Mutluluk peşinde koşmak doğamızda var

Güncelleme Tarihi:

Mutluluk peşinde koşmak doğamızda var
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2006 00:00

Mutluluk kavramı, bilim, sanat ve edebiyat dünyasında farklı şekillerde yorumlanmaya çalışılır. Mutlulukla ilgili açıklamalar ne kadar farklı olursa olsun ortada somut bir gerçek var. Hayatta en önemli şey mutluluk. Beynimiz mutluluk duygusu sayesinde, doğru davrandığımızı haber verebiliyor.

Nazım Hikmet, ünlü sanatçı Abidin Dino’ya "Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin" diye sorarken, aslında bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Peki mutluluğu tanımlamak neden olanaksız? Kim bilir belki de herkesin beklentileri farklı olduğu için mutlu olma durumu da değişkendir.

Bazı insanlar zengin olduklarında, kimileri ise evlendiklerinde mutlu olacaklarına inanırlar. Kimi insanlar içinse çocuklardır mutluluk.

Ampirik olarak çalışan araştırmacılar nasıl mutlu olunur sorusunu, insanlarla anket yaparak mutlu olup olmadıklarını ve ne zaman mutlu olduklarını öğrenmeye çalışıp, mutlu insanlar ortak noktalarını karşılaştırarak analiz ederler. Ve en sonunda da nasıl mutlu olurum sorusunu yanıtlamaya çalışırlar.

Biz de kendimize kimler mutludur sorusunu sorarak bir iki sonuç çıkarmaya çalıştık:

Mutlu insanlar yaşamın dizginlerini ellerinde tutar, dolayısıyla da mutluluğa giden yolu bulmaları daha kolaydır

Mutlu insanlar sahip oldukları ve olabilecekleri arasındaki denge kurabilirler

Mutlu insanlar yaratıcı ve meraklıdır

Mutlu insanlar mutluluğu yakalamak için çırpınmak yerine yaşamın sevinçlerini birlikte taşırlar

Mutlu insanlar amaçlarını ve imkanlarını değerlendirirken daha gerçekçiler

Mutlu insanlar, sosyal ilişkilerine yatırım yaparlar, arkadaşları ve aileleri tarafından desteklenirler

Mutlu insanlar daha dışadönük ve iyimserdir, özgüven duyguları daha güçlüdür... vs

Bilimin saptamaları

Bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz tabii. Ama bunun yerine mutlu bir insan örneği vermeye çalışacağız. Gerçekten yapmak istediği mesleği (severek) yapan, iyi para kazanan, sağlıklı olan, güzel bir yuvaya, hoş bir eşe, dünya tatlısı çocuklara sahip bir insan düşünün. Sizce bu insanın mutsuz olması mümkün mü?

Bu insanın mutlu olabileceği sonuçta bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Araştırmalar, sevdikleri işi yapanların, evli olanların ve aileleri tarafından desteklenen insanların daha mutlu olduklarını gösteriyor. Fakat geçen yılın Mayıs ayında mutluluk üzerine ilginç bir kitap yayımlandı. "Stumbling on Happiness" ("Mutluluğa takılmak") kitabının yazarı Harvard Üniversitesi psikoloji profesörü Daniel Gilbert.

Gilbert, evli insanların, bekarlara kıyasla daha mutlu olduklarını kabul etse de çocuklardan sonra iş değişiyor, diyor.

Çocuklar mutluluğa engel mi

Psikoloğun bu iddiası on yıllardan bu yana araştırmalarla da kanıtlanıyor aslında. Çocuklar, mutluluk üzerinde negatif etki yapıyor. Hatta Gilbert’e göre çocuklar eroine benzer bir etki yapmakta.

İnsanlar eroin aldıklarında kendilerini daha iyi hissediyor ve bir kez alıştıktan sonra, nasıl yemekten, çalışmaktan arkadaşlarıyla bir araya gelmekten, yani eskiden zevkle yaptıklarından vazgeçiyorlarsa, çocuklar gelince de benzer bir durum yaşanıyor.

Evet, çocuklar mutluluğun kaynağı, fakat insanların tüm zamanlarını aldıkları için sonunda tek mutluluk kaynağı haline geliyorlar. Sinema, tiyatro, gezmeler tozmalar ve arkadaş toplantıları vs anne babaların yaşamlarından siliniveriyor.

