IMF'yi bizim krizden sorumlu tutamayız

Güncelleme Tarihi:

IMFyi bizim krizden sorumlu tutamayız
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 15, 2001 01:52

Uluslararası kurumların krizlerden sorumlu tutulamayacağını savunan Devlet Bakanı Kemal Derviş, önceki programdaki çöküşün nedenini en baştan kur çıpasına bağlanması olarak gösterdi. Derviş, ‘‘Bu tür bir stratejinin seçilip, hiç bir şey yapılmaması uygulayanları felakete götürdü’’ dedi.

Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, Türkiye'de yaşanan krizin nedenini ‘‘yapısal reformların yavaş yürütülmesi, özellikle bankacılık reformunun yavaş yapılmasına’’ bağlarken, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) bunun sorumlusu olamayacağını söyledi. Bir önceki programın kur çıpasına bağlanarak zaten ‘‘en baştan tehlikeli’’ bir yöntemin tercih edildiğini söyleyen Derviş, ‘‘Bu tür bir stratejinin seçilmesi, ancak sonuçta hiç bir şey yapılmaması uygulayıcıları felakete götürür. Zaten kısa bir zaman önce yaşanan da budur’’ diye konuştu. Derviş, iş çevreleri için uluslararası alanda yayın yapan İngiliz Oxford Business Group Genel Yayın Yönetmeni Andrew Jeffrey ve Grubun Editörü Andrew Tabler'ın sorularını yanıtladı. ‘‘Kemal Derviş, evi temizlemek’’ başlığıyla verilen röportajdaki sorular ve cevaplar şöyle:

IMF DESTEĞİ ARTTI

Türkiye'nin uygulamaya koyduğu birçok IMF programı geçen yıl uygulamaya konulan program gibi başarısızlıkla sonuçlandı. Türk Hükümeti içeride ve dışarıda sarsılan güveni tekrar sağlamak için ne yapabilir?

- Bu noktada esas olarak üç boyutun ele alınması gerekiyor. Bu boyutlardan ikisi ekonomik birisi politik. Ekonomik boyutta, ilk olarak yapılması gereken yapısal reform. Geçtiğimiz bir kaç ayda tarihimizde her hangi bir dönemde yapılandan daha fazla yapısal reform yapıldı. Yapılan reformlar kapsamlı ve radikal reformlardır. İkinci ekonomik boyut ise finans boyutu. Biz programın uygulanmasını ve Dünya Bankası ile IMF'nin desteğini sağladık. Bu Güney Kore ve Brezilya gibi ülkelerin ekonomik büyüklükleri ile karşılaştırıldığında, IMF'nin tarihi boyunca bir ülkeye sağladığı en geniş parasal destektir. Dünya Bankası da programa yüksek bir destek veriyor. Bu destek karşılıksız bir hediye olmamakla birlikte, her iki kurumun da Türkiye'ye verdiği krediler faiz hadleri ve ödeme koşulları açısından Türkiye'nin uluslararası özel kuruluşlardan alacağı kredilerden daha iyi koşullardadır. Programın parasal boyutuna ilişkin olarak da güçlü bir mali politikayı devreye soktuk. Geçtiğimiz 3 yılda bütçe açığı Gayri Safi Milli Hasıla'nın yüzde 8'i düzeyinde gerçekleşti, bu yıl ise bu oran yüzde 3. Faiz dışı fazlanın bütçenin ilk dönemde yüzde 5.5 oranında gerçekleşmesi de önemil bir mali başarı. Ayrıca programa resmi düzeyde ulusal ve uluslarası destek var. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, son programın Türkiye tarihinde finansal açıdan en iyi şekilde desteklenen program olduğu kolayca görülebilir. 2000 yılında uyguladığımız programa IMF desteği 4.5 milyar dolardı, yeni programa daha şimdiden 15 milyar dolarlık IMF desteği aldık. Bu programın başarı şansının çok yüksek olduğunu görmek gerekiyor. Üçüncü önemli boyut da bu programın politik boyutudur. Başarı için siyasi birlik ve programa tam destek gereklidir. Piyasanın programın ekonomik ayağına değil ama politik boyutuna ilişkin çekinceleri olabilir.

KUR ÇIPASI TEHLİKELİ STRATEJİ

Bir çok Türk vatandaşı Kasım 2000 ve Şubat 2001'de yaşanan krizlerden Türk Hükümeti kadar, IMF ve Dünya Bankası'nın da sorumlu olduğunu düşünüyor. Sizce bu tür eleştiriler doğru mu ?

- Ben, uluslararası kurumların bu tür krizlerden dolayı sorumlu tutulabileceğini düşünmüyorum. Ulusal paradaki değişimi kur çıpası ile önceden belirlenmiş bir hedefe bağlı tutma stratejisi her zaman tehlikelidir ve bu tür bir stratejinin seçilip seçilemeyeceği tartışılabilir. Ancak bir ülke böylesi bir stratejiyi kabul ederse, yapısal reformlar ve bütçe alanında yapılan her şey bu stratejiyi desteklemek için yapılmalıdır. Bu tür bir stratejinin seçilmesi, ancak sonuçta hiç bir şey yapılmaması uygulayıcıları felakete götürür. Zaten kısa bir zaman önce olanda budur. Belki ‘IMF’in Türk bankacılık sistemini zayıflatacak böyle bir stratejiyi önermemesi gerekirdi' gibi bir yaklaşım sergilenebilir. Ancak bana göre, krizin nedeni yapısal reformların yavaş yürütülmesi, özellikle bankacılık reformunun yavaş yapılmasıdır.


