Araştırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
Oluşturulma Tarihi: Ekim 28, 2006 00:00

Beslenme bozukluğu saçlardan okunacak

Saç analizleriyle, gelecekte beslenme bozukluğunun teşhis edilebileceği anlaşıldı. Amerikalı bilim adamları, Bulumia gibi yeme bozukluklarının saçtaki bileşimlerin analiz edilmesiyle kesin bir şekilde teşhis edilebileceğini kanıtladılar. Beslenme bozukluğu olan birçok kişi hastalıklarını gizlediği için bu yöntem objektif bir kanıt olabilir diyor araştırmacılar

Saçlar, onlara sağlamlık veren protein bileşimlerinden oluşur. Saçların çıktığı foliküllerden sürekli yeni protein yüklenmekte. Bilim adamları, saçlardaki protein bileşimlerinin bir insanın beslenme alışkanlığını yansıttığını söylüyorlar.

Bu yüzden de yemek yeme bozukluğu karakteristik bir iz bırakmakta. Mesela beden zayıfladığı zaman, saçlarda alışılmışın dışında çok fazla azot atomları oluşur. Araştırmacılar işte bu izleri yeni analiz yöntemiyle saptayabiliyorlar.

Bir kişinin beslenme bozukluğu bu yöntemle sadece beş saç örneğiyle %80’lik bir doğruluk payıyla teşhis edilebilmekte. Bilim adamları bundan sonraki çalışmalarında yeni analiz yöntemini, pratikte yaygın olarak kullanılabilir hale getirebilmek için biraz daha geliştirecekler.

Nijerli çiftçiler Sahra’yı canlandırdı

Sistematik bir şekilde yapılan ağaçlandırma çalışmaları sayesinde, Nijerli çiftçiler, Sahra’nın bir kısmını geri kazandı. Bu çalışmalar sayesinde son 20 yılın içinde 3 milyon hektarlık bölge yeşillendi deniyor New Scientist dergisindeki haberde.

250.000 hektarlık alan yeniden tarıma elverişli hale gelmiş. Ağaçların durmadan kesilmesi yüzünden Nijer’deki çöl bölgesi 1980’li yılların başında iyice genişlemişti. 1980’li yılların ortaların doğru bir akasya türü (Faidherbia albida) ekilmeye başlandı. Ve 20 yıl önce neredeyse tek bir ağacın bile bulunmadığı bölgede günümüzde hektar başına 50 ila 100 ağaç yetişiyor.

Sonuçları kısa bir süre önce Nijer’deki bir konferansta açıklayan Hür Amsterdam Üniversitesi araştırmacısı Chris Reij, bu olumlu gelişme sayesinde yeni yaşam döngülerinin işlemeye başladığını açıkladı. Daha fazla bitkiyle sadece ek besin ve hayvan yemi değil, aynı zamanda toprağı besleyen ve erozyondan koruyan gübre de elde edilmekte.

1980’li yılların ortalarından sonra darı üretiminde %20-80’lik bir artış yaşanırken, sebze üretimi dörde katlanmış. Tüm bunların ötesinde yeni bitki örtüsünün iklim üzerindeki olumlu etkisi de sevindirici.

Uydu görüntülerini analiz eden uzmanlar, Sahel bölgesine düşen yağmur oranının 1982 ila 1999 yılları arasında %10-20 arttığını söylüyorlar. Bilim adamları şimdi Nijer’deki gelişmenin Mali, Senegal ve Burkina Faso gibi komşu ülkelere örnek olmasını diliyorlar.

D vitamini meme kanseri gelişimini durduruyor

279 meme kanseri hastasının kanındaki vitamin oranının ölçülmesine dayanan araştırmayla, D vitamininin meme kanseri gelişimini durdurabileceği ortaya çıktı. Ancak hipotez, doğrudan kanıtlarla ispatlanmış değil henüz. Londra Kraliyet Koleji’nden Carlo Palmieri, şimdilik sadece kandaki vitamin oranı ve meme kanseri aşaması arasında istatistiksel bağlantılar mevcut diyor. Meme kanserinin daha ileri bir aşamasında bulunan 75 kadındaki D vitamini oranı, kanserin erken evresinde bulunan 204 kadının kanındaki D vitamini oranından önemli ölçüde düşük çıkmış.

