Biri frene biri gaza basıyor

Güncelleme Tarihi:

Biri frene biri gaza basıyor
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 1999 00:00

Haberin Devamı

Bazı liderler var ki, seçime iki, üç, dört kere girmiş ve her defasında vaadetmiş; geleceğim, şunu yapacağım, enflasyonu indireceğim... Her defasında verdiği sözleri tutmamış, olmayacak vaadlerde bulunup yapmamış, oy almak için yalan dolan dahi her yola başvurmuş...

Memleketimizde vergi veren lütufta bulunur, gibi veriyor. Vergi vermeyen de açıkgöz oluyor, vergisini verene de aptal diyorlar, bu mantığın artık değişmesi lazım.

İşadamı Sakıp Sabancı ile kafa dinlemek için Cannes'da kiraladığı evde görüştük. Her zamanki içtenliğiyle tüm sorularımızı cevaplayan Sabancı, 1998 ve 1999 için neler düşündüğünü anlattı:

Türkiye'nin dünü ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Yıllardan beri ekonomi ve ticaret hayatının içinde yürürken öyle günler yaşadım ki, ‘‘çok karanlık, yarın daha da zifiri karanlık olabilir’’ diye aklımdan geçirdiğim çok olmuştur. Ancak o günler geçti, yeni girişimlerde bulundum, hiç durmadım. Demek istiyorum ki, kimi zaman geleceğe yönelik büyük kaygılar olsa da köşeye büzülmek, aktiviteleri durdurmak doğru değildir. İlle zengin olacağım diye değil, başarıyı kovalamak, daha başarılı olmak için koşmak gerekir.

Hükümete kaygılarınızı bildirdikten sonra herhangi bir girişimde bulunuldu mu? Hangi konularda netice alındı?

- Hükümetler başlattıkları işleri sonuçlandıramıyor. İhracatı geliştirmek için bir dizi önlem alındı, görüldü ki çok yüksek faiz var, bu anormal yüksek faizi yumuşatmak için hükümet bunu yüzde 50'ye indiren önlemler ve teşvikler getirdi. Eximbank'a 350 trilyonluk bir kaynak aktarılarak oradan ihracatçılara ucuz faiz verelim diye yola çıkıldı ama hükümet düşürüldü. Rusya'ya Laleli'den ihracat yapılıyordu, bunda da frene basıldı. Ruble ile alışveriş yapalım, biz rubleyi alalım, örneğin karşılığında gaz alalım gibi bir uygulamanın yolunu açmak için önce yeşil ışık yakıldı ama arkası getirilemedi. Pamuk ihracatının gerçekleşmesi için pamukta dünyanın fiyatlarına nazaran yüksek fiyatlı olan pamuğumuz için, birliklerin elindeki pamukları tekstilcilere altı ay vadeli sıfır faizle verelim gibi güzel bir teşvik düşünüldü, istikrarsızlık nedeniyle o uygulama da başlatılamadı. Otomotiv sanayiinde taşıt alım satım vergileri gibi fazla vergiler var, bu vergiler çok yüksek, gümbür gümbür dışardan arabalar ithal ediliyor. Üretimler burda yapılsın, ithalat yerine biz fabrikalarımızı tam kapasiteyle ve daha fazla ihracata götürelim lafları vardı.

Türkiye'de elektrik ve doğalgaz Avrupa'dan, Amerika'dan çok daha pahalı. Doğal gazda da elektrikte de sanayii geliştirmek için daha ucuz düzenlemeler yapacağız denildi, gündeme getirildi ama bunların sonunda netice alınamadı. İşlere başlıyoruz ama bir türlü bitiremiyoruz. Hükümet bu sorunları çözmek için yola çıktı fakat yolda kaza geçirdi. Ankara'da hükümet yolunda yürürken kısa bir zaman kalmıştı zaten seçime gidilecekti. Yahu bu bu kısa zaman için hükümeti indirmek gerekir miydi? Birkaç ay daha giderdi yahu bu. Ondan sonra yeni bir yüz, yeni bir arayış gerçekleşebilirdi, öyle olamadı tabii, istikrarsızlık büsbütün tırmandı.

