Editör

Güncelleme Tarihi:

Editör
Oluşturulma Tarihi: Ekim 15, 2005 00:00

Şiddet ve medya

Sayın Hikmet B. Çağlayan,

Hürriyet Bilim’in çıktığından beri sadık bir okuru olarak son sayıdaki yazınızın sonunda şiddet ve medya bağlantısı üzerine yazdığınız satırları görünce konuya daha yakından bakmak isteyebileceğinizi düşünerek size yazarlarından biri olduğum bir rapordan söz etmek istedim.

Geçtiğimiz Mart ayında RTÜK’ün davetiyle aralarında benim de bulunduğum bir grup bilim insanı RTÜK’ün isteği doğrultusunda bir çalışma yaptık ve televizyonda şiddet, müstehcenlik, mahremiyet ihlallerinin toplumun ruh sağlığı üzerindeki etkileri konusunda bilimin ne dediğini geniş biçimde özetleyen bir rapor hazırlayarak bu kuruma Ağustos’ta sunduk. Raporda polemiğe girmemek için spesifik program ve dizi adlarına hiç girmedik ama hepsini ele aldık, RTÜK’ün sağladığı bazı programlara ilişkin en dehşet verici kayıtları izledik. Ayrıca Ruh Sağlığı uzmanlarının meslek örgütlerinin resmi görüşlerini de edinerek raporumuza ekledik.

RTÜK bu raporu 5 Ekim 2005 günü kendi web sayfasına (www.rtuk.gov.tr) aynen koydu, oradan tam metnini ve eklerini birkaç tıklamayla inceleyebilirsiniz. Bir gün sonrasında da ANKA’nın bu rapora ilişkin kısa bir özetini bazı basın ve internet organları kullandı ama tahmin edebileceğiniz gibi yoğun gündemler arasında kaynadı gitti.

Bu vesileyle, her geçen sayınızda daha da cazip hale getirdiğiz Hürriyet Bilim ile insanlarımıza bilimi severek ulaştırdığınız için sizi ve şahsınızda dergiye tüm emeği geçenleri ve Hürriyet’i kutlarım.

Saygılarımla

Prof.Dr. İhsan Dağ

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü - Beytepe Kampüsü / ANKARA

ihsandag@hacettepe.edu.tr

http://www.ihsandag.net>


"Türkiye'de Tasarımı Tartışmak"

3. Ulusal Tasarım Kongresi, 19-20-21 Haziran 2006 tarihinde İTÜ Taşkışla binasında yapılacak. İlki İTÜ Mimarlık Fakültesi tarafından 1982 yılında gerçekleştirilen Ulusal Tasarım Kongreleri'nin ikincisi İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü tarafından 1996 yılında 'Tasarımın Evrenselleşmesi' başlığı altında AB ile gümrük birliğinin yeni sağlandığı koşullarda ülke ekonomisi açısından tasarımın yerinin ve öneminin irdelenmesi amacıyla düzenlenmişti.

Aradan geçen on yıl içinde dünyada ve özellikle Türkiye'de tasarımın ekonomik, kültürel, politik ve toplumsal rolü ve görünürlüğüyle ilgili gelişmeler konunun 'topyekün tartışılması' için verimli bir zemin oluşturmaktadır. Ayrıca bu süreçte Türkiye'de endüstriyel tasarım konusunda üç önemli uluslararası kongre düzenlenmişken, konunun "Türkçe" olarak tartışılabileceği ulusal nitelikte bir akademik platformun mevcut olmayışı önemli bir eksikliktir. Bu temel kavrayışla İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Ulusal Tasarım Kongre'lerin üçüncüsünü 'Türkiye'de Tasarımı Tartışmak' başlığıyla 19-21 Haziran 2006 tarihleri arasında Taşkışla'da gerçekleştirecektir.

(www.tasarim.itu.edu.tr/3utk.html)

Kongre temaları

Kongrenin temel amacı Türkiye'de endüstriyel tasarımı olabildiğince çok boyutlu bir yaklaşımla ele alarak alanda araştırma ve uygulama yapan tüm kesimlerin yer alabileceği bir iletişim ve tartışma ortamı yaratmaktır. Böylelikle bildiri sahiplerinin ilişki kurabilecekleri çalışma alanları şu şekilde belirlenmiştir:

Endüstriyel Tasarım Eğitimi, Türkiye'de Tasarım Terminolojisi, Lisansüstü Tasarım Eğitimi, Tasarım Araştırmaları, Tasarım Teknolojileri, Tasarım Kuramları, Tasarım Yöntemleri, Tasarım Politikaları, Türkiye Endüstriyel Tasarım Tarihi, Tasarım Felsefesi, Tasarım ve Söylem, Toplumsal Kimlik, Cinsiyet ve Tasarım Çağdaş Sanat ve Tasarım, Gelenek ve Yenilik, Zanaat ve Tasarım, Tasarım, Yönetim ve Strateji, Tasarım, Ekonomi ve Politika, KOBİ'ler ve Tasarım, Kültür, Endüstri ve Tasarım, Tasarımın İhracattaki Rolü, Sektörel Düzeyde Tasarım: Otomotiv, Beyaz Eşya, Mobilya, Takı, Sinema, Markalaşmada Tasarımın Rolü, Ambalaj Tasarımı, Teknoloji, Mühendislik ve Endüstriyel Tasarım, Tasarım, Medya ve İletişim, Tasarım Yayıncılığı, Tasarımda Oryantalizm, Tasarım ve Haklar (İnsan Hakları, Tüketici Hakları vb), Tasarımda İnsan Faktörleri, Tasarım ve Sürdürülebilirlik, Tasarımda Toplumsal Duyarlılık, Fikri Mülkiyet Açısından Tasarım, Endüstriyel Tasarım ve Mesleki Örgütlenme, Küresel Tasarım Piyasasının Dinamikleri, Türk Tasarım Pratiğinin Acil Sorunları.