Sonuçlar, D vitaminin erken safhadaki meme kanserinin ilerlemesini önlediğini gösteriyor diyen araştırmalar bununla birlikte düşük D vitamini seviyesinin meme kanserinin ilerlemesinden ya da ortaya çıkmasından sorumlu olup olmadığını söyleyemiyorlar.

Fakat daha önce yapılan laboratuar deneyleri, D vitamininin kanser hücrelerinin bölünmesini önlediğini ve kanserden etkilenen hücrelerin ölmesini teşvik ettiğini göstermişti. Tüm bunların dışında araştırmada meme kanseri ve yetersiz güneş ışığı arasında da bir bağlantının bulunduğu ortaya çıkmış. İnsan bedeni güneş ışınlarının etkisiyle D vitamini üretir.

Yaşlı diyabetlilerde kalp hastalıklarından ölüm riski daha yüksek

Amerika’da son olarak gerçekleştirilen bir araştırma, yaşlı diyabet hastalarında, kalp/dolaşım hastalıklarına bağlı ölüm riskinin, diyabet hastası olmayan aynı yaştaki insanlara göre iki misli yüksek olduğunu ortaya koydu.

Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nde Joshua Barzilay ile birlikte çalışan bilim adamları, 65 yaşını aşmış 6000 kişiyi incelemişler. Bu yaşlıların %9’u diyabet hastasıydı ve kan şekeri seviyesini kontrol altına almak için ensülin kullanıyordu. Public Library of Science: Medicine (Sayı 3, s.1400) dergisindeki yazıya göre 11 yıl devam eden araştırma sırasında katılımcıların en az %40’ı yaşamını yitirmiş.

Ölüm vakalarının %50-60’ı kalp/dolaşım bozukluklarıyla ilgiliydi diyen araştırmacılar, diyabet hastası olmayanların verilerini, sigara, alkol ve yüksek kolesterol seviyesi gibi risk faktörlerini de dikkate alarak, diyabet hastalarının verileriyle karşılaştırdıklarında şeker hastalarında kalp/dolaşım hastalıklarına bağlı ölüm riskinin iki misli olduğunu görmüşler.

Mona Lisa hastaymış

Belçikalı bir profesör, Mona Lisa’nın erken ölüm nedenini bulduğuna inanıyor. Jan Dequeker, göz kenarındaki sarı bir lekeye bakarak genç kadının hangi hastalığa yakalandığını buldu

Löwen Üniversitesi profesörüne göre 37 yaşında ölen Mona Lisa’nın hastalığı kalıtsal bir metabolizma hastalığıydı. Leonardo da Vinci’nin 1507 yılında yapmış olduğu tabloyu ayrıntılı bir şekilde inceleyen Dequeker, sol gözünün kenarındaki sarı lekeden yola çıkarak,

Mona Lisa’nın kanındaki yağ seviyesinin çok yüksek olduğunu ve bu yüzden öldüğünü söylüyor. Portre yapıldığı zaman 25-30 yaşlarında olmalıydı diyen bilim adamı, cildin altında "teşhis ettiği" kolesterol birikimi ve sağ eldeki şişmeyi, kalıtsal hiper lipidemi hastalığına bağlıyor.

Kandaki yüksek yağ seviyesine bağlı olarak gelişen hastalık, kalp hastalığı ve erken ölüm için büyük bir risk oluşturmakta. Mona Lisa bilim adamının hastalık tanısı yaptığı tek portre değil. Profesör 30 yıllık araştırmanın ardından çeşitli portrelerde 220 hastalık teşhis etmiş.

Kök hücreler, yapay eklemlerin ömrünü uzatıyor

Kalça eklemindeki ciddi rahatsızlıklarda genelde protez gerekli görülür. Gerçi yapay kalça eklemiyle hasta yeniden hareket özgürlüğüne kavuşuyor ama protezin ömrü on ila yirmi yıl ile sınırlı. Bundan sonra en fazla üç kez tekrarlanabilen ameliyatın yapılması gerekiyor.

Bu olumsuzluğu gidermek isteyen Dresden Teknik Üniversitesi, Carl Gustav Carus Kliniği bilim adamları ilk kez eklem protezinin ömrünü uzatacak bir yöntem geliştirdiler.