İŞİMİZİ AKSATIYORLAR

Türkiye'de hükümetler son zamanlarda kısa dönemli oluyor, ya düşürülüyor, ya da düşüyor. Siyasi parti liderleri uzun zamandır yerlerine adam yetiştirmiyor, kimin milletvekili olacağına onlar karar veriyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

- Evet, bazı liderler var ki bir kere seçime girmiş, iki, üç, dört kere girmiş ve her defasında seçime girerken vaadetmiş, geleceğim, şunu yapacağım, enflasyonu indireceğim... Bazen oy almak için yalana da müracaat etmiş, bazen de matematiği olmayan vaadlerde bulunmuş. Örneğin ‘‘Herkese iki anahtar’’. Her defasında halktan yüzde 13-21'den fazla oy alamamış siyasilerin, halkın yüzde 77, yüzde 80'inin karşılarında olduğunu anlayınca sıkılıp ‘‘Ben kaç kere denedim, olmadı, yerimi başkasına bırakayım’’ demeleri gerekmiyor mu? İşte liderlerdeki en büyük yanlış burada, bizde bu çıkmazın içinde dönüp duruyoruz. Liderler birbirini anlayıp, elele verip birliği dirliği getiremedikleri için biri gaza basarken diğeri frene basıyor, bunun için de işin içinden çıkamıyoruz. Gereksiz frene basanlar işlerimizi aksatıyor, geciktiriyor. Bizdeki siyasilerin dünyada fazla örneği yok, yirmi, otuz senedir halen aynı. Mesela İsmet İnönü büyük bir süreç içinde görev yaptı yardımcısı kimdi, yerine kimi bıraktı, yok. Celal Bayar, Menderes, Ecevit, Çiller kimin önünü açtı, hiç kimsenin. Mesut bey'in kimi var? Yok. Bu normal değil.

Yeni vergi kanununu nasıl buldunuz?

- Vergi çok hassas bir konudur. Bir defa memleketimizde vergi veren lütufta bulunur gibi veriyor, vergi vermeyen de açıkgöz oluyor. Bu mantığın artık değişmesi lazım. Şimdi gelelim vergi kanununa. 1998'de hükümet uğraştı vergi düzenlemeleri için önemli adımlar attı ancak bazı yerlerde yanlışlıklar yapıldı. Peşin vergi getiriliyor. Biz uzun uzun anlattık, peşin vergi geldiği zaman bir defa işadamı, sanayici 1997'nin vergilerini 1998'de verecek, ayrıca da 1999 yılının peşin vergisini verecek, çok ağır olur dedik. Peşin vergiyi yüksek koydular, öfkeli koydular, miktarı fazla tutuldu, durumu en iyi olan şirketlere bile ağır geliyor, bunu ne yapın yapın bir sene erteleyin, yapmazsanız yüzde 25 çoktur, hiç olmazsa yüzde 10'a inin, bunu anlatırken sadece birinin menfaati için konuşmadık bütün Türkiye için, genel olarak konuştuk. Sonra bir baktık hükümet indirildi ve yine ortada kaldık.

Sizin dünyanın birçok ülkesinden ortaklıklarınız, işbirliği yaptığınız şirketler var. Bu şirketlerin sahipleri Türkiye'deki hızlı hükümet değişikliklerinden, enflasyon, yüksek faiz ve istikrarsızlıktan yakınıyorlar mı?