En büyük mutluluk kaynağım çocuklarım diyenlerin, zaten başka mutlulukları kalmamıştır diyor psikolog. Bilim adamlarının sonuçlarını değerlendirmek için özellikle de yeni anne baba olanlara bakmak yeterli değil mi? Bu aileler neredeyse hayatlarının tümünü çocuklara göre düzenliyorlar.
/images/100/0x0/55eafb43f018fbb8f8a33ee0

Flov kavramı

Yıllardan beri mutluluk konusunda araştırmalar yapan ve kitaplar yazan Chicago Üniversitesi Psikoloji bölümü kurucusu Mihaly Csikszentmihalyi, insanların, yemek yerken, konuşurken, topluluk içine girdiklerinde, sevişirken, hobileriyle uğraşırken, spor yaparken veya sinemaya gittiklerinde mutlu olduklarını görmüş.

Beden temizliği yaparken ya da televizyon izlerken nötr duygular yaşıyoruz diyen bilim adamına göre, mutluluk duygularını uyandıran etkinlikler dışında, yine hoşa giden ve mutluluğa çok yakın bir duyguyu uyandıran etkinlikler söz konusu.

Csikszentmihalyi, "flow" kavramı ile, insanın bir etkinliğe kendisini tamamen kaptırarak vakit geçirmesini açıklamaya çalışıyor. Flow, yaşadığımız zaman, duygularımız, isteklerimiz ve düşüncelerimiz o anla uyumludur.

Yerine getirdiğimiz etkinlikler sırasında ne geçen zaman ne de kendimizin önemi vardır ve etkinlik zahmetsizce gerçekleşiverir. Psikolog, ayrıntılı analizler sonucunda çalışmanın, hobilerin, spor etkinliklerinin, dost çevremizin vs flow yaratabileceğini keşfetmiş.

Çalışırken mutlu, tatilde mutsuz

Çalışmak insanı nasıl mutlu eder demeyin. Yaptığımız işe bakışımız biraz tuhaftır bizim. Araştırmalar, insanların, çalışırken kendilerini genelde, becerikli ve azimli, dolayısıyla da daha mutlu, güçlü, yaratıcı ve memnun hissettiklerini göstermiştir.

Oysa buna karşın tatil günlerinde daha mutsuz ve zayıf hissettikleri gibi sıkılıyorlar da. Ama yine de birçok insan daha az çalışıp daha çok tatil yapmak istediğini söylemekte. Öyle anlaşılıyor ki biz kendi deneyimlerimizi hiçe sayıyor ve işimizi değerlendirirken de daha çok önyargıların etkisinde kalıyoruz.

Milyonlarca insan piyango, loto gibi şans oyunlarıyla zengin olmanın hayalini yaşar. İnsanlar para sayesinde mutlu olacaklarını düşünüyorlar. Öyle ya, zengin olmayı kim istemez ki?

Peki zenginler gerçekten daha mı mutlular? İnanılmaz gibi gelebilir ama çok para da mutluluğun anahtarı değil. Zengin insanlar, ortalama bir geliri olan yani maddi sıkıntısı olmayan insanlardan daha mutlu değiller. Para ve mutluluk arasındaki ilişki sadece çok fakir insanlarda geçerliliğini buluyor.

Piyango mutluluğu üç ay

Pennsylvania Üniversitesi psikoloji profesörü Martin Seligman örneğin, büyük para ödülleri kazananları inceledikten sonra, bu kişilerin sadece üç ay kadar daha mutlu olduklarını ve bu süreden sonra kendilerini diğer insanlardan daha mutlu hissetmediklerini görmüş. Warwick Üniversitesi’nden Andrew Oswald ise yine aynı süreden sonra loto talihlileri arasında depresyon geçirenlerin daha çok görüldüğünü söylüyor.

Gilbert de benzer değerlendirmeler yapıyor zenginlik ve mutluluk konusunda. Amerikalı psikolog Spiegel dergisindeki (31/2006) söyleşisinde, Harvard Üniversitesi’nden aldığı yüksek maaşının yarısının mutlu olmak için yeterli olduğunu anlatıyor.

Mutluluk konusundaki yanılgılarımız sadece para konusunda değil. Birçok konuda farklı bakış açıları söz konusu. Biz hangisi işimize gelirse ona yöneliyoruz ve bu şekilde dünya hakkında daha olumlu düşünebilmek için dünya görüşümüzü değiştiriyoruz.

