Güncelleme Tarihi:
Hikâyesiyse, kısaca ‘çağdaş bir Bonnie and Clyde masalı’ olarak özetlenebilir. Lee Macalinden ile Leila Suleiman’ın, İskoçya dağlarındaki serüvenlerini anlatıyor.
Lee, üvey babasını istemeden de olsa öldürmüş bir kere, ikili şimdi gerçek babanın peşinde... Oyun içeriği klasik esasında ama anlatıma dayalı hikâye ediş biçimi acayip cezbedici! Biz de tam oyunun ritmine kapılıp gitmişiz... Derken seyircilerin çevrelediği sahnenin etrafında bir şangırtı kopuyor. Yaşlıca bir izleyici, kaçış heyecanına kendini kaptırıp sandalyesiyle birlikte hafif yükseklikten aşağı devrilmiş anlayacağınız.
HERKESTE BİR TEBESSÜM
ahne duruyor aniden, salonda bir sessizlik... Adamcağız toparlanıp, yeniden yerine oturtulduktan sonra, seyir kaldığı yerden devam ediyor ama dudaklarda hep bir tebessüm... Sahi, neden güleriz düşene? O talihsizin yerinde biz olmadığımız için mi? Bu olay bile oyunun insanı nasıl alıp götürdüğünün göstergesi değil mi? Başka eleştiri cümlesine gerek var mı sizce?