Gençlik anıları

Güncelleme Tarihi:

Gençlik anıları
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 10, 2004 00:00

Çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiÄŸi, iÅŸ hayatına ilk adımı attığı Adana'nın, Sakıp Sabancı'nın anılarında oldukça farklı bir yeri vardı. Tıpkı dayak yemesine, babasının sürekli engellemesine raÄŸmen gizli gizli kiraladığı motosiklet gibi... Sakıp Sabancı'nın Adana'daki çocukluk ve gençlik yıllarına iliÅŸkinanıları, ne kadar renkli, giriÅŸken ve inatçı bir kiÅŸiliÄŸe sahip olduÄŸunu gözler önüne seriyor. Anılarından yapılan derlemeye göre, Sabancı'nın gençlik yıllarında en büyük tutkusu motosiklet sahibi olmaktı.  GençliÄŸinde motosikletinin olmamasından yakınan Sabancı, o yıllarda Adana'da saati 5 liradan motosiklet kiralanan motosikletleri kiralarken, duygularını şöyle aktarıyor:  ''Benim kiralık motosiklet düşkünlüğümü babam duymuÅŸ. Kazadan korktuÄŸu için motosiklete binmememi söyledi. Ama ben, bir yanda babamdan korkarken, öte yanda motosiklet sevgimi yenemeyip, gizli, gizli kiralık motosikletle dolaÅŸmayı sürdürdüm. Arkadaşım (Allah'ın oÄŸlu) lakaplı Mustafa SalihoÄŸlu ile bir gün motosiklet kiraladık. Adana'da PaktaÅŸ Fabrikası'nın önündeki toprak yolda yan yana zevkle motosiklet yarıştırıyoruz. Karşıdan göçebe çingene kafilesi geliyor. Merkepleri, köpekleri, cılız atların çektiÄŸi arabalarıyla bize yaklaÅŸtıklarında, köpekleri motosikletten ürküp bize doÄŸru havlayarak saldırdı. Bu arada biz, yarı korkudan, yarı acemilikten motosiklete hakim olamayıp, merkeplerin arasına girdik. Merkeplerin biri ile bizim motosikletler devrildi. Bu arada göçebelerin kadınları, ellerinde sopa bizim üzerimize saldırdılar. Oradan nasıl kaçıp kurtulduÄŸumuzu anlatmak güçtür. Bu olaydan kimseye söz etmedik. Ama korkusunu yıllardır içimizde duyduk.''  ATLI KÖŞK'ÃœN BAHÇESÄ°NDE GÄ°ZLÄ° MOTOSÄ°KLET TURUBu olaya raÄŸmen motosiklet sevgisinin devam ettiÄŸini anlatan Sabancı, şöyle devam ediyor:  ''Bir gün gene kiraladığım motosikletin üzerinde zevkten uçarak giderken, BaÄŸlar yolunda, pamuk almaktan dönen babama rastladım. Babam, (Sana harçlığını, bu fuzuli alete yatırma diye kaç kere söyledim) diyerek beni azarladı. Esas üzüldüğü, harçlığımı bu iÅŸe yatırmam deÄŸil, bir kazaya uÄŸramamdı. Bunu biliyordum. Aradan 40 yıl geçti. 1984 yılında Ä°ngiltere'de bir maÄŸazada, oyuncak gibi küçük bir motosiklet gördüm. Japonlar insanlara mal satabilmek için her ÅŸeyi nasıl cicili bicili yapıyorsa, motosikleti de biblo gibi süslemiÅŸlerdi. Dayanamadım satın aldım. 50 yaşından sonra, Emirgan'da Atlı Köşk'ün bahçesinde kimse görmeden, o küçük motosikletle dolaşıyordum. Yıllar önce içimde kalmış çocukluk heyecanım, halen küllenmemiÅŸ.''  Ä°Åž DÄ°SÄ°PLÄ°NÄ°Sakıp Sabancı'nın ilk iÅŸ deneyimleri de iÅŸine baÄŸlılığı ve disiplinini gözler önüne seriyor. Sabancı, ilk kazancını anlatırken, çocuklara ve gençlere de örnek oluyor. Sakıp Sabancı'nın ilk iÅŸ deneyimiyle ilgili anısı şöyle:  ''1948'den itibaren Akbank'da çalıştım. Akbank'ın Adana'da Åžeref Orçun isimli bir müdürü vardı. Babam beni ona (Åžeref Bey, doÄŸru raydançıkarma, disiplinli yetiÅŸtir) diye emanet etmiÅŸti. Åžeref Bey çok disiplinli bir yöneticiydi. Ben stajyer memur statüsündeydim. 