Araştırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
Oluşturulma Tarihi: Ocak 21, 2006 00:00

Son 136 yılın en sıcak yılı 2005

Bilim adamları 20054 yılının, hava ölçümlerinin yapılmaya başlandığı tarih olan 1871 yılından beri, 2005 yılının Kuzey yarımkürede en sıcak yıl olduğunu açıkladı. Sonuçlar, East Anglia Üniversitesi, İklim Araştırmaları Enstitüsü’nden bilim adamlarına ait. Kasım ayına kadarki ortalama su ve hava sıcaklığı 1961-1990 yılları arasındaki ortalama değerin 0,65 derece üzerinde seyretmiş. Güney yarım kürede ise bu değer ortalama olarak 0,32 derece.

Dünya genelindeki ortalama hava sıcaklığı ise, 1961-1990 yılları arasındaki 14 derecelik ortalama sıcaklığın 0,48 derece üzerinde. 2005 yılında Atlantik’te meydana gelen kasırgalar da rekor sayıya ulaştı. 26 fırtınadan 14’ü kasırgaya dönüşmüş. 1300 kişinin yaşamına mal olan Katrina 1928’den bu yana en şiddetlisi. Kuzey Kutbundaki buzullar, 1979-2004 yılları arasına göre beşte bir onanında küçülmüş. Nedeni: ortalama sıcaklıkların artması ve denizdeki erime mevsiminin erken başlaması!

Eski Mısır’da kısa boylu insanların özel bir saygınlığı vardı

Georgetown Üniversite Kliniği’nden Chahira Kozma’nın son araştırmasına göre eski Mısır’da cüce sayılabilecek kadar kısa boylu olan insanlar,yüksek statüde bulunuyor ve çok iyi toplumsal yaşamları vardı. Bu insanlar müfettiş, dansçı veya kuyumculuk gibi mesleklerle uğraşıyorlardı. Hatta birçok tanrı cüceydi diyor bilim kadını.

Kozma , bu çalışması için Mısır’ın gelişkin kültürüne ait zengin veriler içinde cüce insanların tasvirlerini araştırmış. Cücelerle ilgili ilk anlatım İ.Ö.4700 yılına ait. Mezar buluntuları ise İ.Ö.2700 yılına kadar uzanmakta. Günümüzde cücelik genelde bir hastalık olarak kabul edilmesine karşın, Kozma eski Mısır’da bambaşka bir tabloyla karşılaşmış.

Gündelik yaşamlarında hiçbir zorluk yaşamayan kısa boylu insanların imajı eski Mısır’da son derece pozitif diyor bilim kadını. Cüceliğe genelde kalıtımsal olan metabolizma bozukluğu neden olmakta. Bilim dilinde "Achondroplasie" olarak adlandırılan bu bozuklukta gövde ve baş normal gelişimini tamamlarken, kol ve bacaklar kısa kalıyor.

Genlerimizin yüzde 7’si değişmiş

Kaliforniya Ünivresitesi bilim insanlarına göre, insan genlerinin yüzde 7’si geçmiş 50.000 yıl içinde doğal ayıklanmayla şekil değiştirdi. Bu değişimin (mutasyon) esas nedeni olarak, tarımdaki gelişmeler, modern kültüre geçiş ve yoğun nüfuslu bölgelerde yaşamayabaşlamak. Bilim insanları bu genetik değişimleri SNP’lerin analizi ile elde etti. Yani DNA haritamızdaki baz çiftlerindeki varyasyonlar incelendi. Doğal ayıklanmanın bir genin belli başlı varyantını tercih etmesiyle ortaya çıktığı biliniyor.

Araştırmacı Robert Moyzis ve arkadaşları insan genomunda dağılmış 1,6 milyon SNP içindeki bağlantı dengesizliklerini araştırarak, DNA sekanslarının rastlantısal değişimi gibi olgular arasındaki farkları ortaya çıkardılar. Sonuç: bütün genlerin %7’si geçen 50.000 yıl içinde doğal ayıklanmayla değişmiş. Moyzis’e göre, insan modern uygarlığın başlamasından sonra mısır bitkisi gibi ehlileşti!.. Mısır bitkisinin genleri de kültüre alınmasından sonra aynı oranda değişime uğradığı biliniyor.