Bu psikolojik mekanizmanın farkında olmasak da gelecekteki mutluluk duygularımız üzerinde önemli ölçüde etkilidir.
/images/100/0x0/55eafb43f018fbb8f8a33ee2


Dahiler ve mutluluk

Gilbert bu konuda, benzerlerini hepimizin yaşadığı güzel bir örnek veriyor. Mesela karısını çok sevdiğini ve başka türlüsünü düşünemediğini anlatan birine, karısının bir ünlü bir sanatçıyla Amerika’ya kaçtığı söylendiğinde, karısı hakkındaki düşünceleri birden bire değişiverir. O çok sevilen eş aniden, zaten her zaman sadakatsiz olan ya da anlaşılamayan birine dönüşüvermiştir.

Mutlulukla ilgili diğer bazı araştırmalar da yüksek zekanın daha fazla mutluluk getirmediği şeklinde sonuçlanmıştır.

Ancak Gilbert dahiler arasında mutlu olanların daha fazla olduğunu öne sürüyor. Ona göre mutluluk, dertten çok yaratıcılık demek. "Beethoven bir dahiydi, eğer biraz da mutlu olsaydı çok daha iyi besteler yapabilirdi, daha kötülerini değil" diyor psikolog.

İnsanın doğasında var

Hayatta en önemli şey mutluluk. Mutluluk için çabalamak insanın doğasında var. Beynimiz mutluluk sayesinde doğru davrandığımızı haber veriyor bize. Genelde hayatta kalma şansımızı arttıran her şey bizi mutlu ediyor. "Yağ, tuz, şeker ve seks bizi en çok mutlu edenler" diyor Gilbert.

Beynimizin ön loplarında ilginç bir beyin bölgesi daha var. Bilim adamının ’entelektüel zaman makinesi’ olarak tanımladığı bu bölge bize, mesela "saat beşte dışarı çıkacağım" ya da "geleceğim için tasarruf yapmalıyım" dedirtebiliyor.

İnsan, geleceğini düşünen ve planlama yetisine sahip tek hayvan oluşunu işte bu beyin bölgesine borçlu. Bu beyin bölgesi hasarlı olduğu zaman insan planlama yetisini ve korku duygusunu yitirmekte. Korku nedir bilmedikleri için de istediklerini yerine getiremeyenler hiçbir şeyi dert etmiyorlar.

Fakat sağlıklı insanlar geleceklerini planlayamadıklarında ya da bu konuda engellediklerinde çok kötü sonuçlar çıkabiliyor ortaya. Yetenekleri üzerindeki kontrollerini yitiren bu insanlar, mutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklenerek, depresyona giriyorlar. Hatta bu yüzden yaşamlarını bile yitirenler var.

Hayatta aktif rol

Kontrol duygusunun birçok avantajı vardır aslında.. En önemlisi de bizi hayat denen oyunun içinde aktif olarak rol almamızı sağlıyor oluşu. Olumsuz tarafı ise sürekli zorlu kararlar almak zorunda bırakması.

Ama insanların çoğu yalnızca avantajların farkındalar, bedellerini görmüyorlar bile. Bu yüzden de kendilerini daha mutlu yapmasa da her zaman kontrolü ellerinde tutmak istiyorlar.

Yazımızın başında mutluluk kavramının tanımlamanın olanaksızlığından söz etmiştik. Kim bilir mutluluğun farklı şekillerde algılanması, belki de farklı bilim dallarında çeşitli biçimlerde ele alınmasıyla ilgilidir.

Gördüğünüz gibi psikologlar mutluluğu bilincin mutlak uyumu olarak görülüyorlar. O anda yaptığımız etkinlikler sırasında çevremizdekiler ve zamanın hiçbir önemi kalmıyor.

Filozoflar ne diyor?

Mutluluk nedir sorusuyla üzerinde uzun süredir meşgul olan filozoflar, mutluluğu, eksiksiz memnun olma durumu, doyumluluk ve mantıklı bir şekilde yerine getirilebilen bir ideal olarak tanımlıyorlar. Bunun dışında felsefede başka mutluluk tanımları da var tabii.

Ancak filozoflar mutluluk sorusuna tamamen farklı hatta birbiriyle zıt yanıtlar veriyorlar. Bu belki de mutluluk tanımlarının ardında, farklı insan modellerinin bulunmasıyla ilgilidir. Mesela insanın gelişkin bir hayvandan başka bir şey olmadığı kabul edildiğinde, içgüdüsel ihtiyaçlarının memnun edici bir şekilde gerçekleşmesinin onu mutlu edebileceği düşünülebilir.