25 lira aylığım vardı. Sabahları her memur gibi, iÅŸe vaktinde gelip, imza cetvelini imzalardım. BeÅŸ dakika geç gelsem, Åžeref Bey imza cetvelini imzalatmaz ve babama (Hacı AÄŸa, oÄŸlun bugün gene 5 dakika geç kaldı) diye durumu bildirirdi. Birkaç defa olunca, babamdan ÅŸiddetli bir azar yedim. O zamandan beri iÅŸ disiplinine, randevuya uyarım.  Ä°LK KAZANÇBankada yazı makinesi, hesap makinesi kullanmayı, tahsil fiÅŸini, tediye fiÅŸini, makbuz kesmeyi öğrendim. Kulağım doldu. Çalışmaya baÅŸladıktan sonra, bana ödenen ilk ücret, net 20 lira idi. Hemen anneme gittim. (Anne, bu babamın verdiÄŸi para deÄŸil, ilk defa kendi kazandığım para. Al sana veriyorum) deyip, tamamını ona verdim. Annem beni öptü. (Gülnaz'a ver saklasın) dedi. Okuldan ayrılınca un fabrikasında veznedar oldum. Maaşım 50 liraydı. Akbank'daki stajyer memurluÄŸumdan öğrendiklerim iÅŸe yarıyordu. Un fabrikasının müdürü Kemal Pekün, muhasebe müdürü Sadettin Atabey idi. Bazı akÅŸamlar kasa hesabı tutmaz, ben bankadaki alışkanlıkla 2-3 saat daha çalışır, hesabı tutturmadan fabrikadan ayrılmazdım.  Daha sonra un fabrikasının muhasebesinde çalıştım. Alım iÅŸlerine bakmaya baÅŸladım. 1955 yılında ticaret müdürü Ömer ÇiftçioÄŸlu ayrılınca onun yerine geçtim. 1957 yılında Bossa tekstil bölümünde umum müdür muavinliÄŸi görevine baÅŸladım. Bossa'da benim umum müdür muavini unvanıyla çalıştığım dönemde, ortaklarımızdan Sinan Bosna da aynı unvanla yanımızdaki odada oturuyordu. O dönemde Sinan Bosna ile çok iyi bir iliÅŸki kurduk. Bu iliÅŸki, derin bir dostluÄŸa dönüştü. Sinan Bosna insanları hiç küçümsemez, sokaktaki dilenciye, hamala, ciÄŸerciye, işçiye, ustaya, mühendise, genel müdüre hep aynı ÅŸekilde hitap eder, onlara deÄŸer verdiÄŸini hissettirirdi Ben Sinan Bosna'dan çok ÅŸeyler öğrendim. Fakat insan iliÅŸkilerinde baÅŸkalarından daha farklı bir yaklaşımım varsa, bunu Sinan Bosna'ya borçluyum. Onun gibi hareket etmeye, karşımdaki kim olursa olsun, deÄŸer vermeye gayret ettim. Bundan çok yarar gördüm.''  CÄ°ÄžERCÄ° RECEPSakıp Sabancı için Adana'nın ünlü ciÄŸercilerinden ''CiÄŸerci Recep'' ile kurduÄŸu dostuluÄŸun da büyük deÄŸeri vardı.  CiÄŸerci Recep'i, ''kara bıyıklı, ayağında ÅŸalvarı olan, Adana lehçesiyle konuÅŸan, yüzü güneÅŸten yanmış, kara yağız bir genç'' olaraktanımlayan Sabancı, pamuk aldıktan sonra CiÄŸerci Recep'i ziyaret edip,ciÄŸer hazırlanırken onunla sohbet etmek ve ciÄŸer sırası bekleyenlerle konuÅŸmanın, hayatlarına renk kattığını anlatıyor.  CiÄŸerci Recep'in köyünü, karısını, sevgilisini, çocuklarını, babasıyla problemini, annesinin hastalığını, aÄŸabeyinin askerde çavuÅŸuile arasındaki çekiÅŸmeyi günü gününe takip ettiklerini tatlı bir dille aktaran Sabancı, unutamadığı bu anısını şöyle aktarıyor:  ''Diyebilirim ki, hayatımda 3 yıl süreyle hiçbir kimseyle her gün bu kadar özel konular konuÅŸmadım. CiÄŸerci Recep ile pamuk fiyatını, fabrikadaki meseleleri konuÅŸamayacağımıza göre, bu tip ailevi özel meselelere inmekten doÄŸal bir ÅŸey olamazdı. Ben ve Sinan, hem ciÄŸer iÅŸini, hem de CiÄŸerci Recep'i çok ciddiye almaya baÅŸlamıştık. Åžimdi düşünüyorum da sabah sabah, o çeyrek ekmeÄŸi, o çeyrek ekmeÄŸin içindeki sıcak ciÄŸeri ve bir avuç soÄŸan piyazını midemiz acaba nasıl kabul eder, nasıl cayır, cayır yanmazdı...  