Didgeridoo ile horlamaya son

Bilim adamları uyku sırasında nefes alma sorunu yaşayan insanlara Didgeridoo aleti çalmalarını öneriyorlar. Aborjinlerin bu üflemeli çalgısını düzenli olarak çalanlar, daha az horluyor ve uyku sırasında soluma soruna yaşamıyor diyor İsviçreli bilim adamları. Zürcher Höhenklinik Wald hastanesinde görevli Milo Puhan, pozitif etkinin üst solunum yolları kaslarının güçlenmesiyle ilgili olduğunu söylüyor. İsviçre’deki araştırmaya, obstrüktif uyku apnesinden şikayetçi olan 25 gönüllü katılmış.

Bu hastalıkta uyku sırasında üst solunum yolları geçici olarak tıkandığı için hasta buna güçlendirilmiş soluk hareketleriyle reaksiyon göstermekte ve bu da yüksek sesle horlamaya neden olmakta.

Araştırmaya katılanların yarısı her gün Didgeridoo dersi almış ve araştırmacılar dört ay sonra düzenli alet kullanmanın uyku sorun üzerindeki etkisini kontrol ettiklerinde Didgeridoo çalmanın gerçekten de etkili olduğu ortaya çıkmış. Geceleri daha az horlayan denekler kendilerine gündüz eskisi kadar yorgun hissetmemişler.

Biyolojik fonksiyonlu tekstil ürünleri alerjiye yol açabiliyor

Cilek kokulu çoraplar, Aloe Vera’lı kadın çorapları veya en sevdiğiniz kokuyla sigara kokusunu yok eden kazaklar. Biyolojik fonksiyonlu tekstil ürünlerinin etkisi uzmanlarca tartışılmakta. Duyarlı ciltlere sahip olanlar bu tür giysilerden uzak durmalı diyor bilim adamları. Ürünlerin içindeki etki maddeleri alerjiye yol açabiliyor. Biyolojik fonksiyonlu tekstil ürünlerinde farklı teknikler kullanılmakta. Yöntemlerden biri yüzey kaplaması. Bu yöntemde etki maddesi,tekstil ürününün üzerine işlenmekte.

Aloe Vera ve Jojoba bu şekilde giysilerimize yerleşiyor. Ama bu maddeler birkaç kez yıkandıktan sonra yok oluyor, bu nedenle de bu yöntem sadece kısa ömürlü kadın çoraplarından kullanılmakta. Suya ve yıkamaya dayanıklı olanlar, etki maddesini doğrudan doğruya ipliklerinde taşıyan ürünler. Bir Japon üretici örneğin bedenle temas edince C vitaminine dönüşen bir C vitamini maddesi üretti. Diğer bir yöntemde ipliklere yosun eklenmekte. Yosunlu giysiler mineral, protein ve vitamin "salgılıyorlar". Ve bu maddelerin cilt tarafından emildiği de kanıtlandı.

Bunların dışında belli başlı bakım ve koku maddeleri içeren mikrokapsüllü giysiler de yaygınlaşmakta. Bu kapsüller sürtünme, basınç veya sıcaklığa bağlı olarak açılan ve içeriğini dışarı veren malzemelerden üretilmekte. Bu kapsüller daha uzun dayansalar da belli bir yıkamadan sonra etkisini yitiriyorlar.

İşte bu yüzden siklodekstrinli giysiler üretildi. Siklodekstrinlere yıkama sırasında zarar gelmiyor bu yüzden bunları giysilerin üzerine parfüm sıkarak yeniden doldurmak mümkün. Ancak tüm bu giysilerde tam olarak hangi yöntemin ve ne tür maddelerin kullanıldığı açıklanmamakta. Uzmanlar bu yüzden duyarlı ciltlere sahip kişilerin bu tür ürünleri kullanmamalarını öneriyorlar.

Ağaçlandırma çevreye yaramıyor

Amerika’da yapılan son bir araştırmaya göre, çevreyi korumak için dikilen ağaçlar yarardan çok zarar vermekte. Özellikle de çam ve okaliptüs ağacı çok su emdiği için çevredeki akarsuların suyu azalmakta, hatta bazı durumlarda kuruyabiliyor da diyor bilim adamları Science dergisinde.