Ama eğer düşünen bir canlı olarak ele alınırsa, içgüdüsel gereksinimler önemini yitirir, manevi ve dünyevi zevkler ön plana çıkar.

Tıbbi daha doğrusu nörobiyolojik açıdan baktığımızda mutluluk duygularını yaratanlar dopamin ve serotonin gibi uyarı maddeleridir. İnsan bedeni bu uyarı maddelerini örneğin spor yaparken ya da çikolata yerken salgılıyor. Uyarı maddeleri, sinir hücreleriyle "mutlu ol" mesajını beyne taşıyorlar. Araştırmalar belli başlı uyuşturucuların da bu mesajı gönderebileceklerini göstermiştir, fakat uyuşturucu maddeler aynı zamanda bağımlılık yapmakta.

Farklı düzlemlerde açıklama

Demek ki mutluluk bilim dünyasında çok farklı biçimlerde yorumlanan ve farklı düzlemlerde ele alınarak açıklanmaya çalışan bir kavram.

Peki mutluluk bizim gibi sıradan insanlar için ne ifade ediyor. Hayattan memnun olmak, sevinçler, başarı, özgürlük, bağımsızlık, sağlık, barış, kariyer, üretkenlik, tatil, doğada yaşamak....vs. bunlar olabilir mi? Elbette olabilir.

Ama en önemlisi galiba Dostoyevski’nin de dediği gibi mutluluğumuzun farkında olmak: "Her şey çok iyi. İnsan, sadece mutlu olduğunu bilmediği için mutsuz. Hepsi bu, evet hepsi bu! Mutlu olduğunu farkına vardığı zaman mutlu olacaktır. Hem de bir anda".

Yağlı yiyecekler mutluluk kaynağı

Kremalı veya yağlı yiyecekler beyindeki bir mutluluk ateşini alevlendiriyor. İngiliz araştırmacıların bulgusu neden bazı insanların pastaya veya tatlıya doyamadıklarını açıklıyor.

İvan de Araujo ve Edmund Rolls’un deneklere sundukları yiyecekler hiç de iştah kabartıcı değildi aslında. Denekler araştırma sırasında, su, mısıryağı, şurup veya çiçek yağıyla karıştırılmış doğal selüloz yemek zorunda kalmışlar. Fakat bu garip yiyeceğin tüketilmesi sırasında bilgisayarlı tomografiyle beyin etkinliklerini ölçen Oxford Üniversitesi bilim adamları ilginç bir biçimde ağızdaki yağın beyindeki mutluluk merkezini etkinleştirdiğini saptamışlar.

Tatlarla ilgili benzer araştırmalar daha önce de yapılmıştı ama hiçbirinde yağlı, kremalı veya sulu tatlar incelenmemişti diyor bilim adamları "Journal of Neuroscience" dergisinde. Özellikle de daha yoğun maddeli yiyeceklerde kısmen tatların algılanmasından sorumlu bir beyin bölgesiyle üst üste binen bir bölgenin etkilendiği görülmüş.

Buradan anlaşıldığı üzere beyin sadece tatları değil yiyeceklerin içeriklerini de kaydediyor. Yağlı karışımlar ayrıca, şefkat, güzel kokular veyahut da ikramiye kazanma sırasında etkinleşen singuler korteksi de uyarmakta. Bu da kremalı yiyeceklerin neden sevildiğini göstermekte. Bununla birlikte bu farklı içeriklerin ağızda ne şekilde algılanabildiği bilinmiyor.

Rolls, yağlı yiyeceklerin algılanışını evrimin bir sonucu olarak görüyor. İnsanlardaki bu yetinin enerji depolamak için geliştiğini düşünen bilim adamı insanların her kıvamdaki yiyecekleri tükettiklerini de anımsattı. Mesela bunlara havyar ve somon gibi sümüksü ve kaygan yiyecekler de dahil.

Nature Science Update dergisine konuşan psikolog David Zald, gıda kuruluşlarının en "lezzetli" yiyecekleri üretebilmek için beyin tomografilerinden yararlandıklarını söylüyor. Bilgiler gelecekte yepyeni yiyecek türlerin geliştirilmesinde yararlı olabilecek. Örneğin oda sıcaklığında olmasına rağmen soğuk olarak algılanan içecekler gibi. "Ve günün birinde belki de beyini kandırabiliriz" diyor Zald.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!