Amerika'da okumak için uzun yıllar kalmış olan ve yapısı itibariyle nazik bir bünyeye sahip Sinan Bosna, acaba hamburgere alışmış midesine, bu ciÄŸer kebabını nasıl kabul ettirebildi. Birgün Sinan ile pamuk alım satımından dönüşte, mutaden ciÄŸer yemek için CiÄŸerci Recep'in durduÄŸu köşeye gittiÄŸimizde, onu ve tezgahını göremedik. 3 yıl boyunca her gün orada olan CiÄŸerci Recep acaba nerede idi. Biz ona o kadar alışmıştık ki, ancak yokluÄŸunda fark ettik ki, geçen 3 yıl boyunca bu adam hiç hastalanmamış, hiç köyüne gitmemiÅŸ, hiçbir gün köşesinden ayrılmamıştı.  Hastalanmıştır, ertesi gün gelir diye düşündük... Ertesi gün, daha ertesi günler gelmedi... Sorduk, soruÅŸturduk... Hiçbir haber alamadık. Kimi bir kan davasından kaçtığını söyledi, kimi sevgilisiyle birlikte, karısından kaçmak için izini kaybettirdiÄŸinden söz etti. Ama biz ciÄŸerci dostumuz Recep'i kaybetmiÅŸtik. O günden bu yana ekmek içi ciÄŸer yemedim.''  ''ALLAH VERÄ°NCE VERÄ°YOR, VERMEYÄ°NCE VERMÄ°YOR''Sakıp Sabancı Adana Erkek Lisesi'nde arkadaÅŸlarıyla birlikte dayanışmasını, ciddi anlamdaki iÅŸ hayatına iliÅŸkin anılarını ise şöyle aktarıyor:  ''Benim çok sevdiÄŸim Cemil GözüyeÅŸil isimli bir arkadaşım vardı. Ben, lakabı (Allah'ın OÄŸlu) olan Mustafa SalihoÄŸlu ile Adana Erkek Lisesi'nde okurken, Cemil GözüyeÅŸil de Kemal Özgür ile Adana Ticaret Lisesi'nde okurlardı. Ama biz dördümüz birlikte olur, arkadaÅŸlık ederdik. Ben sanayi konusundaki çabalarımı iletirken, Cemil GözüyeÅŸil, çiftçilik yapmaya, bu arada ufak tefek alım satımlara girmeye baÅŸlamıştı.  Kendisini çok sevdiÄŸimden, onu biraz kollamak, para kazanmasına sebep olmak isteÄŸine kapıldım. O zaman Adana'da pamuk ticaretinde koçan alıp satmak, iyi para getiriyordu. Koçan, bir anlamda pamuÄŸun tapusudur. Pamuk depoda yer deÄŸiÅŸtirmeden, koçan, alıp satıldıkça sahip deÄŸiÅŸtirir. Koçanı ucuz alıp pahalıya satan kar eder. Pahalı alıp, ucuza satan zarara uÄŸrar.  Ben Cemil GözüyeÅŸil'in babasından bir miktar sermaye istedim. Bu sermayeyi, bizim bu iÅŸten tahsil ettiÄŸimiz paralara ekledim. Koçanı alıp satarken, biliyoruz ki, bunun yarısı Cemil GözüyeÅŸil için. Karın zararın yarısı onun. Åžu Allah'ın iÅŸine bakın ki, sadece kendimiz için koçan alıp sattığımızda kar ediyoruz. Ne zaman ki Cemil GözüyeÅŸil ile ortak alım satım teÅŸebbüsümüz olsa, sonuç zararlı.  Sadece koçan iÅŸi deÄŸil, baÅŸka konularda alım satımı Cemil GözüyeÅŸil üzerinden geçirip, ona bir menfaat saÄŸlamaya teÅŸebbüs ettim. Bütün çabalarım boÅŸa çıktı. Anladım ki, Allah, Cemil GözüyeÅŸil'in kısmetini baÄŸlamış. Ne kadar zorlasan, para kazandıramıyorsun. Tersine zorladıkça zarar ediyor. Batıl denilebilir ama Allah vermeyi ahdetti mi, Allah (veriyorum) dedi mi, kimse durduramaz. Allah bana verdi çok şükür. Ve o kadar geniÅŸ ki Allah'ın hazinesi, o kadar hudutsuz ki... Babam, (OÄŸlum Allah'tan iste) derdi. (Onda hudutsuz var. Ortağınla, aranızdaki menfaat bölüşmesinde, kantarın topunu kaçıracak ölçüde hesaplara gittin mi, ortağınla aranda sürtüşmeler baÅŸlar. Kavga, dövüşe gider. Ä°ÅŸ bozulur. Ä°kiniz el ele verin de hızla yürekten çalışın. Birbirinizin hakkına göz dikeceÄŸinize Tanrı'dan isteyin. (Yukarıda hudut yok. Allah'ın hazinesi boldur) derdi.'' Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!