Ayrıca ağaçlandırma yapılan ormanların toprağındaki besin kıtlığı asit ve tuz oranını arttırmakta. Bu nedenle karbondioksit emisyonunun düşürülmesi için yeni ağaç dikimi uygun görülmemekte.

Kuzey Carolina’daki Duke Üniversitesi bilim adamları araştırma çerçevesinde yapmış oldukları 600’ü aşkın gözlem sonucunda yeni orman plantasyonlarının çevredeki nehirlerin su seviyesini %50 oranında düşürdüğünü saptamışlar. Hatta ırmakların on da biri en az bir yıl süreliğini tümden kurumuş.

Bu su kaybının bazı ülkelerde su ihtiyacı için olumsuz etkiler yapacağı sanılmakta. Ağaçlandırmalar her yerde örneğin tropikal bölgelerde olduğu gibi yağışların çoğalmasına neden olmamakta. Bunun için hava sıcaklığı her yerde yeterli değil diyor uzmanlar.

Çinliler Tamiflu’dan daha etkili olan bir ilaç geliştirdiler

Cinli bilim adamları tarafından yapılan açıklamaya göre Roche firmasının grip ilacı Tamiflu’dan hem daha ucuz hem de daha etkili olan bir madde geliştirildi.

Araştırmaya katılan Askeri Tıp Bilimleri Akademisi’nden Li Song, ilk testlerin başarışla sonuçlandığını bildirdi. Yeni ilaç Çin’de üretildikten sonra depolanacak. İlaç ağızdan alınacak şekilde üretilmiş ama araştırma ekibi şu sıralar iğneyle aşılanacak şekilde geliştirmek için çalışıyor.

Çin’deki Dünya Sağılık Organizasyonu’nun (WHO) bir sözcüsü yeni ilaç hakkında bilgisi olmadığını söyledi. Daily China dergisinde yayımlanan haberde, yeni etki maddesinin Tamiflu’ya benzer bir şekilde etkidiği yazıyor. Yani virüsün üzerindeki "Neuraminidase" proteinini etkisiz kılıyor. Ancak Tamiflu içindeki Oseltamir etki maddesinden farklı bir moleküler yapıya sahip.

Yerkürenin manyetik kutbu Sibirya’ya kayıyor

Amerikalı ve Kanadalı bilim adamları ilk bakışta dehşet uyandıracak bir keşifte bulundu: Dünyamızın Manyetik kuzey kutbu saatte 40 kilometrelik bir hızla Kanada’dan Sibirya yönüne doğru kayma halinde!.. Bilim adamları Arktik göllerdeki tortullardan yola çıkarak geçmişte dünyanın manyetik alanındaki değişimleri hesapladı.

Aacaba bu kayma manyetik alanın tersine dönmesine neden olabilir mi? Oregon Eyalet Üniversitesi’nden Joseph Stoner, bu soruya hayır dişor, mutlaka o anlama gelmez.. Bu süreç normal olabilir ve bu salınımlar çerçevesinde Kanada’ya doğru bir hareket oluşabilir.. Yerkürenin manyetik alanı, iç çekirdekteki sıvı maddenin yer değiştirmesine bağlıdır; yönü de kuvveti zamanla değişebilir. Kanada’nın arktik göllerinde tortullardaki parçacıkların manyetik konumlarını inceledi. Bu konumlar, manyetik kuzey kutbun son 2600 yıl içindeki hareketi hakkında bilgi veriyor. Sonuç: bu süre içinde manyetik kutup en az üç kez hızlı kaymış.

Bilim adamları kaymanın yaklaşık 500 yılda bir gerçekleştiğini belirtiyor. Bu bilgi şu sonucu doğurabilir: jeomanyetik değişimler sanılandan çok daha hızlı gerçekleşebilir. Manyetik alan uzaydaki elektrik yüklü parçacıkları da kendine çektiği için, sonuçlar hava yolları ve telekomünikasyon için de önem taşıyabilir. Bu durumda Avrupa’nın güneyinde ve Sibirya’da gökyüzünü inceleyenler daha fazla kutup ışığı görebilecek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!