Hastaların bu tür ameliyattan sonra tekerlekli sandalyeye gerek duymamaları için, hastaların kalça kemiğinden kök hücreleri alınacak ve büyüme faktörleriyle beslenerek, kemik hücrelerine dönüşmeleri sağlanacak.

Kök hücreleri daha sonra protezin kaynaşması için uygun bölgeye aşılanacak. Araştırmanın ilk deneysel aşaması tamamlandı, 2007 yılında klinik deneyler başlayacak.

Bilim adamları diğer bir projede bu terapinin diz ekleminde uygulanabilirliğini test etmişler. Bu araştırmada da yine kalça kemiğinden alınan kök hücreleri aşılanmış hastalara ve bu şekilde aşınmış kıkırdaklar "yenilendi" diyor araştırmacılar.

Hawking oyuncu oldu

İngiliz fizikçi Stephen Hawking, kendisine ait kozmoloji tezleri üzerine çevrilen bir filmde başrolü oynayacak. Şu sıralar "Star Trek"in yazarıyla birlikte bir senaryo üzerinde çalışıyor. İngiliz fizikçi Stephen Hawking filmde kendisini oynayacak. Sunday Times gazetesindeki bir habere göre 64 yaşındaki fizikçinin başrol oynayacağı filmin adı "Beyond the Horizon" (Ufkun Ötesine). Hawking filmde anlatıcı olarak kozmolojinin konseptleri hakkında bilgi verecek. Filmdeki olayların tümü Hawking’in teorileriyle ilgili. Fizikçi şu sıralar "Star Trek"in yazarı Leonard Mlodinow ile birlikte bir senaryo üzerinde çalışıyor.

Filmin ne zaman çekileceği henüz bilinmemekte. Hawking 1963 yılından beri ALS hastası. Merkezi sinir sistemini bozan ALS, kasları köreltiyor. Fizikçi bu yüzden 1968 yılından beri tekerlekli sandalye üzerinde yaşıyor ve 1985 yılından bu yana da sadece bilgisayar yardımıyla iletişim kurabilmekte.

Akrabalar arasında yüz ifadeleri birbirine benziyor

Görme engellilerin ve onların akrabalarındaki yüz ifadelerini karşılaştırılan Hayfa Üniversitesi bilim adamları, mimiklerin en azından kısmen kalıtsal olduğu sonucuna vardılar.

Araştırmacılar, sonuçların, belli başlı duyguları ifade eden mimiklerin, çocukluk döneminde görülerek öğrenilmediğini gösterdiğini söylüyorlar Proceedings of the National Academy of Science dergisinde. Doğuştan varolan ve daha sonraları öğrenilen yüz ifadelerinin ne oranda bulunduğunun öğrenilmesi için 21 görme engelli ve onların 30 akrabası karşılaştırılmış. Araştırmaya katılanlar, mutlu, üzgün ve sevimsiz anılarını anlatırlarken filme alınmışlar. Bilim adamları kaşlardaki her oynamayı, dudaklardaki her hareketi not ederek bilgileri bilgisayardaki bir istatistik programıyla analiz etmişler. Buna göre görme engellilerinin kızgın, üzgün ve düşünceli yüz ifadeleri yabancılardan çok akrabalarınkine benzemekte.

Araştırma sonuçlarını değerlendiren Stirling Üniversitesi mimik uzmanı Anthony Little de sonuçların genetik etkilere uzanabileceğini düşünüyor.

Araştırmayı yöneten bilim kadını Gili Peleg genlerin yüzdeki kas ve sinir yapısını etkileyebileceğini, bunun da akrabalar arasındaki yüz ifadelerinde benzerliğe neden olabileceğini söylüyor. San Francisco Eyalet Üniversitesi’nden David Matsumoto ise biraz daha ileriye giderek, bir aile içindeki yüz ifadeleri arasındaki benzerliğin evrimsel kökleri uzanabileceğini düşünüyor.

Görme engellilerin sevinci, şaşkınlığı ve iğrenmeyi ifade eden mimiklerinin ne akrabalarına ne de diğer insanlara benzememesi, bunların genetik varyasyonu zenginleştirmeyen benzer duygu durumları olmasına bağlanmakta.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!