- Çok önemli bir noktaya parmak bastınız, yaralarım depreşti. Yabancı işadamı dostlarımız, devamlı hükümet değişikliği, enflasyon, yüksek faiz ve istikrarsızlıktan çok yakınıyorlar. Yüksek enflasyonu indireceğiz, diyorsunuz, bir türlü inmiyor. Türkiye'de, dünyada eşi emsali olmayan, inanılmaz yüksek faiz var, bunu da yıllardır indireceğiz diyorsunuz yapamıyorsunuz. Bunları ne zaman yerine getireceksiniz, diye soruyorlar. Demokrasiyi öğreniyorsunuz biliyoruz, fatura ağır, Türkiye'nin geleceği var, buna da inandığımız için yatırım yapıyoruz, diyorlar. Yine de söylenenlerin gerçekleşmemesini eleştiriyorlar.

Ekonomik kriz 1999'un ilk ayında aynen devam edecek. Çünkü dünyada fazla kapasite oluştu ve bizim memleketimizde de örneğin ev alma, otomobil alma, bunu yapacağına götür paranı bankaya koy yüksek faiz al havası yerleşti. Yüzde 150 faiz veriliyor, Avrupa ülkelerinde oran yüzde iki, bilemedin yüzde 3'tür. Neden gereksiz frene basan liderler işlerimizi aksatıyor, geciktiriyor? 1999'da da krize rağmen yeni işlere gireceğim ve yapacağım, durmak yok.

Siz Rahmi Koç'la aşağı yukarı aynı zamanda bir açıklama yaparak dünyada ve Türkiye'deki kriz nedeniyle işlerin kötüye gittiğini, işçi çıkartmak zorunda kalacağınızı açıkladınız ve ardından Kordsa'dan 24 kişiyi çıkarttınız...

- Evet, ben diyorum ki herhangi bir fabrikada dikkat edilecek, yapılacak çok işler var. Mesela daha bilinçli hammaddeler almak, para ararken dünyadan daha iyi şartlarla almak, enerji tasarrufuna dikkat etmek ve verimliliği arttırmak gibi. Bunların yanında işçiden yapılacak tasarruf küçük kalır, büyük iş işçiden çok öbür yerlerdedir. aklı başında olan adam evvela oraya ehemmiyet verir, oradaki vidaları sıkar. Ona rağmen dünya koşullarından dolayı hala işçiden de tasarruf yapma mecburiyeti olursa, o zaman ona gidilir. Kordsa'ya gelince o şirkette ekonomik mecburiyetler yüzünden bir hat üretimden çıkartıldı. O malın satılması mümkün değildi. 24 kişiyi bu mecburiyetten çıkartırken, buna reaksiyon gösteren 145 kişi işe gelmedi, Gelmeyince burayı idare eden adamlarım onların da çıkışlarını verdiler, çünkü yaptıkları kanunsuzdu. Onlar da pişman oldular, biz de geri aldık. Tabii 30 bin kişi çalıştıran bir ailede nadir de olsa böyle bir şey oldu.

1999 hedefleri

Büyük güçlerin birleşmesi şimdilerde dünyada çok moda. Biz de bunun küçüklerini yapmak istiyoruz. Benim damlardaki Oralit örtülerini yapan Oralitsa diye bir şirketim var. Bu küçük bir müessese, bir müşteri bulursam satacağım.

İşbirliği yaptığımız ve aynı malları üreten Dupont'a Arjantin ve Brezilya'daki iki şirketi birleştir, biz de burdakileri birleştirelim, sonra uluslarası birleşmeyi sağlıyalım, dedik. Bunun için 1998'de Kordsa ile Dusa'yı birleştirdik, Dupont da oradaki iki fabrikasını birleştirdi. Şimdi hedefimiz 1999'da iki şirket haline getirdiğimiz bu dört fabrikayı birleştirmek. Bu şirketleri Güney Amerika'daki fabrikayı da Dupont'tan alalım, bunun içine koyalım, diyoruz.

Özelleşirse telekomünikasyon işine girmek istiyorum. Petkim'in özelleştirilmesi yine gündeme gelirse Amerikan Dow Chemical ile birlikte girip uluslarası büyük bir şirket haline getirmek istiyorum. Bizim hükümetlerden istediğimiz istikrar. İkide bir inme-binme yerine devamlılığı olan hükümetler gelsin.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!