Bakanlık zaten politik bir iştir


2001 yılının Mart ayında Türkiye'ye döndükten kısa bir süre sonra politikacıların nasıl davranması gerektiği ve solun birliği üzerine bir açıklama yaptınız. Sizce böyle açıklamalar yapmak akıllıca mı?

- Ben bakanların isteseler de istemeseler de politik birer figür olduklarına inanıyorum. Bunun anlamı bir partide aktif olarak çalışmak ve seçilmek için çaba göstermek değildir. Bakanlık sorumluluğu bakanın aynı zamanda politik bir rol alması anlamına gelir. Benim politik rolüm mevcut ekonomik programı tanıtmak, programın detaylarını anlatmak ve kamuoyundan programa destek istemektir. Ben aynı zamanda pazar ekonomisine ve özel girişime inanan birisiyim. Politik orjinim ise sosyal demokrat.


Bu dalgalı kurla yeni şubat krizi yaşanmaz

Devlet Bakanı Kemal Derviş'e yöneltilen sorulardan biri de olası bir üçüncü krize ilişkin. ‘‘Üçüncü krizin kaçınılmaz olarak geldiği’’ söylentilerine dayanarak ‘‘Bu tür bir krizden nasıl kaçabilirsiniz’’ şeklindeki soruyu Derviş, kendi kendisine yönelttiği iki soru ile yanıtladı.

Derviş ilk olarak, ‘‘Türkiye gerekli reformları yapıp büyüme oranını işsizliği yutacak düzeye getirip Avrupa ile arasındaki farkı giderebilir mi ve büyük bir sosyal programı devreye sokarak düşük gelir grupları arasındaki uçurumu giderebilir mi’’ diye sordu ve şu cevabı verdi: ‘‘Bunu gerçekleştirmek için hızlı kalkınmaya ihtiyacımız var. Hızlı kalkınma için de reformları uygulamak zorundayız.’’

Daha sonra da ‘‘Burada sorulması gereken sorunun bunu gerçekleştirecek güçte olup olmadığımız yönünde olması gerektiğine inanıyorum’’ diyen Derviş, bu soruyu da şöyle yanıtladı: ‘‘Bugünkü dalgalı kur ile şubat ayında yaşadığımız türden bir krizi yaşayacağımıza inanmıyorum. Enflasyon yükseldiğinde kurlarda değişecektir. Büyüme oranları hesaplandığı gibi çıkmadığında bu şubatta yarattığı etkiyi yaratmayacaktır. ’’

Derviş, enflasyonla ilgili beklentisini de şöyle açıkladı: ‘Biz önümüze formal enflasyon hedefleri koymayız. Programda enflasyon hedefi değil, tahmini koyduk. Önümüzdeki dönemde hedef koyacağız ve buna bağlı kalacağız.’

IMF, yarın Ankara’da

Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Masası Şefi Juha Kahkohen başkanlığındaki IMF heyeti, Stand-By düzenlemesi'nin 9'uncu gözden geçirme görüşmeleri için 16 Temmuz Pazartesi günü Ankara'da temaslarına başlayacak. Ziyarette ekonomi ile ilgili kurum ve kuruluşlarda temaslarda bulunarak, uygulanmakta olan program çerçevesinde Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri değerlendirecek. Yaklaşık 10 gün kalarak, ekonomik gelişmeler konusunda bilgi alacak ve programda öngörülen hedeflerden, 2. 6 aylık dönemde gerçekleşmesi güç görünenlerin revize edilmesi üzerinde çalışacak. İcra Kurulu'nun, gözden geçirmenin tamamlanması ve bu ay sonunda ya da gelecek ay başında, 1.5 milyar dolarlık kredinin serbest bırakılmasını ele alması bekleniyor. Diğer 3'er milyar dolarlık dilimler ise 20 Eylül ve 15 Kasım tarihlerinden sonra serbest bırakılacak.

Derviş Londra'ya gitti

IMF ve Dünya Bankası'nın toplantılarını ertelemesi üzerine, İngiltere'deki görüşmelerini yapamadan alelacele New York'tan Ankara'ya dönen Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş dün Londra'ya gitti. Bakan'ın eşi Catherine Derviş, 27 Haziran'da Londra'ya gitmişti. Derviş, ‘‘Londra'ya gidiş sebebiniz özel mi?’’ sorusuna ‘‘Evet’’ karşılığını verdi. Bu arada, Amerika'da başındaki lekeler dolayısıyla cilt tedavisi gören Derviş'in lekelerinin gitmediği, henüz tam iyileşme sağlanmadığı görüldü. Derviş ve eşinin, yarın İstanbul'a dönmeleri bekleniyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!