Kanser tedavisi

Uluslararası Kanser Tedavisi kongresi, 10-12 Kasım 2005 tarihleri arasında İstanbul Marmara Oteli’nde yapılıyor. Kongre’de kanser tedavisinde kullanılan yeni ilaçlar ve bu ilaçların uygulandığı çeşitli kanserlerden alınan sonuçlar, tanınmış yabancı ve Türk uzmanlar tarafından sunulacak bildirilerle tartışılacaktır.

Kongre Uluslararası Kemoterapi Derneği ile Türk Kemoterapi Derneği tarafından düzenlendi ve dil İngilizce’dir. Tıp öğrenci ve asistanlarının ücretsiz kayıt yaptırmaları sağlanmıştır. Daha fazla bilgi almak isteyenler www.kongresist.com/isc2005 sitesine ve 0212-231 2772 telefon nosuna başvurabilirler.

Bilim ve önyargı

Şüphesiz, Nobel bilim ödüllerinin hepsinin ilginç öyküleri vardır. Bilim adamları, kendilerine dünyanın en büyük onurunu (ve bilim ödülü parasını!) getiren buluşlarını, müthiş bir birikimin sonucu gerçekleştirir.

Fizik ödüllerine bakıyorum, Amerikalı ve Alman bilim adamları, John L. Hall ve Theodor W. Haensch, geliştirdikleri müthiş hassas ölçüm yöntemi sayesinde ödülü ortaklaşa paylaştı. Fakat ikisinin bu ödülde bir başka ortağı daha var: Eğer Roy Glauber, 1960’lı yıllarda fiziğe önemli bir katkı yapmasaydı, diğer iki fizikçi bu hassas ölçüm yöntemini geliştiremezdi. Dolayısıyla, Nobel üç bilim adamı arasında paylaştırıldı. Birinin temel bilimsel bir araştırma bulgusundan, diğer ikisi yararlanarak başka bir buluşa imza attı.

Bilim, işte böyle bir şeydir.

* * *

Bilim aynı zamanda başka bir şeydir de: Bir buluşunuzu bazen bir türlü meslektaşlarınıza kabul ettiremeyebilirsiniz.

Bilim tarihinde bunun pek çok örneği var. Einstein bile görelilik kuramını ilk ortaya attığında yalnız kalmıştı. Onu Alman Bilimler Akademisi üyeleri sanırım 100 imzalı bir mektupla dışlamışlardı. Yani neredeyse tüm akademi!

Bu yılki Nobel Tıp Ödülü sahipleri de, benzer kaderi paylaştı. Avustralyalı Barry Marshall ve J. Robin Warren 1980’li yılların başında midenin alt kesimlerini incelerken bazı bakteriler gördü. Acaba mide mukozasındaki iltihaplanmalara ve gastrite bu bakteriler rol açıyor olabilir miydi? Geliştirdikleri bu teoriyi ortaya attıklarında hiç bir destek görmediler. Bilim dünyasından pek çok insan hatta kahkaha ile güldü. Çünkü o zamana kadar kabul gören anlayış (bilimsel veri değil!), stres gibi insan ruhunun sıkıntılarının mideye vurduğu ve gastrit, ülser ve benzeri hastalıklara yol açtığı idi. Mide gibi asitik bir ortamda bakteri nasıl yaşayabilirdi!

Onların midede gördükleri bakterileri de, işin ilginç yanı, kimse görmüyordu! Üstelik, hatta bakterileri yuttukları, hasta oldukları ve sonra kendilerini tedavi bile ettikleri halde!

Bir insanın. gördüğü, bire bir ilişkilendirdiği, dahası tedavi de ettiği bir olgudan vazgeçmesi beklenebilir mi? Uzun süre direndiler; nihayet başkaları da bu konuyu araştırdı ve gerçek görüldü.

Bu olguda değinilecek bir kaç nokta var: Bilim dünyası önemli ölçüde tutucu bir karakter kazanabiliyor. Önyargılar, bütünü sarabiliyor. (Ne demişti Einstein: Önyargıları parçalamak, bazen atomu parçalamaktan bile zordur!) Yerleşik anlayışlara aykırı bulgulara "acaba doğru olabilir mi?" şüphesi ile yaklaşmak zor olabiliyor. Ayrıca, bazı bakterilerin, çok uç noktalarda, 120 derece sıcaklıklarda, kükürtlü ortamlarda, çok soğuk yerlerde, yeraltında oksijensiz yaşayabildiklerini bugün çok iyi biliyoruz..

Önyargısız bir yaşam dileğiyle ve gelecek cumartesiye kadar sevgi ve dostlukla.

Editör
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!