu. Ne de olsa süper lüks ev, onun 'emeğinin' karşılığıydı... Bunca lükse karşılık, yıldızımız annesine, hizmetçiye bağırma hakkını görüyordu kendinde. 'Türk gibi' hükmetme duygularını tatmin ediyordu. İçinden geldiği dünya, kültür yapısı göz önüne alındığında, bu kabalığı yontulmamışlığı hoş görülmeliydi.' İnsanlara, 'yontulmamış' kadınlara ne ilgi duyuyorsunuz diye seslenmek istedim. Ama olmadı. Sesim, 'derin' arkadaşlardan gelen şehvet taklidi ağdalı kelimelerle boğuldu. Bunlar şehveti de bilmiyordu pek. Tek şey 'ele geçirme' arzusuydu. Oysa ele geçirilen şeyin önemi onunla bütünleşebilmektir. 'Bir gün barda, bir gün cazda, gönlüm hovarda' nereye kadar gidebilirdi ki? Seni ahmak yerine koyan bir cins-i lâtif ile veya senin ahmak yerine koyduğunla hangi paylaşımların doruklarına çıkabilirdin? Haydar Dümen'in dediği gibi [www.e-kolay.net] 'Size 'herif'diyen biriyle' birlikte olmayın. Hiçbir ilişki bu kadar ucuz değildir! "Siz diyordu, kadın arkadaşlarınıza armağanlar almaz mısınız?" Hülya'nın sorduğu süper lüks bir dairedir. Gönlün deminden koparılmış bir demet çiçek falan değil. 'O tarihe dek, hiçbir
sinema yıldızı Hülya[AvÅŸar] gibi, paralı aÅŸkı "legalize" etmedi." (Yazar 'son derece kibar' davranıyor. Biz de kibar davranalım.)Ancak kibar davranmayanlar da var: Bir arkadaşımla konuÅŸuyorduk. Toplumsal histeri durumunda bir sporcuyla takibinin yapıldığı, dışarda tezahüratların yapıldığı, sporcu Tans[j]u'nun eÅŸinin 'aldatılan kadın-bekleyen kadın' rolünü üstlendiÄŸi, çocuklarının babalarına ne olduÄŸunu anlamaya çalıştığı, herkesin parmağını, burnunu ve dahi baÅŸka ÅŸeyini soktuÄŸu bu toplumsal çıldırma zamanında mevzu dönüp dolaşıp oraya geldi. Arkadaşım tüm durumu veciz bir ÅŸekilde özetledi:'Tans[j]u'nun performansının düşmesi doÄŸal. O her akÅŸam Hülya'yı bir yere götürmezse, baÅŸka biri Hülya'yı götürür.' Ä°liÅŸkiye bakın! Kurt gibi olacaksınız ve elinizdekini 'kaptırmayacaksınız'. Balonlar mı eskidi yoksa bizler mi yaÅŸlandık, Ä°bo?..Gel zaman git zaman, artık kimse hatırlamaz oldu. Evlenildi. Evlenilen adamın zamanında babasıyla gazeteci dövdürmekten sabıkalı olduÄŸu da unutuldu. Hülya'nın yaptıkları da. EvliliÄŸini, kızını, annesini vs vs hemen her ÅŸeyini medyatik malzeme yaptığı da unutuldu. Tuttular bir de 'güzelliÄŸini' övdüler. Altın nokta, yüz güzelliÄŸi vb. konularda ahkam kestiler medyaya hasret hocalar ve medya salatasına maydanoz oldular. Önemli olan konuÅŸulmaktır. Öyle ya, bilimsel araÅŸtırmalar öldü, magazinin en düşük düzeyine itildi, iÅŸ bitti. Hocalar da "konuÅŸulmaktan" memnun. Ancak bir kez ağızdan çıkan ya da yazılan ehil olmayan ellerde lâf salatasına dönüştü. Hocalardan biri 'Ben sadece çene kemiÄŸi açısından mükemmel olduÄŸunu belirtmiÅŸtim' dedi. Ne o Hocam, 'kafatasçılar'dan sonra bir de 'çene kemikçileri' mi çıktı. Ä°stemez kalsın.Bakın bir makyöz kadıncağız nasıl sesleniyor: "Burdan tüm Hülya AvÅŸar hayranlarına sesleniyorum. Ben bir güzellik uzmanıyım. Lütfen ciddiye alın. Abi kadının cıngıl cıngıl reklamı yapılıyor güzel diye. Siz o kadını hiç yakından gördünüz mü? Bir kere yaşına göre çok çabuk yaÅŸlanmış biri. O televizyon makyajı ile ninem de farklı görünür." [www.itiraf.com]Ne o kadıncağızı ciddiye almadınız mı? 'Kıskançlıktan' mı öyle yazıyor. Peki öyleyse size Çetin Altan üstadın o ölümsüz sözünü hatırlatalım: Sadece 'bedensel ÅŸehvetin doruklarında deÄŸil, beyinsel ÅŸehvetin doruklarında da gezinmek gerekir'. Bu lafı cinselliÄŸin hazzını bile algılamaktan uzak 'sevgili arkadaÅŸlarıma' bir de 'beyinsel uyumun, beyinsel ÅŸehvetin, muhabbetin' olması gerektiÄŸini nasıl anlatabilirim ki?..Senih KAVLAK - 7 AÄŸustos 2000, Pazartesi Â
button